Aslında bisiklet, özellikle Anadolu’da oldukça yaygın biçimde kullanılan bir araç. Hala çocuklara karne hediyesi olarak 'bisiklet' vaadediliyor. Nasıl oluyor da toplumsal hayatta bu kadar karşılık bulabilen bir özne, örneğin şehirlerde birdenbire o alanını kaybediveriyor?
Öncelikle bisiklet, ucuz bir alet. Ulaşım için özellikle Konya, Adana gibi Türkiye’nin düz kentlerinde bisiklet kullanılıyor hala, ama bir taraftan da mecburiyetten kullanılıyor. Bir dönem Türkiye işçi sınıfı için önemli bir unsur ama zamanla yerini mobilete bırakıyor... Yani sadece bir tercih değil de zorunluluk gibi; öte yandan ucuz nihayetinde, masrafsız.
Sosyal hayat öyle lineer bir şey değil; inişler ve çıkışlar var, farklı yerlerde farklı dinamizmler mevcut. Bir taraftan da kentler unuttukları bazı şeyleri yeniden çağırıyorlar; bunlardan bir tanesi de bisiklet. Aslında organize bir yapı kapsamında bir planlama aparatı, kentte bir ulaşım enstrümanı olarak dünyada bisikletin kullanımı çok eskilere dayanmıyor. Bu sene gerçekleştirilen Bisiklet Filmleri Festivali’nde, Hollanda’dan gelen Fietersbond’un yöneticisi Hugo van der Steenhoven “70’lerin ortasında başladık biz buna” diye anlattı. Özellikle araba kazaları sonucunda gerçekleşen çocuk ölümleri nedeniyle bir sosyal sorumluluk oluşuyor Hollanda’da ve bisiklet kullanımı yaygınlaşıyor.
Geçen birkaç ay önce İtalya’da bir bisiklet inisiyatifi “Hollanda gibi olmak istiyoruz” diye bir bildiri yayınladı. Bisikletin gündelik hayatta daha çok tercih edilir ve teşvik edilir olmasını istediklerini söylüyorlar. İlk önce Fransa’da Paris’te başlayan velos en libre (velib) akımından Londra’daki bu yeni bisiklet sistemine, bisiklet için yapılan süper ‘highway’lere kadar bunların hepsi yeni yaklaşımlar, yeni trendler dolayısıyla o anlamda treni çok kaçırmış değiliz. Türkiye çok ilginç bir ülke; iyi bir şey de kötü bir şey de çok hızlı tutabiliyor. Bir bakmışız, 2018 yılında her yer bisikletle dolmuş.
Boris JohnsonAvrupa ve Amerika’da yerel yöneticilerin kendileri bizzat yürümeyi ya da bisiklete binmeyi teşvik ediyorlar. Belediye tarafından sunulan politikaları benimsediklerini gösteriyorlar bir şekilde.
En önemlisi politikaların devamlılığının söz konusu olması. Şunu biliyoruz Londra için; şehrin merkezine araç kısıtlaması yapan, büyük ayakbastı paralarını alan Belediye Başkanı ‘Kızıl Ken’ lakaplı Ken Livingstone’dan sonra gelen Muhafazakar Parti’nin Belediye Başkanı Boris Johnson bu anlamda ulaşım politikalarında bir devamlılık gösterilmesini sağlıyor, süreçte bir kopukluk olmuyor. Bir sürü politikada ayrışıyorlar, ama bu tür şeyler söz konusu olduğunda ‘kamu yararı’ gözetiliyor. Ayrıca Boris’in bunu hüsnü kabulle yaptığını düşünüyorum; çünkü işine bisikletle gidiyor. Türkiye’de o noktaya gelirsek hakikaten bambaşka yerlere geldiğimizin de işareti olur diye düşünüyorum, şimdilik o kadarı biraz ütopya gibi duruyor Türkiye için.
Bir yandan bakıyorsunuz tüm ulaşım sistemini entegre etmeye çalışıyorlar, diğer yandan bakıyorsunuz sistemin entegrasyonu için büyük önem taşıyan transfer alanları muazzam bir otopark alanı olarak değerlendirilmiş... Bu anlamda entegrasyon için ne yapılmalı?
Entegrasyon; bisiklet içinde olmasa olmayan bir şey. Anladığım kadarıyla bu konuda karar vericiler de zorlanıyor, arada Ulaştırma Dairesi’nde çalışan kişilerle tanıştım. İyi niyetli oldukları çok belli. Aslında olayın farkındalar; ama ortaya çıkan durum onların da iradelerinin üstünde. Bir taraftan teknik zorluklar var; bir taraftan da bir birikim modeli olarak Türkiye’de inşaat denen sektörün yarattığı baskının karşısında hiç kimsenin duramaması durumu... Taksim Projesi’nden 3. Boğaz Köprüsü’ne kadar hepimiz biliyoruz aslında; buna onay veriyormuş gibi görünen birçok insanın aslında onay vermediğini ve için için bunu istemediğini.
İstanbul’da bisikletli ulaşımın topografya nedeniyle zor olduğu belirtiliyor. Bu konuda ne düşünüyorsun?
Evet, yokuşlarından sıklıkla söz edilir. Bisiklet ulaşımında kritik eğim yüzde 5’in üstü, sportif amaçla bisiklet sürüyorsanız yüzde 10 bile çıkılabilir ama yüzde 5’in üstü ulaşımda efektif değil artık o nedenle elektrikli bisiklet çok gelişti. Her yıl bisiklet fuarlarında, bisiklet dergilerinde görüyoruz elektrikli bisiklet oldukça işlevsel. Ortaköy’de oturan bir arkadaşım fosur fosur sigara içer, bir gün aradı beni; “Dahon marka katlanır bisikletlerin elektriklisi var almak istiyorum, alıyım mı?” dedi. O an nerede olduğunu sordum. “Ortaköy’deyim” dedi. “Çık Portakal Yokuşunu, çıkıyorsan tamamdır” dedim. Yarım saat sonra aradı “Abi, tamam bu iş” dedi ve aldı.
|