Türkiye’nin 658,7 milyar dolara
yaklaşmış milli gelirin yüzde 22’sini yaratan; kendi 133 milyar dolarlık
geliriyle dünyanın en büyük ekonomiye sahip 100 kenti arasında 34. sırada yer
alan; hatta ekonomik büyüklüğü açısından dünyadaki 27. ekonomik büyüklüğe sahip
ülke büyüklüğünde; sanayileşmenin motor kenti olan; tüm ticaret işletmelerinin
yüzde 35’ini içinde barındıran; aynı zamanda, Avrupa kültür başkenti; geleceğin
finans kentlerinden birisi; bütçesi şirketleri hariç 10 milyar dolara yakın
yerel yönetime sahip bir kent; İstanbul. (1) Sadece kent olarak tanımlanması zor
bir kent; birden fazla kenti içinde barındıran ‘kent havzası.’
Türkiye’nin özellikle ekonomi alanında yaşadığı küreselleşeme sürecini,
İstanbul’un bir kent havzası olarak küreselleşmesini anlamadan çözümlemek
olanaklı değil; bu anlamda da, İstanbul, sadece ulusal değil, ‘küresel bir kent
havzası’. İstanbul ‘küresel bir metropol’, 2010 yılı ‘Avrupa başkenti’; Gümrük
Birliği’nden AB’ye tam üyelik sürecine, Türkiye’nin Avrupalılaşma serüvenini,
hem tarihsel olarak, hem mekânsal olarak, hem de bugün ekonomi, sivil toplum,
kültür ve siyasi alanlarda taşıyan metropol.
Kesişme noktası
Küreselleşme ve Avrupalılaşma süreçleri içinde, tarihi bir merkez ve kilit
kent olarak, İstanbul tarihi içinde barındıran bir küresel metropol de aynı
zamanda; ‘dün ile yarının kesişme noktası olan bir mekân’ olarak da varlığını
sürdürüyor. İçerdiği kültür ekonomisi ile postmodern, ama aynı zamanda içerdiği
tarihsellik ve geleneğin varlığıyla da, ‘gelenek ile postmodernin eş-zamanlı
yaşandığı kent’ olarak da İstanbul’u tanımlıyoruz.
Bu anlamda bir değil, birden fazla, çok-boyutlu ve çok-katmanlı bir kent
olarak İstanbul’u görmemiz gerekiyor. İstanbul’un yönetimi, vizyon-irade-çaba
ilişkisini, kentin ‘küresel kent havzası’ olma niteliğini göz önünde
bulundurarak yaşama geçirmelidir. Bunu yaparken de, İstanbul’un, eş-zamanlı
olarak, bir ‘finans merkezi’, bir ‘kültür ekonomi merkezi’, bir ‘tarihi merkez’,
bir ‘postmodern-modern-geleneksel olanın kesiştiği kozmopolit kent mekânı’ olma
niteliklerini hesaba katmalıdır. Tüm bu niteliklerin yanı sıra, unutmayalım ki,
İstanbul’un çok ciddi bir ‘ulaşım sorunu’, ‘deprem sorunu’, ‘suyun
sürekliliğinin sağlanması sorunu’, ‘günlük yaşam şiddeti’ gibi sorunları vardır.
Bu nedenle de, bir küresel kent havzası olmasına rağmen İstanbul,
‘Yaşanabilirlik’ endeksinde, 28. sırada yer alıyor. Yaşanabilir kent olma
ölçütleri içinde, kültür ve sanat alanında açık ara 1. sıradayken; güvenlikte
40. sırada; en fazla eğitim kurumuna sahipken, eğitim alanında 61. sırada;
sağlık alanında, 33.; ekonomi de 25. ve kent hayatında 31. sıradadır. Bu da
bize, İstanbul’un bir küresel kent olarak tüm potansiyeline ve önemli
niteliklerine rağmen, çok ciddi bir çarpık kentleşme sorunu yaşadığını; bir
taraftan küresel kent havzası niteliği taşırken ve dünyanın en zengin kentleri
içinde yer alırken, diğer taraftan da yaşanabilirlik alanında ciddi sorunlar
yaşayan bir kent olduğunu gösteriyor. İstanbul’a gerektiği değer ve önem
verilmemektedir; bu da kabul edilmeyecek, kabul edilmemesi gereken bir
gerçektir.
(1) İstanbul Ticaret Odası, İstanbul’un Türkiye Ekonomisindeki Konumu ,
2008.
Türkiye’nin en büyük iki kenti
Birisi, artık kent tanımından çıkmış, birden fazla kenti içine alan ve
çevresini belirleyen bir ‘kent havzası’; önemi ve niteliği ulusal boyutun
ötesine gitmiş bir ‘küresel kent havzası’; Türkiye’nin küresel, kozmopolit,
postmodern, tarihsel, yerel yüzü. Diğeri, Türkiye’nin ‘başkenti’; bir
çağdaşlaşma projesi olan ve geleneksel toplumun yukarıdan aşağıya ve
devlet-merkezci bir tarzda modern topluma dönüşüm isteği ve çabasının
tanımlandığı modernleşme tarihinin ‘simgesel mekân’ı; modernleşme tarihi içinde
Anadolu’nun kentleşme sürecine ‘model kent’ olması istenen ve bu istençle inşa
edilen bir mekân; ama son yıllarda geçirdiği değişim içinde bugün ciddi bir
‘kimlik krizi’ yaşayan bir kent; bir taraftan ‘yaşanabilirlik’ ve ‘girişim ve
rekabet kapasitesi’ endekslerinde birinci sırada yer alırken, su sorunundan
çarpık yapılaşmaya geleceği için ciddi güvensizliklerin yaşandığı bir başkent.
İstanbul ve Ankara’dan bahsediyoruz. Yerel seçimlerin iki kilit kenti. İyi,
adaletli ve demokratik yönetim gereksiniminde olan kentlerimiz. Bu yazı dizisi,
amacı ve kapsamı bakımından, Anadolu kentlerine odaklandı. Bununla birlikte,
İstanbul ve Ankara üzerine, kısa da olsa, bir çözümleme yaparak diziyi
bitirmenin yararlı olacağını düşünüyoruz.
|