p>TMMOB Şehir Plancıları Odası Genel Başkanı Necati Uyar imzasıyla yapılan açıklamada, her yeni yasal düzenlemede yasanın amacına ilişkin düzenlemeler yapılırken izlenen ‘yerel yönetimlere ait görev ve yetkilerin merkeze taşınması ve kentsel rantların yönlendirilmesine ilişkin yetkilerin merkezi olarak kullanılmasının önünü açacak düzenlemelerin de araya sıkıştırılması` politikasının söz konusu düzenlemede de egemen olduğunun görüldüğü kaydedildi. Bu egemen anlayışın doğal sonucu olarak, tasarının yasalaşması sonrasında yapılacak uygulamalarla kentlerimizin plansızlığa doğru bir adım daha sürüklenecek, kentsel alanda karmaşanın büyüyeceğinin ifade edildiği açıklamada, "Yasa tasarısının ruhunda, inşaat sektörünün canlandırılması, canlı tutulmasının gizil amaç olarak tercih edildiği anlaşılmaktadır" denildi. Açıklama şöyle:
Planlama, imar ve kentsel dönüşüm konularında yakın dönemde yapılan diğer yasal düzenlemelerde de gözlendiği gibi, yasa tasarısının ruhunda inşaat sektörünün canlandırılması, canlı tutulmasının gizil amaç olarak tercih edildiği anlaşılmaktadır. Ne yazık ki bu açıktan dillendirilmeyen gizil amacı gerçekleştirmek isterken seçilen yöntem insanca olmaktan uzaktır. Tercih edilen bu yöntem kentlerimizin en yoksul kesimlerini kredi kullanmaya ve borçlanmaya zorlamakta, yoksulluğu derinleştirmektedir.
Söz konusu tasrı ile 2-B alanlarına ilişkin tasarı, amaçları yönünden çelişiyor
'Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Yasa Tasarısı' ile 2-B alanlarına ilişkin Yasa Tasarısı amaçları yönünden açıkça çelişmektedir. Kentlerimizde var olan riskli yapıların dönüştürülmesini amaçlayan yasa tasarısının, tamamı kaçak, plansız, mühendislik hizmeti almamış, yapı denetimi görmemiş yapılardan oluşan 2-B arazilerinde yapılmış yapıların 'filli durumuna uygun olarak' korunmasını amaçlayan yasa tasarısı ile eş zamanlı TBMM`de görüşülecek olması da yasa tasarısının samimiyetini sorgulamamıza neden olmaktadır.
Bilindiği üzere, Orman Kanunu`nun 2-B maddesinde anılan, orman dışına çıkarılmış alanların kentlere yakın olan bölümleri (İstanbul Sultanbeyli, Antalya Kepez örnekleri gibi) yoğun biçimde kaçak yapılaşmalar tarafından işgal edilmiştir. Büyük bölümü riskli yapı niteliğinde olan bu yapılara 'fiili durumlarına uygun' olarak tapu ve hatta 'kat mülkiyeti tapusu' verilmesini düzenleyen yasa tasarısı ile riskli yapıların yıkılarak yenilenmesini amaçlayan bir başka yasal düzenlemenin eş zamanlı gündeme getirilmiş olması en basit tanımlamasıyla çelişkidir.
Bugün gelinen durumun kısaca açıklaması şudur; geçmiş yıllarda 2-B arazilerinden parsel satın alarak evini yapmış, varını yoğunu bu evin yapılması için harcamış olan yoksul kesimlere, yapılmak istenen 2-B ile ilgili yasal düzenleme ile aynı parsel yeniden (bu kez devlet eliyle) satılacaktır. Bu satışla yeni bir borç yükü altına girecek olan vatandaşların evleri "Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi" amaçlı yasa gereğince yıkılması gereken yapılardan olup, bu kişiler gerek yıkım nedeniyle ve gerekse yapılacak yeni yapılar için bir kez daha borçlandırılacaklardır.
İki yasa tasarısı bir arada değerlendirildiğinde; (eğer hükümetimiz her iki yasal düzenleme konusunda da samimi ise) özellikle 2-B arazilerinde yaşayan vatandaşlar açısından kabul edilemez, insanca olmayan bir sürece doğru ilerlenmektedir. Tersi durum ise bu alanlarda var olan riskli yapıların tapulanarak affedilmesi, yaşayanların kendi kaderine terk edilmesi anlamına gelecektir.
Tasarının bu haliyle yasalaşması, kent yoksullarının borçlandırılarak daha da yoksullaştırılması ve Anayasal güvencelerinden yoksun bırakılması anlamına gelecektir.
|