Lütfen Tarayıcı Sürümünüzü Yükseltiniz.
BÖLÜM SPONSORU

Doğal Direniş; Saldırı da Çok Sert, Mücadele de!

Türkiye çevre / ekoloji mücadelesi açısından ayrıcalıklı bir yeri olan Karadeniz, başardıkları (ve başaramadıklarıyla) ilham vermeye devam ediyor. Nükleer / termik santral, HES, baraj, maden ve taş ocakları, plansız ve altyapısız kentleşme cenderesindeki bölge; kimi yerde 20 yılı deviren mücadeleden yorgun düşmüş, ama direncini kaybetmemiş.

  • Doğal Direniş; Saldırı da Çok Sert, Mücadele de!
  • Doğal Direniş; Saldırı da Çok Sert, Mücadele de!
  • Doğal Direniş; Saldırı da Çok Sert, Mücadele de!
  • Doğal Direniş; Saldırı da Çok Sert, Mücadele de!
  • Doğal Direniş; Saldırı da Çok Sert, Mücadele de!
  • Doğal Direniş; Saldırı da Çok Sert, Mücadele de!
  • Doğal Direniş; Saldırı da Çok Sert, Mücadele de!
  • Doğal Direniş; Saldırı da Çok Sert, Mücadele de!
  • Doğal Direniş; Saldırı da Çok Sert, Mücadele de!
  • Doğal Direniş; Saldırı da Çok Sert, Mücadele de!
  • Doğal Direniş; Saldırı da Çok Sert, Mücadele de!

Büyük kentleri mega ulaşım projeleri, kentsel dönüşüm, ucu bucağı kestirilemeyen bir inşai faaliyet kıskacındaki Türkiye'nin kırsalı da plansız, projesiz, öngörüsüz enerji ve maden yatırımlarının odağında. Ancak özellikle son yıllarda, merkezinde inşaat ve enerji sektörlerinin olduğu bu 'kalkınma' hamlesi; hoyratlığıyla ciddi bir karşı direnişi de beraberinde getiriyor. Gezi direnişiyle birlikte ilk kez odağında 'kentsel mekan'ın olduğu bir kalkışma yaşanırken; HES'e, maden ya da taş ocağına, termik santrale karşı ayaklanan köylü haberlerine her geçen gün yenileri ekleniyor. Kuşkusuz, kimi bölgelerinde 20 yılı aşan (siyanürle altın madenciliğine karşı Artvin, nükleer santrale karşı Sinop, termik santrale karşı Amasra) bir yaşam mücadelesine ev sahipliği yapan Karadeniz; bu direniş içinde önemli bir yerde duruyor. Kazanımları ve kayıplarıyla yereldeki mücadelenin itici güçleri, motivasyonu, kapsayıcılığı, direnç noktaları gibi pekçok konu başlığında önemli ipuçları veren bölge; daha üst ölçekli ve ortaklaşmış bir yaşam mücadelesinin nasıl örülebileceği üzerine düşünmek için de bir fırsat sunuyor.

Karadeniz İsyandadır Platformu tarafından 30 Eylül - 7 Ekim tarihleri arasında bu yıl 3.'sü gerçekleştirilen ve Karadeniz Ereğli, Bartın Amasra, Sinop, Ordu Fatsa, Rize Andon ile Artvin Arhavi'yi kapsayan 'yaşam yolculuğu'; bize, bu 'fırsatı' yerinde deneyimleme şansı verdi. CHP İstanbul Milletveli Melda Onur'un da katılarak destek verdiği yolculukla; bölgenin kimi zaman sönümlenen ama bir tehditle parlayıveren mücadelesi yeniden hatırlanırken, yapılanlar ve yapılabilecekler üzerine de tartışıldı.

MuratMurat Akbaş* Gezi'nin bakiyelerinden biri; Ereğli

Eski bir maden sahası olan Kireçli Koyu'nda HEMA tarafından iki termik santral kurulması gündemde olan Karadeniz Ereğli'de çevre mücadelesinin bu kadar alevlenmesinin Gezi süreciyle birlikte olduğunu söylüyor Ereğli Çevre Platformu Grup Dönem Sözcüsü Murat Akbaş. Gezi sonrası pekçok kentte olduğu gibi forumlarda buluşmaya başlayan Ereğli halkı; forumların, termik santrallere karşı bir mücadeleye evrilmesi gerektiğine karar veriyor. Çünkü Kireçli koyunda kurulacak termik santraller, bölgede kurulması planlanan 9 – 11 arası termik santralden sadece ikisi. Burada kurulacak olan termik santraller, en çok Bayat, Ballıca, biraz daha uzak olan Üç Köy ve Sücüllü’yü etkileyecek; ama Çatalağzı Termik Santrali’nin yarattığı kirliliğin Amasra’ya kadar ulaşabildiğine işaret eden Akbaş, "Kireçli'ye kurulacak santraller, Ereğli’yi de etkileyecektir" diyor.

Akbaş'a göre mücadelede en büyük şansları, "ondan çok şey öğrendik" dediği ve HES’lere, termik santrallere karşı Türkiye’nin her yerinde çevre mücadelesinin içinde olan avukat Yakup Okumuşoğlu'nun Ereğli’de yaşaması. İki yıl önce yine termik santral tehdidine karşı biraraya gelen bölge köyleri de aslında çevre mücadelesi konusunda yeni sayılmazlar. Ancak köylülerin mücadeleye daha istekli katılımının önündeki en büyük engel de yine bu iki yıl önceki deneyim; zira bazılarında “daha önce direndik de ne oldu?” gibi bir yılgınlık yaratmış. Kimsenin Kireçli'de bir termik santral istemediğini söyleyen Akbaş; söz konusu yılgınlığı aşabilmek için çevre mücadelesi içinde olan, başarmış platformların deneyimlerinin, bilgi aktarımlarının öneminin altını çiziyor ve bunun öğretici yönüne dikkat çekiyor.

Foto: Kireçli Koyu

Elbette “Termik santral kurulsun; Türkiye’nin enerjiye ihtiyacı var, karanlıkta mı kalalım?” diyen çatlak sesler de var ve santralin bölge gençlerine iş olanağı sunacağı söyleniyor. "O da yalan" diyen Akbaş, devam ediyor:

"Biz onlara, Türkiye’nin enerjiye ihtiyacı olmadığını, bu projelerin hep dışarıya enerji satmak için olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Ayrıca belki santral inşaatında yakın köylerdeki arkadaşlar çalışacak; ama tamamlandıktan sonra santralde istihdam edilecek insan sayısı çok az, ki bunların çoğu da teknik personel. Onlar da şirket tarafından büyük şehirlerden getirilecek".

* Ereğli Çevre Platformu, 13 Ekim'de yaptığı bir toplantıyla firmaya ÇED raporunu hazırlamak ve bakanlığa sunmak için 09.05.2014 tarihine kadar verilen süre içinde ÇED raporu Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na sunulmadığı için ÇED sürecinin sonlandırıldığını açıkladı.

Amasra termik santral muharebeleri

Karadeniz'in en önemli turizm destinasyonlarından olan ve UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi’nde yer alan Amasra da termik santral tehdidi altındaki yerlerden biri. Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce'nin "Siyasi sorumluluğun farkındayım. Ama ben Türkiye’nin tamamını düşünmek zorundayım" diyerek onay verdiğini söylediği santrale karşı kepenk kapatmaktan insan zinciri oluşturmaya kadar birçok eyleme imza atan Amasralılar, Türkiye'nin en uzun soluklu mücadelelerinden birinin aktörleri. ÇEKÜL Amasra Temsilcisi, Bartın Platformu Eş Sözcülerinden Hüseyin Çoban, termik santral projesinin aslında 1990 yılında Zonguldak havzasında devletin işlettiği kömür ocaklarının satamadığı kömürü eritmek için bir çözüm olarak da gündeme geldiğini anımsatıyor ve ekliyor:

"Ancak Tarlaağzı bölgesi için o zaman sözü edilen, şimdikinin 1/5’i ölçüde, küçük bir tasarıydı. Biz o zaman da kül yutmayız, böyle bir coğrafyada bu yapılamaz diyerek tavrımızı göstermiştik. Olmaz, çünkü bu bölgenin insanı zaten yerin altından kömür çıkararak enerji ürettiler; bunu elektrik enerjisine dönüştüreceğim diye burada yakmanın bir anlamı yok".

Amasra için 'II. Termik Santral Muharebesi' ise HEMA'nın 2005 yılında 3 yıl sonra kömür çıkarmak üzere rödovans anlaşması imzalamasıyla başlıyor. Bartın Platformu Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Korkut, Hattat Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Hattat'ın o sıralar Bartın Ticaret Odası’nda aşağı yukarı 100 kişinin olduğu bir toplantıda kömür çıkartmak için geldiğini söylediğini ve “Bartın istemezse termik santral kurmayacağım” dediğini anımsıyor. Ancak süreç ne yazık ki bu yönde gelişmedi.

Hüseyin Çoban, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın 2009'da kabul ettiği Zonguldak Bartın Karabük Planlama Bölgesi 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı'nda termik santrallerin yeni adresi Filyos Vadisi olarak gösterilmesine ve Amasra ile Bartın'ın turizm ve tarım açısından geliştirilecek bir bölge olarak kabul edilmesine rağmen Tarlaağzı Vadisi'ne termik santral kurma ısrarının nedenini anlayamadığını kaydediyor. İlk ÇED dosyasının, turizm ve tarım açısından bu bölgede bir termik santral olamayacağı gerekçesiyle reddedildiğini anımsatan Çoban, şöyle devam ediyor:

Foto: Tarlaağzı ve Gömü köylerindeki deneyim aktarım toplantılarına köylüler yoğun ilgi gösterdi

"Ama 2 km ötede Delikliburun’da yapabilirsin diye bir yarı karar çıktı. Firma, onu bile kabul etmedi; o dosyayı dondurdu ve aynı yer için, ama bu kez ismini Çapa Koyu olarak değiştirerek yeni bir dosya verdi. ÇED dosyasında koordinatlar var; bir bak, karşılaştır; aynı yer olduğu konusunda yırtınmamıza rağmen, kabul edildi ve bizi onun tartışmasına soktular. O koordinatlara bakılsaydı, başka bir şey daha görülecekti; Tarlaağzı vadisi, Yatağan Termik Santrali’nin alanının çok daha küçüğü. Yani 300-500 megawatt’lık bir santral ya sığar ya sığmaz. Ama kömürü nerede stoklayacaksın, külünü nerede depolayacaksın? Burada yapılması düşünülen santral, 2 bin 600 megawattlık bir santraldi, şimdi bin 200 megawatta düşürdüler. Ne yazık ki burada bu yükü karşılayacak bir hacim olmadığını, çok önemli olmasına rağmen, Bakanlığa tartıştıramıyoruz. Üstelik orada bir de kömür ocağı var. 'Buradan çıkan kömürü satmak için liman lazım' diyerek liman projesi aldılar, ama hani burada yakacaktın? O liman, muhtemelen Ukrayna’dan ithal kömür getirmek için kullanılacak. Zaten burası zor bir bölge; fay kırıkları var. Onların istedikleri kadar, hele 1000 – 2000 megawattlık bir santral için yetecek miktarda kömür çıkması mümkün değil. HEMA kömür çıkaramayacak; TTK’nın çıkardığı da, santral kurulsa bile yetmeyecek. 5 sene sonra da yerli kömürle enerji üretimi lisansının kaldırılmasını, ithal kömüre geçilmesini isteyecekler. Özellikle çevre köylerde, ‘çok sayıda işçi çalışacak’ gibi bir propaganda yapıldı; HEMA Kömür İşletmesi'nde 10 bin kişinin çalışacağını söylüyorlar. Ama termik santralde en fazla çalıştıracağı kişi sayısı 800. Özellikle Soma kazasından sonra da madende, yeraltında Çinli işçileri çalıştıracağım diyor".


Peki platform bu süreci nasıl yönetti? "Tepki gösteriyoruz, toplumsal muhalefet yapıyoruz, basın açıklamaları düzenliyoruz, mitingler, zincirler, kepenk kapatma eylemleri organize ediyoruz; ama sonuç almaya dönük adımlar atamıyoruz" diyen Çoban, "Haklı olduğumuz, elimizde hukuken donelerin de olduğu süreci iyi yürütemedik aslında" sözleriyle özetliyor hislerini. Bartın Platformu'nun bu anlamda bir özeleştiriye ihtiyacı olduğunu söyleyen Çoban; kötü de olsa bazı kuralların işlemeye devam ettiğini, onların karşısına doğru belgelerle çıkılması gerektiğini anlatıyor:

"Örneğin, Tabipler Odası olarak Sağlık İl Müdürlüğü’nün bahsetmediği madenci hastalıklarını anlatan bir raporu bizim koymamız lazım; Tabipler Odası ilk elden imza toplamakla, slogan atmakla uğraşmasın; riskleri söylesin. Su ürünleri, tarımsal üretim nasıl etkilenecek, bunlardan bahsedilsin. Zaman zaman bunları söyleyenlerimiz oldu; ama bu süreci ikinci plana ittik. Hala açtığımız bir dava yok; oysa sadece Çevre Düzeni Planı’nın kabul etmediği bir konunun dosyasını kabul edemezsin diye bile Bakanlığa dava açabilirdik. İnsanları tepki gösterir hale getirdiğimiz yetmiyor; asıl nokta kazanmak. Mesela defalarca imza toplamanın bir anlamı yok; adam imza vermiş, bir daha mı imza vereceğiz diyor. Bir miting yapmışız, bir daha mı yapacağız diyor. Bir kere de hukuksal bir kazanımımız olsun, bir adım atalım; zaten tek güvencemiz de o. Hukuk diyecek burada ‘dur’ diye".

Çoban'ın dikkat çektiği bir diğer nokta da mücadelenin farklı boyutları... Batı Karadeniz'in üretici insanların bölgesi olduğunu belirten Çoban, 200 yıl önce kömürün bulunduğu, ağır sanayinin temellerinin atıldığı, ölçüp biçmeye dayalı 'ustalığın' öne çıktığı bölgenin bir çalışma kültürüne, mesai bilincine sahip olduğunun altını çiziyor. "Amasralılarda, yaşadıkları yere ve ürettikleri işe karşı bir farkındalık var" diyen Çoban'a göre yapılması gereken en önemli şey kültürel varlıkları, değerleri anlatmak, insanlara bunu göstermek.

TÜMÜNÜ GÖSTERSONRAKİ SAYFA HABERİN DEVAMI:   1  |   2  |   3
http://www.yapi.com.tr/haberler/dogal-direnis-saldiri-da-cok-sert-mucadele-de_124997.html

Read Comment Section
İlk Yorumu Siz Yapın
Gönder

Yorumum onaylandığında e-posta ile bildir.

E-posta adresimle bültenlere abone olmak istiyorum

Haber gönderin Hemen haber gönderin

Sosyal Medyada Yapi.com.tr:

Abone Ol Yapı sektöründeki tüm gelişmelerden en önce siz haberdar olmak isterseniz e-bültenimize abone olun.
Bülten arşivine erişmek için tıklayın

REKLAM VERİN

Ajanda
TAMAMI » Bugünkü Etkinlikler BUGÜN:
Herhangi bir etkinlik mevcut değil!