Van depreminin ardından Başbakan Tayyip
Erdoğan'ın duyurduğu "Kentsel Dönüşüm Yasası" olarak
bilinen Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesine ilişkin Yasa
Tasarısı Meclis'te görüşülüyor. TMMOB Şehir Planlamacıları Odası
Başkanı Tayfun Kahraman, yasayı bianet'e
yorumladı. Nilay
Vardar'ın haberine göre, afet riski altındaki Türkiye'de özellikle
İstanbul özelinde yüzde 70 kaçak yapının olduğuna dikkat çeken Kahraman,
yapıların mutlaka yenilenmeye ihtiyacı olduğunu ancak tasarının bu amaca hizmet
etmediğini söylüyor.
"Zorunluluk mülkiyet hakkını ihlal ediyor"
Böyle bir yenilenmenin "hakça, katılımcı ve yerleşimciyi koruyan" bir model
üzerine oturması gerektiğini söyleyen Kahraman, tasarının "zorunluluk"
içermesinin Anayasa'nın güvence altına aldığı mülkiyet hakkını ihlal ettiğini
belirtiyor. Tasarıya göre, kentsel dönüşüm ilan edilen yerde üçte iki çoğunluk
sağlanması yeterli. Geriye kalan üçte bir, bu anlaşmaya uymak zorunda; uymazsa
"kamulaştıma"ya maruz kalacak. Yürütmeyi durdurma kararı verilemeyecek; sadece
kamu bedeli davası açılabilecek. Tasarıda "anlaşma sağlanan kişilere geçici
konut, kira yardımı sağlanabilir", "gecekondu sahiplerine gerekirse nakdi yardım
yapılabilir" deniyor ancak Kahraman bu maddenin muğlak olduğunu belirtiyor.
Yürütmeyi durdurma davası açılamayacak
Ayrıca, riskli alan bölgelerinde elektrik, su, doğalgaz hizmetinin
kesilebileceği maddesi var ki; bu da o bölgede yaşamı olanaksız hale getirmeyi
amaçlıyor. Yıkıma direnmek isteyenlere ise Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) ilgili
hükümlerinin uygulanacağı belirtiliyor. Kahraman tasarının genel olarak, "Deprem
korkusu adı altında, nitelikli, niteliksiz her türlü yapıya müdahale edelim.
Kentsel arsalar yaratalım ve bunların üzerinde yeni inşaat projeleri yapalım
mantığı" üzerine kurulduğunu söylüyor. Tasarıdaki "riskli alan"
tanımlamasının çok muğlak olduğunu belirten Kahraman, mesela afet riski altında
olan bölgelerdeki sağlam yapıların ne olacağının bilinmediğini söylüyor. Çünkü
tasarıya göre, bir alan kentsel dönüşüm kapsamına alındığında bütün bir alanı
kapsıyor. Yani oturduğunuz mahalle deprem riski altında ama sizin eviniz buna
dayanıklı ise bunun bir önemi yok.
Tüm yetki Bakanlığa veriliyor
Tasarı "kentsel dönüşüm" ilan etme yetkisini belediyelerden alıp Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı'na veriyor. Kahraman, bu şekilde üstten müdahaleci bir
bakışla tüm yetkilerin yerelden alınıp hükümetin eline geçtiğini
ayrıca bunun siyasi görüşleri farklı belediyeler arasında da ayrımcılığa yol
açabileceğine dikkat çekiyor.
Tek gerçeklik zorunlu göç
Sadece İstanbul'da 1 milyon 250 bin yapı olduğunu belirten Kahraman, bu işin
tek bir reçetesi olamayacağını söylüyor.
* Her alana farklı şekillerde müdahale edilir, semt semt sokak sokak
kurgulamak gerekir. Ayrıca bu yenilenme kamu kaynaklarıyla yapılmalı. Bu
projelerin ilanı, mimarı tüm detayları yaşayanların katılımıyla yapılmalı. *
Oysa ki bu tasarıda, kent merkezinde yaşayan alt gelir gruplarının "zorunlu
şekilde" kent dışına çıkarılması ve proje maliyetlerinin bu insanlara ödetilmesi
tasarlanıyor. Merkezde de seçkin elit bir grup yaratılmak isteniyor. * Burada
yaşayanlar yeni yapılacak lüks konutlarda oturamayacakları için şehrin
çeperindeki TOKİ'lere yerleştirilecek; zaten asgari ücretle çalışan
insanlar hem göç ettirilecek hem de borçlanacak. * Fikirtepe, Tarlabaşı,
Sulukule vb. örnekleri zaten neler olacağını bize gösteriyor. * Bu en başta
söylediğimiz "hakça, katılımcı ve yerleşimcilerin korunması" ilkelerinin hepsine
aykırı. * Muğlaklıklar üzerine kurulu tasarının en açık kısmı, kentlerde
yoğun bir göç yaşanarak dokunun değişeceği.
Boğaziçi de dönüşüme uğrayabilir
Ayrıca tasarının en önemli risklerinden biri de orman alanları, kıyılar,
Boğaziçi, meralar, kültür ve tabiat varlıkları, tarım arazileri, zeytinlikler
gibi alanların da "dönüşüme" tabi kalabilmesi. Zaten tasarıya son anda getirilen
bir hükümle Boğaziçi'nin ön kısmında değil ama geri görünüm ve etkileme
alanlarında da dönüşüm yapılabilecek.
|