Isı Su Ses ve Yangın Yalıtımcıları Derneği (İZODER), tüm Marmara Bölgesi’ni etkileyen ‘17 Ağustos 1999 Depremi’nin üzerinden 15 yıl geçmesine rağmen Türkiye’nin depreme hala hazır olmadığını açıkladı. Ülkemizin yaşadığı en büyük felaketlerden biri olan, 20 bine yakın kişinin can verdiği ve 24 bin kişinin de yaralandığı, 334 bin konutun hasar gördüğü ve 100 binin üzerinde insanın evsiz kaldığı Gölcük merkezli 17 Ağustos 1999 Depremi’nin 15. yıldönümü dolayısıyla bir açıklama yapan İZODER Yönetim Kurulu Başkanı Ferdi Erdoğan, “Ülke olarak depremle yaşamayı öğrenmeli, güvenli ve kaliteli yapılaşma bilinciyle hareket etmeliyiz. Biz herkesin bu bilince sahip olması gerektiğine inanan bir sivil toplum örgütü olarak, yapıyı oluşturan ana elemanları (demir ve beton), binayı ömrü boyunca koruyacak olan su yalıtımının hayati önemini, her kesime anlatmaya devam edeceğiz” diye konuştu.
6.5 milyon konut risk altında
Türkiye genelindeki 19 milyon konuttan 6.5 milyonunun deprem açısından riskli bina statüsünde olduğunu belirten Ferdi Erdoğan, “Toplumda çok bilinmese de depremlerin yol açtığı büyük yıkımların en önemli nedenlerinden biri korozyondur. Herhangi bir yoldan binaya sızan su, oksijen ve beton içerisinde farklı kimyasal içeriğe sahip maddeler ile kimyasal tepkimeye girerek paslanmaya, yani korozyona neden oluyor. Korozyon sonucunda binanın taşıyıcı sistemi öyle zayıflıyor ki, su yalıtımına sahip olmayan bir bina, yapımından sonraki 10 yıl içinde taşıma kapasitesinin yarısından fazlasını kaybediyor. Binanın taşıyıcı sistemini zayıflatan korozyonu engellemenin tek yolu ise su yalıtımıdır” dedi.
Deprem riski az olan Avrupa’da su yalıtımlı bina oranı daha yüksek
Türkiye topraklarının yüzde 92’si ve nüfus yoğunluğunun yüzde 95’inin deprem kuşağında bulunduğunu belirten Ferdi Erdoğan, “Deprem tehlikesi altında olmayan Avrupa’da bile su yalıtımına yönelik yaptırımlar var ve tüm yalıtım uygulamaları, denetim ve sigorta şirketleri tarafından çok ciddi bir şekilde denetleniyor. Çünkü korozyon nedeniyle binaların depreme karşı dayanıksız hale geldiğinin bilincindeler. Biz de, hem canımızı korumak, hem de sağlıklı, yaşanabilir yapılar inşa etmek istiyorsak, su yalıtımının olmazsa olmaz bir unsur olduğunu anlamalıyız” diye konuştu.
Hasarlı binaların yüzde 64’ünde korozyon tespit edildi
Korozyonun, binaların taşıyıcı sistemlerini zayıflattığını gösteren en somut örneğin, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yaptığı araştırma olduğunu kaydeden Ferdi Erdoğan, “17 Ağustos 1999 Depremi’nin ardından yapılan bu araştırmaya göre son derece çarpıcı rakamlar ortaya çıkıyor. Yapılan incelemeler sonucu, yüzde 79’u hasarlı bulunan 55 bin 651 konut ve işyerinin yüzde 64’ünde korozyon tespit edildi. Oysa asgaride 80-100 yıl gibi bir süre için tasarlanması ve ömrünü bu sürede tamamlaması gereken binalar, bu süre içinde korozyon etkisine karşı korunmuş olmalı. Ancak beton kalitesinin yanı sıra bina dayanımı için gerekli olan su yalıtımı çoğunlukla ihmal edildiği için ülkemizde 30 yıllık binalar ömrünü tamamlamış olarak görülüyor. Bunun için de konuya ilişkin mevzuat çalışmalarına hız verilerek eksikliklerin giderilmesi bu çerçevede büyük önem taşımaktadır” şeklinde konuştu.
Su yalıtımının maliyeti sanıldığı gibi fazla değil
Ferdi Erdoğan, ülkemizde su yalıtım uygulamalarının göstermelik ve en ucuz şekilde yapıldığını göz önünde bulunduran İZODER’in, binaların depreme dayanıklı olması için çok önemli olan su yalıtımının kalitesini ve sürekliliğini de, yasal düzenleme ve denetimlerle sağlamak için çalıştığını söyledi. Su yalıtımının maliyetinin sanıldığı kadar yüksek olmadığını belirten Ferdi Erdoğan, şunları söyledi:
“Bugün yeni inşa edilen bir binanın ortalama metrekare maliyeti yaklaşık 2000 TL. Su yalıtımının maliyeti ise bunun sadece yüzde 2-3’ü, yani sadece 60 TL. Mevcut binalarda elbette bu maliyet biraz daha artıyor. Arazi yapısı, binanın zemini gibi başka faktörler de devreye giriyor. Ancak yine de inşaatın geneline göre yüksek maliyetler söz konusu değil. Su yalıtımı yapılmamış, dolayısıyla korozyona uğramış binaların depremden olumsuz etkilenmesi sonucu ortaya çıkan sonuçlar ise ne yazık ki hem can güvenliği hem de mal güvenliği açısından çok ciddi sonuçlar ortaya koymaktadır”.
|