Boğaz'a Köprü.. Yetti Artık! / Kasım 1997
Önce haberi ATV'de duydum: "İstanbullulara 3. köprü müjdesi" diye veriliyordu. Köprüler tuzağı bu kez de müjdeli bir haber olarak çıkmıştı karşımıza. Yüksek Planlama Kurulu'nun, 2 Eylül günlü toplantısında İstanbul Boğazı üzerine üçüncü bir köprü kurulması kararını aldığı bildiriliyordu. Haber ertesi gün bütün basında yer alınca, daha önceki duyarsızlıkların aksine bu kez kıyamet koptu. Herkes geçen zaman içinde iki köprünün İstanbul'dan neler götürdüğünü görmüştü. Bilimadamları ve uzmanların yanısıra halk ve Belediye de tepki gösterdi. Tıpkı Refahyol Hükümeti'nin son imar affı girişimlerine karşı olduğu gibi.. Galiba İstanbullular şehirlerine sahip çıkmayı öğreniyorlar yavaş yavaş... Alındığı bildirilen karar her bakımdan tutarsızdı. Birincisi, Boğaz üzerine üçüncü köprü İstanbul'un nâzım planında yer almıyordu. Boğaz'a bir köprü yapılması gerekiyorsa, bilimsel olarak da, yasal olarak da öncelikle bunun nâzım planda bulunması gerekirdi. Böyle bir gereksinme ve düşünce varsa bu, öncelikle plana yansıtılmalıydı. Nâzım Plan'da Haydarpaşa'yı Zeytinburnu'na bağlayan demiryolu tüpgeçidi vardı, ama köprü yoktu. Herhalde, Yüksek Planlama Kurulu başka işi olmadığı için böyle işlerle uğraşıyor, yasal bir belge olan nâzım planı bir kenara iterek İstanbul'a bir köprü armağan ediyordu. Oysa YPK sıradan bir kurul değil; ekonomi politikalarına ilişkin kararların alındığı, başbakana bağlı, ekonomiyle ilişkili bütün bakanların üyesi oldukları bir kurul. İkincisi, İstanbul'un ulaşım sorunu, Boğaz Köprüsü sorunu değil, yerleşme ve toplu taşıma sorunudur. Nitekim, oluşan tepkilerin çoğu bu noktaya değiniyor ve köprülerin ağırlıklı özel oto taşımacılığına dönük karakterleri nedeniyle Boğaz geçişindeki katkılarının, ne denli verimsiz olduğunu somut verilerle ortaya koyuyordu. Bu köprünün de -öteki köprülerin kanıtladığı gibi- İstanbul trafiğini rahatlatması söz konusu değildi. Üçüncüsü, bu köprünün geçişi için seçilen yerin anlamsızlığıydı. Yeni köprünün, birinci köprünün 2 km kadar güneyinde yer alması tasarlanmıştı. Bu geçişle Boğaz'ın iki yakasındaki son yeşil alanlar da ortadan kalkacak, Kuzguncuk ve Ortaköy yamaçlarında kalabilmiş son tarihsel ve doğal kent dokusu da tahrip edilecekti. Daha sonra, YPK'nın 2 Eylül günlü toplantısına ilişkin tutanaklarda köprüye ilişkin bir karar bulunmadığı açıklandı. Karar dedikodusunu, ya bu işten çıkar bekleyen birileri uydurmuştu, ya da gelen tepkiler karşısında YPK, köprü konusuna tutanaklarda yer vermemeyi yeğlemişti. Aslında, 1997 Ocak ayında Ulaştırma Bakanlığı, Demiryolu Tüpgeçidi projesinin bu yıl ihale edileceğini ve dört yıl içinde bitirileceğini açıklamıştı. Sonuçta, Ulaştırma Bakanı, Bakanlığının bu projesine sahip çıktı. Bu durum Türkiye'de devlet yönetiminde süreklilik olmadığını bir kez daha kanıtlıyordu. Nâzım Plan da, İstanbul Belediyesi de içinden demiryolu geçecek bir tüpgeçitten yana idiler. Böylece konu, 7 Ekim günü Bakanlar Kurulunda görüşüldü ve İstanbul'a yap-işlet-devret modeliyle demiryolu tüpgeçidi yapılmasına ilişkin Ulaştırma Bakanlığı projesi benimsendi. Köprü yanlıları şimdilik sinmiş görünüyorlar. Bakalım sessizlik bu kez ne kadar sürecek? Yıllardan beri defalarca yazdığım bu konuyu bir kez daha yazmak istemiyordum. Ama ne var ki birilerini şeytan dürtüyor, "acaba unutturduk mu, bu kez yutturabilir miyiz?" diye aynı tatsız yemeği zaman zaman önümüze koyuyorlar. Kasım 1997 - Yapı Dergisi 192
|