Çuhadaroğlu tarafından, geçtiğimiz aylarda Yapı-Endüstri Merkezi'nde (YEM) gerçekleştirilen 'Cephe Tasarımında Yangın Güvenliği ve Malzeme Seçimi' başlıklı konferans vesilesiyle bir araya geldiğimiz İki Design Group Kurucu Ortağı Murat Kader ve Öncüoğlu Mimarlık Yönetim Kurulu Üyesi, TSMD Yönetim Kurulu Üyesi Enis Öncüoğlu ile, yangın yönetmeliğindeki değişikliklerin mimarlık pratiğine yansıması ve yangını önlemede tasarımın rolü üzerine konuştuk.
Kanunların uygulanmasında yaşanan toplumsal muhalefete ve yangın güvenliği konusundaki uzman eksikliğine odaklanan söyleşide; yangına karşı önlem alırken pahalı yöntemleri tercih ettiğimizin de altı çiziliyor.
Yeni yönetmelikler yangın güvenliği konusundaki ihtiyaçları karşılayabildi mi?
Enis Öncüoğlu: Hala yapılacak değişikliklerin olduğunu düşünüyorum. Kullanılacak malzemeler, fiziksel mekana yönelik tedbirler konusunda bayağı gelişme sağlandı ama malzeme kullanımının detaylandırılması ve uygulanmasıyla ilgili standartların oluşmasında belirli eksikliklerin olduğu aşikar. Bunların giderilmesi için ek çalışmalar yapılabilir.
Murat Kader: Vatandaşımız kanunlara pek uymadığı için yönetmeliklerimiz maalesef çift taraflı çalışıyor. Yoksa idarecilerimiz bunları bilmiyor değil, yönetmelikler internette herkesin erişimine açık. Ama toplum olarak deneme yanılma yöntemini tercih ediyoruz. Kanun olsa bile onu nasıl aşacağımızın arayışındayız. Avrupa’da böyle bir durum söz konusu değil, kural kuraldır, değiştiremezsiniz.
Yurtdışındaki uygulamalar ile Türkiye’dekileri kıyasladığınızda, bizde ne gibi eksiklikler gözlemliyorsunuz? Şartnamelerde yangın güvenliğine ne denli yer veriliyor?
Enis Öncüoğlu: Özellikle mimarın ve mimari projenin tasarımındaki rolü konusunda Türkiye ve yurtdışı arasında çok ciddi farklılıklar tespit ediyoruz. Yurtdışında yapılan projelerde çoklu ortaklıklar söz konusu iken, burada projeyi farklı konularda destekleyen ve doğru çözümler üreten danışmanlarımız mevcut. Bizim bundan 15 sene önce de trafik, yangın, akustik danışmanımızın olduğu projelerimiz var halbuki bu konular Türkiye'de yeni yeni gündeme geliyor. Şu anda kurumsallaşmış, uluslararası şartname ve tekniklerle donanmış tecrübeli danışman sayısı, üretilen proje sayısının çok çok altında. Bu durum doğal olarak tasarımdaki süreç yönetimini de olumsuz etkiliyor. Yangın danışmanı ya projeye çok geç dahil oluyor ya da projeler çok yüzeysel değerlendirmelerle üretiliyor. Şartnamelerde belli standartlar koysanız da uygulamada bunların bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde değiştiğini görüyorsunuz. Bu da ürkütcü bir durum...
Murat Kader: Ülke olarak, Life Safety Federation’ın 1970’lerde yayınlamış olduğu yönetmeliklerden çok gerideyiz. Henüz yangın kaçış ve soğutma aşamasındayız; duman ve yangın simülasyonlarına bağlı normlar, projenin onaylanma prosedürleri yönetmeliklerde mevcut değil. Nürnberg Havaalanı’nı tasarlarken bir tane bile ‘sprinkler’ kullanmadık. Bizde en kolay yöntem, en pahalı yöntemdir. Hemen soğutalım, sprinkler koyalım, pompa koyalım, yangını söndürelim. Evet, tasarlayamadığınız yerlerdeki yangının söndürülmesinde sprinkler, kat panoları, yanıcı olmayan malzemelerle özel önlemler almak doğru ama eğer yaptığınız yapıyı hiç değiştirmiyorsanız, kaçak vs yoksa sprinkler olmadan da yangın güvenliği sağlayabilirsiniz. Herkesi, Nürnberg Havaalanı’na davet ediyorum; bir tane sprinkler göremeyecekler. Yangında insanlar aslında yanarak ölmüyor; ölümlerin %80’i duman zehirlenmesinden. Eğer dumanı yönlendirip binadan atabiliyorsanız (ve bunun simülasyonunu yapabiliyorsanız) aslında birincil görevinizi bitirmiş oluyorsunuz.
Mimar olarak, yangınla tasarımsal anlamda mücadele etmek ne kadar mümkün?
Enis Öncüoğlu: Bunun çok basit yöntemleri var. Doğru tasarım, doğru malzeme, doğru uygulama sayesinde yangınların %90’ı önlenebiliyor. Kullanımdan kaynaklanan hatalar sonucunda oluşan yangınların dışındakileri önlemek daha kolay. Geçtiğimiz yıl Polat Tower’da yaşanan yangın da bunun bir göstergesi…
Murat Kader: Aslında en kolayı yüksek yapılar çünkü bunlar, kurallara çok daha fazla uymanız gereken yapılar. Şu an dünyada, 250 metreyi aşan 2400 tane bina var. Bunun 6 tanesini biz kendi firmamızda yaptık ve 4 ülkenin en yüksek 4 binasını tasarladık. Yüksek yapılarda yangın emniyeti çok daha kolay ve güvenli çünkü kuralları esnetemiyorsunuz. Biz asıl ‘mid-rise’ (orta yükseklikteki) binalar ve onun altındakilerden korkuyoruz. Sadece enerji tasarrufu için mantolama ile kaplanan binalar, tam bir kaş yaparken göz çıkarma durumu. Aslında mantolama yerine, daha kalın cephe sistemleri kullandığımızda aynı ısı değerini sağlıyor ve yanmayan binalar yapabiliyoruz. Bunların hepsini gündeme getirsek de yönetmeliklere takılıyoruz. Çünkü 15 cm’lik ince duvar kullanmak, net alanı artıracağı için müteahhidin işine geliyor. O da mantolama yapmayı tercih ediyor. Bu zamana kadar yangın emniyeti hep binaların içinde ele alınıyordu, cepheler bunun dışındaydı. Şu anda Türkiye’de öyle bir sektör oluştu ki, yangın danışmanından yalnızca binanın içiyle ilgili danışmanlık alabiliyorsunuz. Cephe için ayrıca cephe danışmanına ihtiyacınız var. Onun da yangınla ilgili normlara ne kadar vakıf olduğunu bilmiyorsunuz. Bugün herkes “life safety”nin (can güvenliği) yalnızca binanın içinde değil, dışında da olabileceğini tartışıyor. Bina yapma elemanları, bina çekme mesafeleri, binaların birbirine yaklaşma mesafeleri bile bu alana giriyor. “Fire safety” (yangın güveliği) ve “life safety” kardeş kavramlar…
"Türkiye, yeniliklere adapte olmada hızlı ama kullanım konusunda bilgisiz"
Türkiye’de üretilen yapı malzemelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Enis Öncüoğlu: Malzemeler ve spesifikasyonlar konusunda araştırma yapıp gerekli detayı üreten takım arkadaşlarımız var. Onlar bu konuda daha çok bilgi sahibi. Ama spesifikasyonlar ne olursa olsun, Türkiye’de, tasarlanan proje ile uygulanan proje arasında farklılıklar olduğu aşikar.
Murat Kader: Türkiye’deki binaları; mimarların tasarladıkları ve müteahhitlerin yaptığı, tasarlanmayan binalar olarak ikiye ayırabiliriz. Kendi adıma konuşacak olursam, mimarların tasarladığı ve konunun uzmanlarının danışmanlık ve müteahhitliğini üstlendiği binalarda korkunç bir malzeme zenginliği var. Avrupalı bu konuda biraz konservatif, biz ise aynı malzemeyi çok daha hızlı kullanıp tüketebiliyoruz. Aynı zamanda Avrupa'daki Sürdürülebilir Cephe Sistemleri Federasyonu'nun danışmanıyım. Türkiye'de yeniliklere gerçekten çok hızlı adapte oluyoruz. Bu konudaki en büyük eksikliğimiz ise bunu nasıl kullanacağımızı bilmememiz. Artık cephe dediğiniz zaman işin ucu kaçmış durumda. O kadar enteresan, zorlanmış tasarımlar var ki, bunu yapabilmek için mimar olmak da yeterli değil. Yanınızda mutlaka cephe ve yangın danışmanlarının da olması gerekiyor. Bu tasarımların Türkiye’de uygulanabilir olması için de çok daha fazla uzmana ihtiyacımız var. Üniversitede, yangın güvenliği ve dayanımı, emniyet sistemleri, sürdürülebilir cephe sistemlerini görmeden mezun olduk. Bunları bize hep danışmanlar öğretti. Bu nedenle bize onlarca Abdurrahman Hoca (Prof. Dr. Abdurrahman Kılıç) lazım. Gelişmezsek bildiğimizi okumaya devam eder, sürekli mantolama yaparız.
|