İstanbul: Küresel Kent Havzası
Gaziantep: Marka Bir Kent...
Denizli: Kendi Dinamiklerine...
Eskişehir Güzel ama Kriz Çok Yaman
Kayseri Geleceği Göremiyor
Kentler Türkiye’nin Geleceği, Adil, İyi ve Demokratik Yönetimin Anahtarı
Ulusal ölçeğe odaklanırken, yerel ölçeğe ve kente gerekli önem verilmedi. Kentin küreselleşme ve Avrupalılaşma süreçlerinin yaşandığı en önemli mekânlardan biri olma gerçeği göz ardı edildi. Aslında, Türkiye’nin değişimi ve dönüşümü, yerel ölçekte, kentlerimizin değişim ve dönüşümü olarak yaşandı. 1990’lardan bugüne Türkiye’nin yaşadığı değişim ve
Türkiye 1980’lerden, özellikle de 1990’lardan bugüne çok ciddi ve etkileri yaşamın her alanında hissedilen bir değişim ve dönüşüm süreci yaşıyor; yaşamaya da devam edecek. Bugüne kadar bu değişimi ve dönüşümü olumlu ve olumsuz sonuçları, etkileri ve çok-boyutlu yapısı içinde kapsamlı olarak tartıştık. Ekonomik krizden, siyasal istikrarsızlıklara; ötekileştirmeden birlikte yaşama olasılığının zayıflamasına; şiddetten teröre; hukuk dışı yapılanmalardan darbe girişimlerine; yoksulluktan işsizliğe ve daha bir sürü farklı sorunlar, yaşanılan değişim ve dönüşümün yarattığı riskler ve olumsuz sonuçlar olarak anlaşıldı ve tartışıldı. Bununla birlikte, değişim ve dönüşümün olumlu yanları da vardı. Demokratikleşme, ekonomik büyüme, kentleşme, sivil toplumun giderek artan önemi, çok-taraflı ve aktif dış politika, AB ile tam üyelik müzakere sürecinin başlaması, v.b. bazı gelişmeleri de, bu değişim ve dönüşümün olumlu yönleri olarak ele aldık. Yaşadığımız değişim ve dönüşüm sürecini meydana getiren kaynakların başında, ekonomik, kültürel ve siyasi/idari düzeylerde yaşanan küreselleşme süreçleri ve 1995’te yaşama geçen Gümrük Birliği ile 2000’li yıllarda giderek derinleşen ve bugün tam üyelik müzakerelerini içeren Avrupalılaşma süreci geldi. Devletler, ekonomiler, kültürler, hatta insanlar-arası karşılıklı bağımlılık ilişkilerinin, etkileşimin ve iletişimin derinleşmesi olarak kabul edilen ve özellikle “ulus-devlet sınırları ötesi ve gerisinde ekonomik ilişkiler alanı”nda en görünür ve belirgin olarak yaşanan küreselleşme süreçleri, 1990’lardan bugüne Türkiye’nin yaşadığı değişim ve dönüşümün tanımlayıcı ve belirleyici unsuru oldu. Şüphesiz ki, Gümrük Birliği ve tam üyelik müzakereleri temellerinde yaşanan Avrupalılaşma süreci de bu değişim ve dönüşümü etkileyen ve belirleyen temel unsurların başında geldi. Küreselleşme ve Avrupalılaşma süreçleri, Türkiye ekonomisinin giderek artan bir biçimde küresel ekonomiye adaptasyonu; serbest pazar normlarının giderek artan bir biçimde toplumsal yaşamı belirleyici yapısı; tüm belisizliklere ve güven krizine rağmen AB sürecinin Türkiye’de yarattığı kurumsal-idari reform ve demokratikleşme; kültürel kimliğin giderek artan önemi; genişleyen vatandaşlık hakları; siyasetin giderek artan bir biçimde hem yerel, hem de küresel ve bölgesel süreçlere ve taleplere açılan yapısı; hepsi de yaşadığımız değişim ve dönüşümün çok-boyutlu ve çok-katmanlı yapısını ortaya çıkarttılar. Bununla birlikte, yaşadığımız değişim ve dönüşüm sürecini anlamaya çalışırken ve tartışırken, hep odak noktamız, ulus-devlet oldu; devlet kurumları ve bürokrasisi oldu; siyasi partiler oldu; ulusal ekonomi oldu; ulusal kimlik oldu. Kısacası ‘ulusal ölçek’ değişim ve dönüşümü anlama ve tartışma sürecinin temel ve belirleyici birimini oluşturdu. Küreselleşme ve Avrupalılaşmanın Türkiye üzerine etkilerini, ulusal ölçekte anlamaya çalıştık; ulus-devlet, ulusal ekonomi ve ulusal kimlik çalışmalarımızın ve tartışmalarımızın ana odak noktası oldu. Bu da doğal ve gerekliydi. Gerek küreselleşme ve Avrupalılaşma süreçlerinin Türkiye’ye etkilerini anlamak, gerekse bu etkilerin iyi yönetimini oluşturmak, bizi ulusal ölçekte, devlet-siyaset, siyaset-toplum ve devlet-toplum ilişkilerini çözümlemeye götürüyordu.
|