Günkut Akın: Çok kapsamlı bir politik projenin aşamalarından biri
Bunu sadece bir rant projesi olarak değerlendirmenin eksik olacağını, çok kapsamlı bir politik projenin bir parçası olduğunu düşünüyorum. Taksim düzenlemesi, erken Cumhuriyet döneminde yapılmış bütüncül bir projeydi; bence şu anda yapılan da bütüncül bir müdahale. AKP'nin, Başbakan'ın parka olan tepkisi de yeni değil; küçük küçük işaretler veriliyordu. Henri Prost, muhafazakar kesimde alerji yaratan bir isim; Başbakan kendisi, "Burayı bize park diye yutturdular" demişti. Neredeyse 10 yıldır parkta hiç bakım yapılmadı, polisin taşınması sırasında mermer işler kırıldı, hiç peyzaj düzenlemesi yapılmadı.
Murat Güvenç: Hem hüzünlü, hem heyecanlı, hem de biraz kaygılıyım
Söylenmedik, söylenecek ne kaldı? Wittgenstein, "Söylenebilir olanın bir sınırı vardır" der. Bu laf, 'söylenebilirin ötesinde birşey yoktur' demiyor; 'söylenebilir, hakkında konuşulabilir olanın bir sınırı vardır' diyor. 'Ahlak, estetik, güzellik, duygular, değerler hakkında mantıksal olarak konuşamayız; ama böyle bir alan vardır' demek istiyor. Bu, sözcüklerin, söylenenin anlamını düşünmeyi gerektiriyor ve maalesef içinde yaşadığımız ortamda, sözcüklerin anlam dünyası acımasızca yağmalanıyor. İlhan Bey, 'tarihin araçsal kullanımı' derken, bence tarihi yapan sözcüklerin araçsal olarak yağmalanmasına işaret ediyordu.
Yine Wittgenstein der ki, "Sözcüklerimin sınırı, dünyamın sınırıdır". Bu önermeyi iki biçimde okuyabiliriz. Bunlardan biri, "Ben sözcüklerimin sınırını değiştirerek, dünyayı daha iyi bir yer yapabilirim". Bunun tersi, büyük tehlikedir; "Ben dünyayı kendi sözcük dağarcığıma indirmek istiyorum" dediğinizde olur. O da, biraz bugün içinde yaşadığımız duruma tekabül ediyor. Hem hüzünlü, hem heyecanlı, hem de biraz kaygılıyım.
İclal Dinçer: Olanlar, Taksim Gezi Parkı'nın bir park olarak tescil edilmesini reddeden anlayışa, Kurula bir mesaj veriyor
Hatırlayacaksınız iktidar, 2011 genel seçimlerinde propagandasını tamamen büyük kentsel projeler üüzerine temellendirmişti. Aslında bugünün habercisiydi. Taksim projesine itirazlar da işte o tarih itibarı ile başladı. Çok küçük bir grupla başladı, küçük yerlerde yankı buldu; fakat itirazlar birikti, büyüdü ve bugüne gelindi. Bardak taştı, renkler birleşti. Bu, sınıf ve ideoloji dışı yeni bir toplumsal hareketin, başlangıcının işaretidir; önemle üzerinde durulmalı ve dikkatlice analiz edilmelidir. Biliyorsunuz İstanbul'da bardağı taşıran sadece Topçu Kışlası projesi olmadı. Kente yönelik karar alma mekanizmalarının önce parçalanması, kurarsızlaştırılması ve en sonunda merkezileştirilerek Ankara üzerinden yönetilmesi, insanların itirazının kaynağına su taşıdı. Dünyada yerelleşme yaygınlaştırılmaya çalışılmasına karşılık, en tepede tek karar alıcı organa mahkum edilen kent planlama, kent yönetimi anlayışı, sonunda patlak verdi. Hukuku 'bypass' etme durumunun kent planlama ve kent yönetimi alanında giderek hakim hale gelmesi ise bardağın taşmasında etkin rol oynadı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından 2009 yılında oybirliğiyle onaylanan Çevre Düzeni Planı kararlarına rağmen, İstanbul için 40 milyon nüfusun telafuz edildiği; İstanbul'un kuzey ormanlarının, tarım alanlarının, kırsal dokusunun, büyük altyapı ve kentsel projeleriyle tehdit altında olması; kent merkezlerindeki soylulaştırma projeleri; kentin üzerinde Demokles'in kılıcı gibi sallanan 6306 sayılı kentsel dönüşüm yasası; bütün bunlar insanı ikinci plana atan, doğal yaşam alanlarını bertaraf eden kent yönetimi anlayışının ürünleri. Dolayısıyla, yeni toplumsal hareketlerin de kaynağıdırlar.
Peki bu taşan bardak, nasıl normal seviyesine gelecek? Bu tür projelerde hukukun 'bypass' edilmesi alışkanlığının hızla terkedilmesi önemlidir. Yasayı yeni bir yasayla delmek; plan notlarıyla, ki en çok başvurulan yöntemdir, tüm imar hukukunu bertaraf etmek; yerleşik hale gelmiştir. Bundan vazgeçilmelidir. Kentlerin planlarının yönetiminde, esaslı bir anlayış değişikliğine ihtiyaç var. Katılım süreçlerinin Türkiye'de hiçbir yasayla düzenlenmediği bir sistemde, şeffaf yönetimin, izleme süreçlerinin, hesap verilebilirliğin sağlanması mümkün değildir. Son 10 yıldır uygulanan bu politikalarla dışlanmaya, marjinalleştirilmeye çalışılan planlamaya itibarının iade edilmesi önemlidir. Bu iadei itibarda da, planlama kurumunun da, kendini çağdaş anlayışlarla yenilemesi beklenir.
Taksim Topçu Kışlası için şu an elde bir mahkeme kararı vardır. Kararın muhatabı öncelikle Kültür ve Turizm Bakanlığı'dır, sonra da İstanbul Büyükşehir Belediyesi'dir. Yaşanmakta olan bu süreç kendileri tarafından dikkatle analiz edilerek, konunun bilimsel veriler ışığında çözüme ulaştırılması beklenmektedir. Taksim Gezi'de bugünlerde yaşananlar, Taksim Gezi Parkı'nın bir park olarak tescil edilmesini reddeden anlayışa, Kurula bir mesaj vermektedir. Artık Taksim Gezi Parkı'nın bir anı değeri oluşmuştur; bunun geriye dönüşü yoktur. Hiçbir tartışmaya mahal bırakmadan parkın, bu anı değeri üzerinden korunması gerekir.
|