Lütfen Tarayıcı Sürümünüzü Yükseltiniz.

"1999 Depreminin 20. Yıl Dönümünde Bir Kez Daha Uyarıyoruz"

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Nusret Suna, Türkiye'nin, özellikle İstanbul'un depreme hazır olup olmadığı ile ilgili görüşlerini kamuoyuyla paylaştı.

yapi.com.tr
"1999 Depreminin 20. Yıl Dönümünde Bir Kez Daha Uyarıyoruz"

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) İstanbul Şubesi'nin, 1999 depreminin 20. yıl dönümü dolayısıyla yayınladığı basın açıklaması şu şekilde;

"Basın toplantısında bir yandan hafızalarımızı tazelerken diğer yandan ülkemizin özellikle de İstanbul'un depreme hazır olup olmadığı ile ilgili görüşlerimizi kamuoyuyla paylaşacağız. Hafızalarımızı tazelemek, salt geçmişi hatırlatmak anlamı taşımayacak, aynı zamanda bu zaman zarfında çözülen ve devam eden sorunlar masaya yatırılarak neler yapılması gerektiğine dair çıkarsamalarda bulunacağız.

Meslek Odamız'ca, Depremin unutulmaması amacıyla 1999 depreminde ağır derecede yıkıma uğrayan kentlerde yürüyüşler gerçekleştirilmiş, paneller, tartışma toplantıları yapılmış, sergiler açılmış, deprem özel sayıları hazırlanarak deprem bilincinin yükseltilmesi için öğretici yayınlar yapılmıştır. Elbette bütün bunların tek bir amacı bulunmaktadır. İnşaat mühendisleri, meslek alanına dâhil konularda basınç oluşturarak kamu idaresini harekete geçirmek istemektedir. İfade edilmelidir ki, bu zaman zarfında meslek odalarının, üniversitelerin, bilim çevrelerinin görüş ve önerileri kamu idaresi tarafından rehber kabul edilseydi, Marmara depreminin 20. yıl dönümünde çok farklı şeyler konuşuyor olurduk.

Bugün hâlâ olası bir depremin yıkıcı etkisini azaltacak önlemler alınamadığı, aradan geçen 20 yıla rağmen yapı stokunun iyileştirilemediği, yapı güvenliğinin sağlanamadığı, yapı üretim sürecinin nitelikli hale getirilemediği, kentlerin deprem tehlikesine göre düzenlenmediği, olası bir depremde afet sonrası organizasyonun ne şekilde olacağının belirlenemediği, ilgili mevzuatın ihtiyacı karşılayacak bir içeriğe kavuşturulamadığı, deprem bilincinin geliştirilemediğinden söz ediyorsak, hiç şüphesiz ki bunun sorumlusu Türkiye gerçeklerini, deprem tehlikesini, uzmanların görüş ve önerilerini yok sayan, "ben yaptım oldu" yaklaşımını adeta yönetsel bir tarz haline getiren, kentleri deprem tehlikesine göre değil ranta göre düzenleyen siyasi iktidardır.

(...)
Gün ışığına çıkan tablo özetle şöyledir:

Ülke topraklarının yüzde 66'sı 1. ve 2. derece deprem kuşakları üzerindedir. Nüfusumuzun yüzde 70'ini barındıran 11 büyük kent, büyük sanayi kuruluşlarımızın yüzde 75'i deprem tehlikesi altındadır. Yapı stoku güvenli ve sağlıklı olmaktan uzaktır; pek çoğu kaçaktır, ruhsatsızdır ve mühendislik hizmeti almadan üretilmiştir. 20 milyon civarında bulunan yapı stokunun büyük oranda yenilenmesi, güçlendirilmesi gerektiği anlaşılmıştır. Kaldı ki deprem sonrası açığa çıkmıştır ki, ülkemizde sağlıklı yapı envanteri de yoktur.

Yapı malzemeleri nitelikli olmaktan uzaktır. Nitelikli tasarım-uygulama ve denetim ilişkisinden söz etmek mümkün değildir. Yapı denetimi, ne yazık ki yapı üretim sürecinde kendisine küçük bir yer açabilmiştir. Pek çok kentte dere yataklarının imara açık olduğu görülmüştür; imar planlarının deprem tehlikesi gözetilmeden hazırlandığı tespit edilmiştir. Aynı şekilde kıyı şeridinde yoğun yapılaşma mevcuttur. Örneğin, Marmara depreminde Yalova-Kocaeli arasında bulunan kıyı şeridindeki yapıların neredeyse tamamı yıkılmıştır.

Kamu kuruluşlarına ait binalar depremde olumsuz tepki vermiştir. Nitekim Marmara depreminde pek çok kamu binası kullanılmayacak derecede hasar görmüştür. Deprem anına ve sonrasına ilişkin her hangi bir planlama olmadığı, deprem bilincinin oluşturulması, toplumsal eğitim sürecinin vazgeçilmezi olması gerekirken, bu konuda herhangi bir adım atılmadığı ortaya çıkmıştır.

Ülkemizi 1999 depremine taşıyan tablo böyledir.  Mevcut yapı stoku, kentleşme ve imar politikaları, afet sonrası planlama ve mevzuat tablonun önemli parçalarını oluşturmuş ve Türkiye büyük bir acıyla karşı karşıya kalmıştır.

(...)

Kent suçunun diğer yüzü: İmar affı
Defalarca yineledik. 20 milyona yakın yapı stokunun büyük bölümü kaçak ve ruhsatsızdır, mühendislik hizmeti almadan üretilmiştir. Bu yapıların deprem güvenliği yoktur ve içinde yaşayanlar için ciddi boyutlarda tehlike arz etmektedir.

Kamuoyunun beklentisi riskli yapıların yıkılma ya da güçlendirme çalışmalarının bir an önce tamamlanması, bir başka ifade ile yapı stokunun iyileştirilmesi doğrultusundayken, riskli yapıların mevcudiyetini devam ettirecek şekilde İmar Barışı ilan etmek deprem tehlikesine açık davetiye çıkartmak dışında bir sonuç doğurmayacaktır.

Tam da bu noktada, 6 Şubat 2019`da Kartal Sema Sokak`ta pek çok hemşerimizin ölümüne neden olan binanın İmar Barışı için başvuruda bulunduğunu hatırlatmakla yetinelim.

(...)

Vahametin diğer yüzü
Vahametin diğer yüzü hiç şüphe yok ki konutlardır. Her ne kadar İstanbul için sağlıklı bir yapı envanterinden söz edilmese de, İstanbul`da 1 milyon konutun güvenli olmadığı, bir başka ifade ile kaçak, ruhsatsız olduğu, mühendislik hizmeti almadan üretildiği, herhangi bir denetim mekanizmasına tabi olmadığı sadece bizler tarafından değil Hükümet yetkilileri tarafından da kabul edilmektedir.

Dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki, iyimser bir değerlendirmeyle İstanbul'da 600 bin yapının riskli olduğunu açıklamıştır. Mevcut Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum da 27 Şubat 2019`da yaptığı açıklamada, ülke genelinde 7 milyona yakın binanın risk taşıdığını ifade ederek kaygılara neden olan verileri doğrulamıştır.

Konut sayılarına yapılan vurgunun bir başka daha boyutu bulunmaktadır. İstanbul nüfusunun en az yarısı bu konutları kullanmaktadır. Bir başka ifade ile 10 milyona yakın İstanbullu deprem güvenliği olmayan konutlarda yaşamaktadır. Olası İstanbul depremine ilişkin üretilen senaryoların en iyimserinde bile, depremin on binlerce yapıyı etkileyeceği, yüz binlerce insanın hayati tehlike altında olacağı tahmin edilmektedir. 

Buna rağmen afet toplanma alanları ve ulaşım güzergahları ile düzenlemeler halen yetersiz durumdadır.  Merkezi ve yerel yöneticilerin deprem toplanma alanları ile ilgili açıklamalar doğruları yansıtmamaktadır. Yapılan açıklamalarda ifade edilen boş alanların, okul bahçelerinin, parklar ve benzerlerinin toplanma alanı statüsünde değerlendirilmesi mümkün değildir. Toplanma alanı, altyapısı hazırlanmış, insanların beslenme, barınma, yıkanma gibi temel ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde düzenlenmiş alan anlamına gelmektedir.

Tüm bu nedenlerle yukarıda vermiş olduğumuz sayısal veriler aslında işin boyutunun ne kadar büyük olduğunu ortaya koymaktadır.

İstanbul'u bekleyen tehlike
Son birkaç yıl içerisinde İstanbul'un yapı stokunun mevcut durumunu resmeden pek çok olay yaşandı. Binalar göçtü. İstinat duvarları yıkıldı. Zemin kayması yaşandı. Yollarda derin çatlaklar oluştu.

1999 depremi, merkez üssü Gölcük olmasına rağmen İstanbul`da da yıkıcı etki yarattı. 3 binden fazla bina hasar gördü, bine yakın insan yaşamını yitirdi, yüzlercesi yaralandı.

Projektörler son birkaç yıla çevrildiğinde karşımızdaki karanlık tablonun dayanaksız olmadığı anlaşılacaktır.

13 Ocak 2017 tarihinde İstanbul Zeytinburnu'nda bulunan bir bina kendiliğinden yıkıldı. Ne yazık ki yoldan geçmekte olan bir vatandaşımız hayatını kaybetti, beşi de yaralandı. Yedi katlı, 56 daireli, üç dükkânlı binanın 1993`te yapıldığı, 1997`de iskân alındığı yönündeki bilgi kamuoyuyla paylaşıldı. Binanın tehlike arz ettiği için boşaltıldığı, yıkım kararı verildiği ancak kontrollü şekilde yıkılması gerekirken, bir yıldır adeta kaderiyle baş başa bırakıldığı belirlendi.

Beyoğlu Sütlüce Fuadiye Sokak`ta bulunan bir bina 24 Temmuz 2018 tarihinde kendiliğinden çöktü. 4 katlı binanın çökmesine, komşu parseldeki inşaatın temel kazısı sırasında meydana gelen toprak kaymasının neden olduğu açıklandı. Aynı zamanda binanın 1994`te inşa edildiği, kaçak ve ruhsatsız olduğu tespit edildi. Binada yaşayanların erken fark etmesiyle can kaybı yaşanmadı.

28 Temmuz 2018`de ise Sancaktepe Mevlana İlkokulunun duvarı yıkıldı. Okulların tatilde olması olası bir faciayı önledi.

30 Temmuz 2018`deki yıkımın adresi Ümraniye Fatih Sultan Mehmet Sanayi Sitesi Site Yolu Caddesi`nde devam eden bir inşaatın istinat duvarıydı. Büyük şans eseri can kaybının olmadığı olayda sadece arabalar göçük altında kaldı.

Beyoğlu, Sancaktepe ve Ümraniye`deki yıkımlarda zemin etüdünün ve iksa hesaplamalarının sağlıklı gerçekleştirilmediği, duvar imalatında ciddi ihmallerin söz konusu olduğu ifade edildi.

10 Ekim 2018`de Bağcılar Kirazlı Sokak`ta bir inşaatın temel kazısı bitişikteki binalarda çatlaklara yol açtı. Yan yatan binanın yıkımına hemen başladı. 10 bina da çökme riskine karşı önlem amaçlı boşaltıldı.

6 Şubat 2019`da Kartal Sema Sokak`ta bulunan Yeşilyurt Apartmanı çöktü. Çökme adeta küçük çaplı bir faciaya yol açtı. 21 insan yaşamını yitirdi. Binanın 1992`de yapı ruhsatı aldığı, ancak zaman içerisinde üç kaçak kat eklendiği, olay meydana geldiğinde binanın sekiz katlı olduğu açığa çıktı. Kaçak kat eklenmesinden, yapı üretim ve denetim sürecine kadar bütün olumsuzlukları taşıyan bina için İmar Barışı başvurusunda bulunulduğu da anlaşıldı.

22 Nisan 2019 tarihinde ise Kâğıthane Yahya Kemal Mahallesi Akkaya Sokak`ta bulunan bir istinat duvarı yıkıldı. İki sene önce temel kazısı yapılan alanda bulunan istinat duvarı yıkılması nedeniyle komşu parselde bulunan dört katlı bir bina çöktü. Riskli olduğu tespit edilen 21 bina boşaltıldı. Can kaybının yaşanmadığı olayda park halindeki birkaç araba göçük altında kaldı.

2019 Nisan ayının son günlerinde ise Sancaktepe Sefa Mahallesi`nde zeminde meydana gelen çatlakların, bir ilkokulun bahçesini de içine alacak şekilde ilerlediği tespit edildi. Esenyurt Yıldırım Beyazıt Caddesi ile Güzelyurt Mahallesi Orhangazi Caddesi`nde zemin kaymasına bağlı olarak yer yer bir metreyi aşkın göçükler oluşması nedeniyle, 40 bina tedbir amaçlı boşaltıldı.

Ne İstanbul`un 1999 depremine verdiği tepki tesadüftü ne de son birkaç yıldır depreme maruz kalmadan yaşananlar tesadüften ibarettir. Çünkü İstanbul yapı stoku güvenli olmaktan uzaktır.

Kartal, İstanbul gerçeğini yansıtmaktadır
Kartal Sema Sokak`ta 21 vatandaşımızın ölümüne neden olan bina pek çok sorunu yansıtması açısından üzerinde önemle durulmayı gerektirmektedir.

Bina ruhsatlıdır. Ancak yerel yönetim asli görevi olan denetimi gerçekleştirmemiş, sonradan binaya üç kaçak kat çıkılmıştır. Müteahhidin, yerel yönetimin, binada oturan vatandaşların zincirleme ihmali, vurdumduymazlığı faciaya yol açmıştır. Bina için İmar Barışına başvurulmuş olduğunun açığa çıkması, İmar Barışının yol açacağı olumsuz sonuçları netleştirmiştir.

Kartal faciası, afet sonrası organizasyonda ne kadar yetersiz olduğumuzu da açığa çıkartmıştır. Bir binada bile yetersiz kalan müdahale ve kurtarma çalışmalarının olası bir İstanbul depreminde nasıl hayata geçeceğini düşünmek bile geleceğe dönük kaygıları çoğaltmaktadır.

Kısacası, Kartal faciası bir İstanbul gerçeğidir.

Bu noktada temel soru şudur: İstanbul`da Kartal`daki, Beyoğlu`ndaki gibi on binlerce bina bulunmakta, bu binalarda yüz binlerce insan yaşamaktadır. İstanbullular kaygılıdır. Sıranın hangi binada olduğu bilinmemektedir. Bilinmezlik adeta travmatik bir hâl almıştır. İşin dramatik tarafı olası bir deprem, tek tek binaları değil, bu haldeki bütün binaları aynı anda etkileyecektir.  İstanbul`da yüzbinlerce bina risklidir ve içinde yaşayanlar için tehlike arz etmektedir.  Kartal, Beyoğlu, Ümraniye, Esenyurt tekil örnekler değil, bütünün parçalarıdır. İstanbul yapı stoku büyük oranda güvenli olmaktan uzaktır.

Bunun anlamı açıktır: Olası bir İstanbul depreminde yaşanacak can kaybı tahayyül sınırlarımızı bile zorlayacak düzeyde olacaktır. Her ne kadar ister kamu idaresi gerçekleri görmezden gelse de, durum bu merkezdedir.

Belirtmeliyiz ki önemli olan tahayyül etmek değil, önlem almaktır.

Son söz

(...) Eğer siz;  

- Dere yataklarını imara açarsanız,

- Dere yataklarıyla yetinmeyip boşaltılan askeri alanlarda yapılaşmaya izin verirseniz,

- Kentleri betona teslim ederseniz,

- Yapı denetim sistemini onca itiraza karşın değiştirmez, yapı denetimini piyasacı rekabetin unsuru haline getirirerek yapı üretim sürecini denetimsizliğe mahkum ederseniz,

- Bütün bir kenti ranta göre düzenlerseniz,

- Kentin mevcut sorunları çözüm beklerken nüfus yoğunluğunu iki katına çıkaracak Kanal İstanbul gibi projelere yönelirseniz,

- Kaçak yapılaşmaya, kaçak kat ilave edilmesine göz yumarsanız, hatta imar affıyla ödüllendirirseniz,

- Mesleki uygulamaların niteliksel denetim organlarından olan meslek odalarını kulvar dışına iterseniz,

- Mühendislik mesleğini itibarsızlaştırır, mühendisin imzasını formaliteden ibaret hale dönüştürürseniz,

- İnşaat mühendisliği eğitiminin sorunlarını çözmezseniz, meslek içi eğitim olanaklarını geliştirmezseniz,

- Toplumsal kültürümüzde kayda değer bir yere sahip ihmalkârlık, bilimdışılık, haksız kazanç elde etme gibi olumsuzluklarla mücadele etmezseniz, bir başka sorumlu aramanız, "takdiri ilahi" diyerek sorumluluktan kaçmanız nafile bir çaba olacaktır.

İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi, 17 Ağustos 1999 depreminin 20. yıldönümünde bir kez daha deprem tehlikesi bağlamında "İstanbul fotoğrafını" kamuoyuyla paylaşmayı toplumsal ve mesleki bir görev saymakta, aynı zamanda bilimin, fennin ve mühendisliğin rehberliğinde, İstanbul`u yaşanabilir bir kent haline getirme çabasının içinde olacağını duyurmaktadır."

http://www.yapi.com.tr/haberler/1999-depreminin-20-yil-donumunde-bir-kez-daha-uyariyoruz_174342.html

Read Comment Section
İlk Yorumu Siz Yapın
Gönder

Yorumum onaylandığında e-posta ile bildir.

E-posta adresimle bültenlere abone olmak istiyorum

Haber gönderin Hemen haber gönderin

Sosyal Medyada Yapi.com.tr:

Abone Ol Yapı sektöründeki tüm gelişmelerden en önce siz haberdar olmak isterseniz e-bültenimize abone olun.
Bülten arşivine erişmek için tıklayın

REKLAM VERİN

Ajanda
TAMAMI » Bugünkü Etkinlikler BUGÜN:
Herhangi bir etkinlik mevcut değil!