İMECE-Toplumun
Şehircilik Hareketi ve Ekoloji Kolektifi Derneği
tarafından 24 Mart Cumartesi günü 'süreci birlikte irdeleyip,
nasıl bir mücadele verileceğini tartışmak' amacıyla gerçekleştirilen 'Afet
ve Dönüşüm Atölyesi' sonuç metni açıklandı. Sonuç metninde, tasarıda afetle
ilgili tanımlanmış hiçbir şey olmadığı savunuldu ve "Farklı alanlarda farklı
şekillerde gerçekleşen kentsel dönüşüm uygulamalarına ilişkin olarak daha önce
yapılmış parça parça yasal düzenlemelerin son halkası olduğu görülmektedir"
denildi.
'Afet ve Dönüşüm Atölyesi' sonuç metni şöyle:
Afet Riski Altındaki Alanların Dönüşümü Hakkında Kanun Tasarısı’nda afetle
ilgili tanımlanmış hiçbir şey olmadığı ve dolayısıyla bunun aslında afete
ilişkin bir tasarı olmaktan çok farklı alanlarda farklı şekillerde gerçekleşen
kentsel dönüşüm uygulamalarına ilişkin olarak daha önce yapılmış parça parça
yasal düzenlemelerin son halkası olduğu görülmektedir. Daha önceki
düzenlemelerden farkı ise, bu düzenlemelerin hepsinin üstüne çıkabilecek
yetkilerin tanımlanmış olmasıdır. Siyasal iktidar, alet çantasına yeni bir takım
daha eklemiş durumdadır ve nerede hangi düzenlemeyi kullanacağına, seçeceğine de
yine kendisi karar verecek. Tasarıya genel olarak bakıldığında belirsizliklerin,
yasal boşlukların geniş olması merkezi yönetime oldukça geniş bir yetki alanı
bırakmaktadır. Boşlukların uygulamada istenildiği şekilde doldurulabilecek
olması, uygulamada bir keyfilikle karşılaşmamıza yol açacaktır. Dolayısıyla
belirsizliğin yönetilmesi ve hukukun araçsallaştırılması şeklinde ifade
edebileceğimiz bir süreçle karşı karşıyayız.
Karar verecek merciinin yetkilerinin bu kadar geniş bırakılmış olması,
tasarının arkasında, Kürt, Roman, travesti/transseksüel, azınlık, göçmen vb.
marjinalize edilen halk kesimlerinin yaşam alanlarından uzaklaştırılması gibi
daha büyük hedeflerin de olabileceği kuşkusunu yaratmaktadır. İktidarın kentsel
dönüşümü meşrulaştıran söylemlerinde sorun unsuru olarak gösterilen bu
kesimlerin zorla iskanını mümkün kılan bu tasarı, bu nedenle faşist bir
zihniyetin ürünü olarak gösterilebilir.
Halkın menfaatini değil şirketlerin karını ön plana çıkaran bir
düzenleme
Bunun yanı sıra tasarının bütünüyle ekonomik perspektiften bakan, halkın
menfaatini değil şirketlerin karını ön plana çıkaran bir düzenleme olduğu
görülmektedir. Tasarının ana gerekçesi olarak afetler sonrası devletin
beklenmedik büyüklükte bir mali külfetle karşılaştığı belirtilmekte, başka bir
deyişle ekonomik krize yol açabilecek durumların ortaya çıktığı anlatılmakta ve
bunun engellenmesine yönelik olarak bu tasarının önemli olduğu vurgulanmaktadır.
Tasarının Meclis Genel Kurulu görüşmeleri sırasında da Bakan Bayraktar’ın
ekonominin canlanacağı yönündeki açıklamaları, tasarının doğal afetler ve
kentsel risklere ilişkin değil ekonomik kriz koşullarının engellenmesi için
sektörel bir önlem olarak hazırlandığını göstermektedir.
Ekonomik kriz koşullarının, iktidarın kaybedilmesine neden olabilecek olması,
siyasal iktidarı, olağanüstü hal rejimini yerleştirme çabasına sokmaktadır.
Sadece konut alanlarına değil kentin her alanına müdahale edilebilecek olması,
yetkinin genişliği, plana bağlı olmadan toplu halde ya da tek yapı ölçeğinde
uygulama gerçekleştirilebilecek olması olağanüstü hal durumlarının olağanüstü
hal rejimine döndürülme çabası içinde olunduğunun göstergeleridir. En somut
belirtilerden birisi ise temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasının
sınırının bile çizilmemesidir.
Anayasaya açıkça aykırı olan düzenlemelerin iptal edilmesi, eğer güçlü bir
toplumsal muhalefet örgütlenebilirse oldukça olasıdır. Ancak olağanüstü hal
durumunun yarattığı rüzgarı arkasına alan siyasal iktidarın ya bu düzenleme ya
hiçbir şey ikilemi yaratması ve afetler karşısında yaşanacak sorumluluktan
kurtulup muhalefeti suçlamasının koşulları da oluşmakta. Olağanüstü hal rejimini
meşrulaştıran en önemli etkenlerden birisi ise bu yaratılmış olan iklim.
Olağanüstü hal rejiminin yaratacağı kentlere ilişkin ipucunu ise konut
sektörünün şişirilmesi ve devletin hüküm ve tasarrufu altındaki alanların özel
mülkiyet haline getirilerek satışa sunulabilecek olmasından yakalamaktayız.
Devletin hüküm ve tasarrufu altında olarak tanımlanan, kamuya yani halka ait
olan arazilerin satışa konu edilmesi, kamusal müştereklerin sınırının daha da
daralması, yaşamların özelleştirilmesi anlamına gelmektedir. Fiziksel boyutta
ise kentsel alandaki tüm açık alanların piyasa içine dahil edilerek yapılaşmaya
açılmasına neden olacaktır.
Konut sektörünün şişirilmesi
Konut sektörünün şişirilmesinin ise farklı alanlarda farklı biçimlerde
olumsuz etkileri görülmektedir. Ancak bunların birbirine nasıl sıkı bir şekilde
bağlı olduğu da ortaya çıkmaktadır. Konut sektörünün şişirilmesi, öncelikle ucuz
hammadde ihtiyacını daha da arttıran bir durum yaratmaktadır. Taşa toprağa
dayalı sanayinin, ağaç sanayinin ve inşaat sektörüne malzeme sağlayan diğer alt
sektörlerin kırda yarattığı tahribat, daha fazla hammadeye ihtiyaç duyulmasıyla
birlikte giderek büyümektedir. Kentlerin büyümesi, daha fazla konut, daha fazla
inşaat aynı zamanda daha fazla enerji anlamına da geldiğinden HES, RES, NES gibi
kırda büyük tahribatlar yapan uygulamalar ve kırsal üretimde kırsal nüfusun
dışlanması, tektipleşme, tekelleşme gibi sonuçlar ortaya çıkmaktadır.
Kırsal üretimin kırsal nüfustan büyük sermaye gruplarına geçişi ve tarım
alanlarında yaşanan tahribat buradaki nüfusun, kentlerde gelişen inşaat
sektöründe mevsimlik işçi olmak üzere yüzer gezer ve güvencesiz çalışan kitleler
haline gelmesine yol açmaktadır. İş kazaları ve işçi ölümlerinin en fazla
yaşandığı inşaat sektörü, siyasal iktidarın ekonomik kriz koşullarını erteleme
çabası içerisinde öncelikle bu sektörde çalışan işçileri için, güvencesiz,
güvenliksiz ve sağlıksız yaşama alanları yaratmaktadır.
Öneriler
Afetler ve kentsel risklere ilişkin hiçbir şey söylemeyen bu tasarıya ve
genel olarak kentte ve kırdaki yaşamlarımızda ortaya çıkacak olumsuzluklara
karşı yapabileceklerimiz için ise önerilerimiz genel ve özet olarak şu
şekildedir:
- Olumsuzlukların deşifre edilmesi ve yapılması gerekenlerin ortaya
konması.
- Her bölgede, her alanda farklı şekilde gelişen uygulamaların farklı
özellikleri için ayrı ayrı analiz, tespit ve önerilerin geliştirilmesi ve bunlar
arasında bağ kurarak bir ortak mücadele hattı öngörülmesi.
- Farklı sahalardaki meşrulaştırma yöntemlerinin ne olduğunun ve ileride ne
olabileceğinin ortaya konulması.
- Tasarının ekonomi-politiğini yaparak, bu bilgiyi önce yaygınlaştırma
kapasitesi bulunan kişi ve kurumlara yaymak; bilgiyi örgütlü bir şekilde ve
mücadele hattının arkasına çağrı yaparak yaymak.
- Yasayı mevcut durumun normal bir parçası olarak görüp olağanlaştıran
parlamenter muhalefeti de içine alan bir bilgilendirme ve tartışma süreci
yaratmak.
- İktidar ve sermayenin yerelde gerçekleştirdiği ayrıştırma taktiklerini
bertaraf edecek, yaşama alanlarını değersizleştiren söylemlere karşı nasıl bir
kent tahayyülü istediğimizi de geliştiren, taşıyan yeni bir söylem
geliştirmek.
- Maddi ve manevi bütünlüğümüzü koruyabileceğimiz koşulların sağlanmasına
yönelik, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanması meselesini temel alacak bir
karşı duruş ve mücadele örmek.
|