Tarlabaşı
Derneği Başkanı Ahmet Gün'ün 17.05.2010 tarihinde
yayımladığı basın açıklaması
"Yardımlaşma Derneği 18.02.2008
tarihinde kurulmuştur. Kuruluş ismimizden de anlaşılacağı gibi kuruluşumuzda
kiracıları da derneğimizin bünyesine kattık. Bunun anlamı kiracılarımız da bir
parçamızdı. Onların da burada yaşam hakları ihlal edilmekteydi. Kiracılarımız da
bu bölgede ticaret yapıp hem devletimize vergi ödüyorlar hem de bizlere kira
ödüyorlardı hem de istihdam yaratıyorlardı. Hem de o bölgede kendi yaşamlarını
sürdürüyorlardı. Onların da mağduriyeti önemli olduğundan kiracıları da içimize
aldık.
Ana amacımız mülk sahiplerinin ve kiracıların
mağduriyetlerini önlemek ve çözüm yolları aramaktı. Bu çözüm yollarını belediye
yetkililerine anlatmak istiyorduk. Derneğin 18.02.2008 olan kuruluş tarihinden
itibaren dernek yönetimi çalışmalara başladı. Bu çalışmaları yaparken 5366
sayılı yasayı alıp haklarımızı öğrenmek için incelemeye başladık. Sonra öğrendik
ki Bakanlar Kurulu kararı ile binalarımızın bulunduğu alan 278 binanın 9 adanın
bulunduğu alan resmi olarak yenileme alanı olarak ilan edilmiş. Sonra dernek
yönetimi olarak belediye yetkilileri ile görüşmelere başladık. Toplantılar
düzenledik. Bizler hak sahipleri olarak projeye karşı olmadığımızı kendilerine
bildirdik. Fakat burada bir yenileme olmadığını, burada yerin altına ve yerin üzerine toplamda
ortalama 12-14 katlı binalar yapılıyor olduğunu avan projelerden
öğrendik.
Projenin içerisinde oteller, alışveriş merkezi,
ticaret merkezi, arka adalarda da konutlar olduğunu görerek biz hak sahipleri bu
projeye kat karşılığı usullerle katılmak istediğimizi anlattık. Zaten 5366
sayılı yasa da bizlere bu hakkı veriyordu. Bizler dernek yönetim kurulu olarak
bu talebimizi belediye yetkililerine anlattığımızda büyük bir tepki ile
karşılaştık. Aldığımız cevaplarla bu projenin hiç de halkın menfaati düşünülerek
yapılmadığını anladık.
Projede bir alışveriş merkezi
vardı.
Dernek
yönetimi olarak alışveriş merkezinin yapılacağı adadaki mülk sahiplerine oradan
dükkan vermeniz gerekir. Oradan hak sahiplerine dükkan verecek misiniz?"
diye sorduğumuzda:
"Hayır,
biz o alışveriş merkezinden hak sahiplerine 1 metrekare bile yer
veremeyiz." diye cevap verdiler.
"Biz bu alışveriş merkezini proje üzerinden ünlü bir
iş adamına sattık." dediklerinde Dernek yönetimi
olarak şoke olduk. Kulaklarımıza inanamadık.
Siz halkın tapulu malı üzerinde bir alışveriş merkezi
yapacaksınız ve hak sahiplerine bu alışveriş merkezinden hiç hak
tanımayacaksınız, nasıl olur böyle bir şey?" diye tepkimizi dile
getirdik.
Bizleri ciddiye almadılar bile. Dinlemek
istemediler. Bu alışveriş merkezinin yapılacağı ada ana cadde üzerinde ön cephe üzerinde. Proje alanında yer
alan en değerli
adalarından biri. Sonra öğrendik ki ön caddeye cepheli olan diğer 3 adanın da üzerinde 2
otel projesi var. Bir
de ticaret merkezi projesi.
O otellerden biz
mülk sahiplerine hak tanımak istemiyorlar. Öndeki bir diğer adaya da ticaret
merkezi yapıyorlar. Biz baktık ki proje alanında bulunan 9 adanın ön caddeye cephesinde 1 alışveriş merkezi, 2
otel ve 1 ticaret merkezi yapılacak.
Proje
alanının en değerli yerini inşaat şirketi kimseyle paylaşmak istemiyor,
tekliflerden bunu anladık.
Biz de kendilerine "Böyle bir haksızlık olamaz. Siz bizim mülklerimizi
gasp etmek istiyorsunuz. Hak sahiplerine ticaretini devam ettirmek için yer bile
vermezken bizimle anlaşmayı nasıl düşünebiliyorsunuz?"
dedik.
Biz Dernek yönetimi olarak bu şekilde tepkimizi ortaya
koyunca geri adım attılar. "Sadece 385
numaralı adanın üzerine yapacağımız otelin altına dükkan koyuyoruz ve size
oradan dükkan vereceğiz." dediler.
385
numaralı adanın üzerinde yapılan otelin altında yer alacak olan her biri 20'şer
metrekarelik küçük küçük dükkanlardan bahsediyorlardı. Bu dükkanların sayısı en
fazla 10 ya da12 adet olabilirdi. Halbuki proje alanında ticari faaliyeti olan
100'e yakın ticari işletme sahibi bulunmaktaydı. Bu 12 dükkanı 100 kişinin hangi
birine paylaştıracaklardı anlamamıştık.
Bunun
üzerine "Bu küçük küçük 10-12 tane
dükkanla bu sorunlar çözülmez. Bizlere alışveriş merkezinden de yer verin."
dedik.
"Asla olmaz, biz orayı zaten sattık, siz en
iyisi mi yerleriniz için inşaat firması ile anlaşın dediler."
dediler.
"Öyle diyorsanız o zaman biz de mülklerimizi
satmıyoruz." dedik.
O zaman "biz de belediye olarak mülklerinizi acele
kamulaştırırız." dediler.
Sürekli olarak
"kamulaştırma" ile
bizleri tehdit ettiler.
Pazarlıklar bu şekilde devam ederken
bir gün bize "Biz proje alanındaki
binalar için SPK'ya bağlı bir değerleme şirketine değer tespiti yaptırdık."
dediler.
"Ya değerleri kabul edip mülklerinizi satacaksınız,
ya da kabul etmezseniz size yeni projeden tespit ettiğimiz bu değerler üzerinden
arka adalardan daire satacağız." dediler.
Biz
de dernek yönetimi olarak sorduk: "Peki
hak sahiplerine daire olarak ne kadar yer
vereceksiniz?"
Bunun karşılığında aldığımız
bilgiler özetle şöyle anlaşılabilir: Projenin bulunduğu alandaki binaların arka
cephedeki ve arka adalardaki binaların oturdukları toprak arsa (taban alanı) metrekaresine 1.000TL
ile 1.500TL arasında değer biçmişler. Ön cadde üzerindeki binaların toprak
arsa (taban alanı)
metrekaresine de 7.000TL ile 8.000TL arasında değer
biçmişler.
Bundan da
şu anlaşılabilir: Arka cephedeki ve arka adalardaki binalara,
80
metrekare arsası olan ve üzerinde 5 katı olan bir binaya
(katların değeri hiç hesaba katılmadığı için) sadece taban alanı kadar yani
80.000TL değer biçiyorlardı.
(80x1000:80.000TL)
Ön cephedeki 80 metrekare arsası olan, altında
dükkan olan ve üzerinde 5 katı olan binaya da 560.000TL ila 640.000TL arasında
değer biçiyorlardı.(80x7000:560.000TL)
(80x8000:640.000TL)
Bu değerler üzerinden
"Ya binalarınızı satın ya da size o
değerlere göre arka adalardan daireler verelim."
diyorlardı.
"Peki bu
değerlere karşılık ne kadar daire vereceksiniz?" diye
sorduğumuzda sözlü olarak öndeki
binalara 60-70
metrekare büyüklüğünde daireler
önerdiler.
"Arkadaki
bina sahiplerine ne vereceksiniz?" diye sorduğumuzda
da,
"Onların
değerleri az, onlara 30
metrekare daire verebiliriz."
dediler.
Projede 30 metrekarelik daireler olmadığından arka
cephedeki hak sahipleri 60 metrekarelik daire almak isterlerse şirkete
30
metrekare için borçlanarak ancak bir daire sahibi
olabileceklerdi.
"Peki, 30 metrekareye hak sahipleri ne kadar para
ödeyecek?" diye sorduğumuzda
"Metrekaresine 4.000 Dolardan hak sahibi
borçlanır." dediler.
"Hak sahibinin hiç zararı yok. Bu proje bittiğinde
burada bir dairenin metrekaresi 10.000 Dolar olacak. Mülk sahibinin zararı değil
karı olacak" diyorlardı bir de hiç
utanmadan.
Biz de şunu söyledik bunun üzerine: "Siz vatandaşın 80 metrekare arsasının üzerine
yerin altına ve yerin üzerine olmak kaydıyla 12-14 katlık inşaat
yapıyorsunuz. Hak sahibinin 80 metrekare toprağının üzerine
yerin altı ve üzerine olmak kaydıyla 12 kat yaptığınızda hesap etsek 960
metrekarelik bir inşaat alanı elde ediyorsunuz. Bu inşaat alanı hiç yokmuş gibi
sadece arsa metrekaresinden yani 80 metrekare taban alanından
pazarlık yapıyorsunuz? bunun hakla hukukla ilgisi
nerede?"
Bu şekilde tepkimizi dile
getirince:
Mülklerin
değeri bu. Siz en iyisi binalarınızı satın. Başka bir yerde daire alırsınız.
İsterseniz size TOKİ'den öncelik tanırız. Sıraya yazılmadan TOKİ'nin Tuzla'daki
veya Halkalı'daki projelerinde ev sahibi olursunuz." dediler
alay edercesine.
İstanbul'un merkezindeki bir yerinize karşı
gösterdikleri bu yerler İstanbul'un 30-40 km dışındaki yerlerdi
düşünün.
"Zaten ister
anlaşın, ister
anlaşmayın, siz
bilirsiniz, elimizde acele
kamulaştırma yetkisi var,
mülklerinizi acele kamulaştırırız o zaman!"diye de sürekli
gözdağı veriyorlardı.
Bu şekilde görüşmelerimiz yaklaşık 5 ay
kadar sürdü. Hiçbir sonuç alamadık. Sonra belediye ve GAP İnşaat yetkilileri hak
sahiplerini tek tek görüşmelere çağırdı.
"Bakın biz dernekle anlaşamadık. Siz derneği bırakın,
Dernek yöneticilerini dinlemeyin, Ya önerdiğimiz 30-60 metrekare daireleri
kabul edin ya da yerlerinizin para olarak karşılığını verelim satın gidin!..."
diyerek halkın üzerindeki baskıyı sürekli olarak arttırdılar ve
onları satışa zorladılar.
Halkın cahilliğinden yararlanarak
sayılarını bilmiyoruz ama belki 100 hak sahibiyle anlaşmış olabilirler.
Ama bu oran % 30 veya 40'ı
geçmez. Proje alanında 540 tapu sahibi vardır. İşin bir başka boyutu da şudur:
Birçok ailenin bir binada bir tek dairesi vardır. Bu tür ailelerin sayısı çok
fazladır. Onların da dairelerine 25.000TL-30.000TL-40.000TL gibi
fiyatlar önermişlerdir. Bunlar kendilerine önerilen bu düşük değerlerden proje
alanında daire talep edemeyecekleri için onlara sadece "Paranı al ve git"
denmektedir.
Bu
anlattıklarımdan anlaşılacağı üzere projenin adil ve sosyal boyutu
yoktur.
Taksim'in yanı başında Tarlabaşı'nın
bulunduğu bölgenin toprağı çok değerli olduğundan siyasiler 5366 sayılı yasa ile
bu değerli toprağı yandaşlarına peşkeş çekmek istemektedir. Biz de dernek olarak
ve hak sahipleri olarak buna karşı çıkmaktayız. Karşı çıkmaya da devam edeceğiz.
Kat karşılığı usul ile anlaşmak isterlerse pazarlık yapıp anlaşmak
istiyoruz.
Halkımızın
haklarını korumak için mücadeleye devam
edeceğiz.
Yaklaşık 3 ay öncesinden belediye
mülklerimizi kamulaştırma yapma kararı almıştır. Mahkemeler devam etmektedir.
Dernek yönetimi görüşmeler yaparken mülk sahipleri olarak bizle anlaşma
sağlarsanız konutlarda oturan kiracılara 10.000TL taşınma yardımı yapmalarını
önerdik. Dükkan kiracılarına da 50.000TL taşınma ve başka yerde iş kurabilmeleri
için para ödemelerini teklif ettik.
Belediye ve GAP İnşaat
yetkililerinden büyük tepki aldık. Biz bu talepleri kabul edemeyiz. Şirket bu
parayı ödeyemez dediler.
Proje alanının avan projeleri incelendiğinde inşaat
şirketinin en az 2.000.000.000 Dolar bu projede rantı
vardır.
Projenin aslı rant
projesidir.
Adil bir yanı, sosyal bir boyutu yoktur.
Son olarak kiracılara bu projede hiç bir hak
tanınmamıştır. Şirket bazı satın aldığı binaların kiracılarına tahliye davası
açmış kiralarını da 10 kat arttırdım diye noterden tebligat göndermiştir.
Kiralarını ödeyemeyenlere de tahliye davası açılmıştır. Kiracılar da bu anlamda
çok mağdur durumdadır.
Bu yapılanların hiçbirisinin hakla adaletle ilgisi
yoktur."
|