İstiklal Caddesi Kimliksizleşiyor!
Yeni Melek'in Altı Kültür...
CNN, "Soylulaştırma" Sürecindeki...
İstiklal Caddesi Tarihine...
Çingenelerin Son Dansı: Sulukule
Beyoğlu'nun İmar Planları...
Beyoğlu'nun En Eski Dükkanına...
Beyoğlu'ndan Bir Tarihi Daha Siliyorlar
Robinson Crusoe 35 Bin Doları...
İşte Robinson Crusoe’nun Yeni Adresi!
Beyoğlu'nun Simgelerinden...
Beyoğlu Neden bir Örnek Olmasın?
Beyoğlu Koruma Amaçlı İmar...
Taksim'de Tiyatroya Yer Yok!
“Rant için Soylulaştırma Operasyonları...
"Taksim Çölden de Kötü, Şu...
Beyoğlu'nda Neler Oluyor?
Burçin Kimmet: "Beyoğlu’nu Beyoğlu Yapan Bağımsız Mekânlar Siliniyor"
Beyoğlu’ndaki 19 yıllık kitabevi Robinson Crusoe 389 da caddedeki fahiş kira bedelleri nedeniyle ekonomik sıkıntıya düşen kitabevlerinden biri. Robinson’un kurucusu Burçin Kimmet, kentsel dönüşümle birlikte İstiklal Caddesi’nde artan kira bedelleri nedeniyle esnafın caddede yaşama şansının kalmadığına dikkat çekiyor...
Robinson’un kurucusu Burçin Kimmet, kentsel dönüşümle birlikte İstiklal Caddesi’nde artan sirkülasyonun, işletmeler için burayı çok cazip kıldığına ve bazı büyük markaların sırf bu caddede olabilmek için hiç de makul olmayan kira bedellerini ödemeyi göze alabildiklere dikkat çekiyor. Fahiş kira bedellerinin esnafın caddede yaşamasına izin vermeğini belirten Kimmet, “Bizim kiramız yedi sene öncekine göre üç kat arttı. İstiklal değerleniyor diyelim ama caddeye gelen insan sayısı ya da başka hiçbir şey üç kat artmadı” diyor. Robinson kapanmadı, direniyor! Robinson kapandı şeklinde haberler yapıldı. Ama şu an için böyle bir durum yok. Genel olarak ekonomik bir sıkıntı vardı. Bu sıkıntıyı aşmak için çıkış yolu arıyorduk. Uzun zamandır beklettiğimiz bir kampanyamız vardı; bir kart olsun ve insanlar bu kartla Robinson ile kolay iletişim kurabilsin, indirim yapılabiliyorsa yapılsın, birtakım şeyleri bu kartla halledebilsin istiyorduk. Bunu ekonomik sıkıntıyla birleştirip “önce öde sonra al” gibi bir kampanya başlattık. Ayrıca 19 yıldır burayı var etmiş insanlarla bu ekonomik sıkıntıyı söylem olarak paylaşmak lazımdı. O insanlar sayesinde burası 19 yıl yaşayabildi çünkü. Bizim ilk kampanya metnimizde de “kapanıyoruz” şeklinde bir ifade yoktu. Zaten kapanma notasında olsaydık böyle bir kampanyaya girişmeye de cesaret edemezdik. Çünkü bu durumda bir kampanyayla ayağa kalkmak mümkün olamaz.
Robinson’un içinde bulunduğu binanın kentsel dönüşüm projesi bağlamında satılması gibi bir durum söz konusu değil. Binanın böyle bir sorunu yok. Burayla ilgili bir proje ya da mal sahibinin de burayı satmak gibi bir düşüncesi de yok şu anda. Ama kentsel dönüşümün başka bir yanı bizi zorluyor. Caddedeki sirkülasyon, işletmeler için burayı çok cazip kılıyor. Dolayısıyla bazı çok büyük markalar sırf bu caddede olabilmek için hiç makul olmayan kiraları ödemeyi göze alabiliyorlar. Ekonomik gücü olan bir firma için bu sorun değil. Ekonomik gücü olmayan firma ise makul olmayan kiralar karşısında mahkemeye gidebiliyor. Çok fahiş fiyatlar var ve mal sahibi daha fazla kira istiyor. Bunun üzerine de kira tespit davası açılması için mahkemeye başvuruluyor. Bu kira tespit davalarında da biraz daha makul kira ödeyen, eski kiracı olan insanların ödediği kiraları örnek gösteriyorsunuz; karşı ise taraf yeni yeni caddeye girmiş ve sırf caddede olmak için çok ciddi kiralara evet demiş yerleri örnek gösteriyor. Mahkemenin yaptığı ise bir orta yol bulma bile değil; madem orda öyle bir emsal var, ona yakın bir fiyata karar kılıyor. Bu davanın süresi de üç sene. Biz son yedi sene içerisinde iki defa böyle bir mahkeme süreci yaşadık. Bizim kiramız yedi sene öncekine göre üç kat arttı. İstiklal değerleniyor diyelim ama caddeye gelen insan sayısı ya da başka hiçbir şey üç kat artmadı. Kiramız arttı ve bununla baş etmek çok zor hale geldi. Ayrıca yerel yönetimlerde; İstiklal, Beyoğlu ve Taksim Meydanı’yla ilgili projeler konusunda “yaptım, oldu” gibi buyurgan bir tavır söz konusu. Tarlabaşı’ndaki dönüşüm de caddede birtakım sıkıntılara yol açıyor –çok etkilemezmiş gibi görünmesine rağmen-. Daha önce caddede taşların sökülüp yenilenmesi süreci ve lokanta, bar gibi mekânların dışarıya masa-sandalye atmasının yasaklanması da buradaki insan yoğunluğunun azalmasına neden oldu ve bizi de etkiledi bu durum. Hem caddeye giriş çıkış yapan insan sayısını ciddi oranda azalttı hem de esnafın zor durumda kalmasına neden oldu. Masa-sandalye meselesinin ardından Taksim Meydanı’nın trafiğe kapanması meselesi geldi. Bunun da bizi ve caddedeki esnafı etkileyeceğini biliyordum ama bu kadar çok etkileyeceğini tahmin etmiyordum. 19 sene önceki, özellikle Galatasaray ile Tünel arasındaki dükkânları gözümün önüne getirmeye çalışıyorum. Bir de şimdiki haline bakıyorum ve İstiklal’i olduğu gibi bir AVM haline getirmeye çalıştıklarını görüyorum. Buraya ilk AVM yapıldığı zaman da şöyle düşünmüştüm: Burası yapısı itibariyle uzun bir cadde ve istediğin her şeyi farklı mağazalarda bulabiliyorsun. Neden insanlar bir binanın içine girip, orada kat kat dolaşıp alışveriş yapsınlar ki? Ama tabii buna alışan insanlar var. Bu AVM’lerin içinde kitapçılar da var mesela; zincir kitapçılar. Fakat bunlar başka bir yerde, biz başka bir yerdeyiz aslında. Bu arada onların yaptığı işten memnun olan okur yok mudur? Vardır. O hafta en çok konuşulan kitapları o mekâna girdiğinde en önde yığılmış vaziyette görmek, fazla uğraşmadan erişmek isteyebilir kimileri. Tabii ki metrekare açısından hepsi bize göre daha avantajlılar, insanlar daha rahat alışveriş yapabiliyorlar. İnsanların tüketim alışkanlıkları değişiyor ve her üründe bir süpermarketleşmeye doğru gidiliyor. Ancak başka her yerde bulunabilecek alışveriş mekânlarının üçer beşer tane burada da yer açmasıyla, burası da diğerlerine benzemeye başladıkça, Beyoğlu’nu Beyoğlu yapan bağımsız mekânlar silindikçe ya da arka sokaklara kaçtıkça, sırf o mekânlar için buraya gelen insanlar, caddeye eskisi gibi uğramayacak. Bir zincir olmayan, bir benzeri olmayan yerlerin müşterisi olan insanların gidecekleri yer sayısı giderek azalıyor. Buranın bir cazibe merkezi olmasını sağlayan insanlar azalıyor; hem caddeyi ve mekânları kullanan insanlar olarak azalıyor hem de bu caddede mekânı olan insanlar azalıyor. Geçmişte soylulaştırma projesi kapsamında içkili mekânlar, İstanbul’un diğer semtlerinden uzaklaştırılarak Beyoğlu’na tıkılmıştı. Şimdi yine aynı mantıkla buraları yine o mekânlardan temizleme çalışması var. Tarlabaşı, merkezde kendi kültürünü yaratmış bir mahalle; evet sorunları var, evet daha kentli hale getirilmesi için bir şeyler yapılması lazım. Tarlabaşı ile ilgili bu sorunlarla ilgilenen bir sivil toplum kuruluşu da var zaten. Böyle çalışmalar yapmak yerine toplum mühendisliğinin bir başka versiyonu olarak oradaki insanları alıp başka yerlere sevk ederek burayı sil baştan yeniden yapmaya çalışıyorlar. Baştan kurallara uyup birtakım şeyleri adım adım yaparak yol alınmaz, birçok şey önemsenmez; işler içinden çıkılmaz bir hal alınca da sil baştan yapmaya girişilir. Hâlbuki bir kentin hafızası öyle kurulmuyor. Orlando Figes, “Nataşa'nın Dansı-Rusya'nın Kültürel Tarihi” adlı kitabında St. Petersburg’un ana caddesinin neden yamuk olduğundan bahseder. Aradan yüzlerce yıl geçmiş olmasına rağmen cadde bugün hala yamuk. Bugün birisi oturmuş bu cadde neden yamuk diye kafa yoruyor. Bir kentin hafızası, tarihi böyle oluşuyor. İstiklal Caddesi’nde kapı numaralarını değiştirdiler mesela. Robinson Crouse, kurulduğu günden bu yana aynı yerde ve kapı numarası 389. Ama sonradan numaramız değişti. İstiklal Caddesi’nde numara değişir mi, niye değişiyor? Böyle bir caddede numaraların değişmesini yabancılara anlatmak çok zor. Bizim ismimizde eski numaramız 389 hala yer alıyor ve yabancılar 389’un ne olduğunu soruyor bize. Eskiden kapı numaramız diyorduk, şimdi diyemiyoruz. Düşündürücü olan şu: Neden değişmek zorunda kaldı kapı numaraları? En başından yanlış yapılmış olamaz herhalde. Demek ki arada bazı yeni binalar yapıldı, yeni yollar açıldı vs. Sonuçta işin içinden çıkılamaz bir noktaya gelindi ve bütün numaraları sıfırlayıp yeniden numaralandırdılar. Şimdi Tarlabaşı’ndaki insanlara yeni bir yaşam tarzı dayatılacak. Sulukule’deki insanların mutsuzluğu ve oraya alışamamaları ile ilgili haberleri okuyoruz. Tarlabaşı’nda da aynı şey olacak; burası yeniden kullanıma açılmış bir alan olacak. Biz buranın 20 sene önceki halini biliyoruz, şimdiki halini de göreceğiz. Burada yaşayan insanlara şunu söylüyorlar: “Şehrin merkezinden şöyle kenara çekil sen. Çok güzel metrolar yapıyorum, çalışmak için gelirsin merkeze.” Tüm mesele bu… |