2010 yılında Hıncal Uluç'un köşesinde "Başbakan'dan bir 'çılgın' proje ki.." başlığıyla duyurduğu, dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da 2011 genel seçimlerinde 'çılgın proje' olarak dillendirdiği Kanal İstanbul, Çağlayan Adliyesi'nde düzenlenen panel ile çevresel, kentsel ve hukuki boyutlarıyla ele alındı. İstanbul Barosu Çevre, Kent ve İmar Hukuku Komisyonu evsahipliğinde gerçekleşen panelde; içeriği ve yeri uzun süre gizlenen projede gelinen son nokta ve 3. köprü, 3. havalimanı projeleriyle birlikte sebep olduğu, olacağı tahribat üzerinde duruldu.
Eylem Tuncaelli: Dolar - euro paritesi izler gibi baraj doluluk oranlarını takip eden kentliler haline geldik
İstanbul'un içme ve kullanma suyu havzalarındaki arazi kullanımı örnekleri üzerinden yaşanan çevresel tahribata dikkat çeken TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi eski Başkanı Eylem Tuncaelli; Büyükçekmece Gölü ve havzası ile Terkos Gölü'nün 3. köprü ve 3. havalimanı projelerinin tehdidi altında olduğunu, Kanal İstanbul projesinin Sazlıdere koruma bandını yuttuğunu, Küçükçekmece Gölü ve Alibeyköy Barajı'nın da artan nüfus artışıyla birlikte evsel ve endüstriyel atıkların baskısı altında olduğunu belirtti. Su havzalarına yönelik tehdidin mega projelerle sınırlı olmadığına işaret ederek, Istrancalar bölgesini örnek gösteren Tuncaelli; Istranca dereleri üzerinde mevcutlarla birlikte 7 baraj olmasının planlandığını, ancak toplamda 102 milyon 300 bin m3/yıl olan kapasitenin İstanbul’un yıllık su ihtiyacının ancak 37 gününü karşılayabilecek bir potansiyeli olduğunu ve bunun da suyun metalaştırılmasından başka bir şey olarak değerlendirilemeyeceğini sözlerine ekledi. Melen Projesi'nin de 'İstanbul'un 200 yıllık su ihtiyacını çözdük' şeklinde duyurulduğunu, ancak sonucun ortada olduğunu belirten Tuncaelli, "Dolar - euro paritesi izler gibi baraj doluluk oranlarını takip eden kentliler haline geldik" dedi. Mega projelerin yükseleceği bölgelerde yapılan ağaç tahribatını ve 'kestiğimiz ağaçların yerine yenilerini dikiyoruz' savunmasını da eleştiren Tuncaelli, "Otoyol kenarlarına diktikleri tek tük ağaçları da bu hesaba dahil ediyorlar; oysa siz bir ekosistemi yok ediyorsunuz. Bu savunma, 'ben iki kişiyi öldürdüm, ama üçüzlere hamileyim' demek gibi birşey" şeklinde konuştu. Tuncaelli, Kanal İstanbul için de Marmara'yı üçüncü 10 yıldan itibaren hiçbir canlının yaşamadığı ölü bir denize çevirecek bir proje tanımlamasını yaptı.
Erdal Şahan: Afet kültürü olmayan insanlar bugün bu projeleri yapıyor
Jeofizik Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Başkanı Erdal Şahan da, 'kentin anayasası' olarak tanıtılan 1/100000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı'nda söz konusu mega projelerin hiçbirinin olmadığını anımsattı. "Yapılmaya çalışılanın akılla ve bilimle bir ilgisi yok" diyen Şahan, projelerin öncelikli çıkış noktasının maddi beklentiler olmasını eleştirdi. Kanal İstanbul projesinin yapılacağı güzergahın zemin olarak çok hassas bir yapısı olduğunu vurgulayan ve zemin iyileştirme çalışmaları tamamlanmadan kanalın inşa edilmesinin çok riskli olduğunun, sızıntı olması durumunda bütün yeraltı su kaynaklarının kaybedileceğinin altını çizen Şahan; o ölçekte monoblok bir yapının 7 ve üzeri bir depreme göre nasıl yapılacağı yönündeki endişelerini de dile getirdi. Torba yasası düzenlemesiyle denetim yetkisinin meslek odalarının ellerinden alınmaya çalışıldığını, yapı denetiminin kağıt üstünde kaldığını savunan Şahan, "Afet kültürü olmayan insanlar, bugün bu projeleri gerçekleştiriyor. 1999 depremi sonrası doğan çocuklar bugün 16 yaşında, ancak onlara afet kültürü verilmedi" diye konuştu. Şarhan, başından beri insanların Kuzey'de yaşamaya yönlendirilmeye çalışıldığını ifade ederek, oysa yerinde dönüşümle daha sağlıklı yaşam alanları oluşturulabilirdi dedi.
Prof. Dr. Doğanay Tolunay: İstanbul'un önemli 8 doğal alanı direkt etkileniyor
3. köprünün 2 bin 500 hektar orman alanını etkilediğini, 3. havalimanının ise 7 bin 600 hektarlık proje alanı ile İstanbul'un 27 ilçesinden daha büyük bir ölçeğe sahip olduğunu aktaran İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay ise, Doğa Derneği tarafından yapılan bir araştırmaya göre kentin önemli 11 doğal alanından 8'inin söz konusu mega projelerden direkt olarak etkilendiğini kaydetti. Kuzey ormanlarının bugüne kadar birkaç nokta dışında Balkanlara kadar bütünlüğünü koruyabilmiş önemli bir ekosistem olduğuna işaret eden Tolunay; bölgenin pekçok endemik türe sahip olduğunu, ayrıca kuşların da göç güzergahı olduğuna işaret etti.
Tolunay, süreçte projeler hakkında sağlıklı veri temin edilemediğini, eleştirilerin dikkate alınmadığını ve hatta siyaset yapmakla suçlanıldığını, ormanın ağaca indirgendiğini, terminolojinin yanlış kullanıldığını ve ağaçlandırılan alanların metrekare olarak verildiğini vurgulayarak; yapılması gerekenleri ise şöyle sıraladı:
Toplu ulaşım teşvik edilmeli, kentin Kuzey - Güney ekseninde gelişmesi engellenmeli, Çorlu ve Sabiha Gökçen havalimanları daha etkin kullanılmalı, Atatürk Havalimanı'na bir pist eklenmesi düşünülmeli, Marmaray ve Boğaz tüp geçiş projelerinin ulaşıma etkileri değerlendirilmeli, İstanbul dışında Anadolu'da cazibe merkezleri yaratılmalı.
Prof. Dr. Cemal Saydam: Marmara Denizi, Akdeniz ve Karadeniz'in astımlı çocuğu
Panelin ikinci oturumunun ilk konuşmacısı olan Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cemal Saydam da 'sağlıklı Akdeniz ile sağlıksız Karadeniz'in astımlı çocuğu' olarak nitelendirdiği Marmara Denizi'nin Kanal İstanbul'dan nasıl etkileneceği üzerinde durdu. "Yerkürede olabilecek en zıt deniz koşullarına sahibiz" diyen ve Akdeniz ile Karadeniz'in birbirinden çok farklı karakteristik özelliklerinin altını çizen Saydam; Kanal İstanbul'un inşa edilmesiyle Marmara Denizi'nde bu ikisi arasında kurulan dengenin altüst olacağını söyledi. Oksijen bakımından zengin ama besin değeri olmayan Akdeniz ile besin değeri yüksek ama oksijeni az Karadeniz sularının Lodos ve Boğaz'daki jet çıkış etkisiyle Marmara Denizi'nde birbirine karıştığını, ancak yüzeydeki 25 metrenin altında oksijen olmadığını belirten Saydam; etrafındaki doğal ve insan yerleşimi kaynaklı yükleri taşımakta bile zorlanan Marmara Denizi'nin Kanal İstanbul'un inşa edilmesiyle birlikte öleceğinin altını çizdi. Özellikle İstanbul adaları arkasında 25 metrenin altında oksijenin yok seviyesinde olduğuna işaret eden ve Kanal İstanbul ile birlikte ikinci bir jet çıkış döngüsü başlayacağını, yükün artacağını ifade eden Saydam, 10 yıllarla birlikte Marmara Denizi'nin kimyasal yapısında geri dönülemez bir dönüşüm yaşanacağını ve bunun da 'çürük yumurta kokusu' olarak kendini göstereceğini sözlerine ekledi. "Ayrıca bu şehirlerin kanalizasyonu nereye akacak?" diye soran Saydam, ayrıca Istrancalarla bağları koparılmış yeni yerleşimlerin de İstanbul gibi dışa bağımlı olacağını belirtti.
Tayfun Kahraman: Amaç yeni kentsel arsalar üretmek
Saydam'dan sonra söz alan Şehir Plancıları Odası (ŞPO) İstanbul Şubesi Başkanı Tayfun Kahraman da, "Herkesin mantıksız bulduğu Kanal İstanbul'un tek bir mantığı var; o da yeni kentsel arsalar üretmek" dedi. Kadir Topbaş tarafından "Şehrin Anayasasını hazırladık, buna aykırı hiçbir adım atılamayacak" sözleriyle duyurulan ve 2009 yılında onaylanan 1/100000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı'nda kentin gelişim alanları olarak gösterilen bölgelerin para etmediğini, ancak Kuzey'deki yerlerin çok değerli olduğunu kaydeden Kahraman, bölgedeki çalışmaları da bir altyapı hazırlığı olarak değerlendirdi. Süleyman Demirel'in bir dönem kalkınma planları için söylediği 'bize plan değil, pilav lazım' sözünü anımsatarak, "İşte Marmara'nın durumu ortada" diyen Kahraman, tekrar bölgesel planlamaya dönülmesinin önemini vurguladı. "Kanal İstanbul ve 3. köprü projeleri iptal edilsin, açılan yolları kent parkı olarak kullanalım" diye konuşan Kahraman, Sazlıdere'nin de bir su kaynağı olarak kullanılmaya devam edilmesini önerdi. Kahraman, iki yeni şehre de ihitiyaç olmadığına işaret ederek, İstanbul'daki kullanılmayan konut stoğunun sağlıklı bir dönüşümle bu ihtiyacı karşılayacağını belirtti.
Ahmet Atalık: Kanal İstanbul'un güzergahı ne olursa olsun tarım alanlarını etkilemesi kaçınılmaz
Oturumun bir diğer konuşmacısı olan Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık ise mega projelerin tehtidi altındaki bölgenin tarımsal üretim açısından önemine işaret etti. İstanbul Avrupa yakasının yağışa bağlı tarımsal üretim için Türkiye'nin en şanslı bölgelerinden biri olduğunu belirten Atalık, "İstanbul'un kuru tarım alanlarının yüzde 88'i Avrupa yakasında. Sulu tarıma müsait arazilerin ise yüzde 61'i bu bölgede. Proje alanı, II., III. ve IV. sınıf tarım arazilerinden oluşuyor. Kanal İstanbul'un güzergahı ne olursa olsun, buraları etkilemesi kaçınılmaz" dedi. Halihazırda 2 milyon kişinin su havzaları sınırları içinde yaşadığını ve yeraltı su kaynaklarının biraz da onların kanalizasyon atıklarıyla beslendiğini kaydeden Atalık, ilerde bir sızıntı olması durumunda bu kaynakların tamamen kaybedileceği uyarısında bulundu.
|