strong>Özel araçlar ve taksiler için ne yapılabilir?
Bence onlar için hiç düşünmeye gerek yok; Taksim’e gelme gereksinimlerini azaltacak alternatif yollar bularak, meydandaki yol mekanını planlı biçimde azaltmak gerek. Trafikte genel olarak, yaygın düşünce biçimi şöyledir: “Üzerinde oldukça yoğun araç trafiği olan bir meydan ya da bir anayol herhangi bir nedenle araçlara kapatıldığı zaman, durum çok daha kötüleşerek kaotik bir hal alır ve trafik kilitlenir”. Ama birçok uygulama, bunun tersini göstermiştir. ‘Trafiğin buharlaşması’ diye bir kavram var. Buna göre, motorlu araçlara ayrılan yol mekanını planlı biçimde azalttığınız zaman, beklenen kaos ortya çıkmıyor. Başlangıçta insanlardan, medyadan ciddi tepkiler geliyor. Fakat bir süre sonra insanlar bu duruma uyum sağlamaya başlıyorlar. Kısa dönemde, örneğin, Taksim’den geçmek zorunda değilse, başka bir güzergah kullanıyor; böylece trafik kısmen başka alanlara kaydırılmış oluyor. Ya da eğer yolculuk saatleri esnek olabiliyorsa, yolculuk saatlerini kaydırmaya başlıyorlar. Bir kısım sürücüler ulaşım türünü değiştiriyorlar. Orta dönemde ise insanlar yolculuk ihtiyaçlarını yeniden gözden geçiriyorlar, bazı yolculukları birleştiriyorlar. Bazı yolculuklar da aslında yapılmayabilecek, gereksiz yolculuklar. Daha uzun dönemde de, eğer gerçekten uyum sağlıyamıyorsa, çalıştıkları, alışveriş yaptıkları, mümkünse oturdukları yerleri değiştiriyorlar. Yolu kullananların değişen yol ve trafik koşullarına uyum sağlama ve çözümler üretme konusunda önemli bir kapasiteleri var. İlk bakışta araç trafiğine kapatılan meydan ya da yollardan geçen trafiğin çevredeki başka yollara kaçarak o yolları tıkayacağı düşünülebilir. Ancak bu tür uygulamalar sonucunda yapılan dikkatli sayımlar ve gözlemlerde birçok durumda bunun da gerçekleşmediği, hatta bazı durumlarda alternatif diğer yollardaki trafikte de azalma ortaya çıktığı görülmüştür.
Caddelerin, meydanların insanlara bu şekilde geri kazandırılması ile ilgili çok güzel örnekler var. Dünyada 100 kadar yayınlanmış uygulamadan ve 200 kadar ulaştırma uzmanından toplanan kanıtlardan ve bilgilerden çıkan temel bulgu şu: Otomobillere ayrılmış mekanları azalttığınız ya da tümüyle geri aldığınız zaman, trafik sorunları beklenenden çok az düzeyde oluyor ve zamanla araç trafiğinde önemli düzeyde bir azalma ortaya çıkıyor. Başlangıçta özellikle otomobil kullanıcılarından, medyadan ciddi tepkiler alınıyor. Uygulamanın yapıldığı yakın çevredeki işletme sahipleri itiraz ediyorlar. Ama 6 – 8 hafta sonra herkes kendine bir yol bulmaya yöneliyor. Daha önce belirttiğim gibi, özellikle motorlu araç kullanıcılarının böyle bir duruma uyum sağlama potansiyelleri var. Birçok kentte, kent yöneticileri, tasarım ve planlama yapanlar, bu potansiyeli kullanıyorlar. Nasıl her yeni yol, yaratılan ek yol kapasiteleri bir süre sonra kendi trafiğini yaratıp mevcut trafiği çoğaltıyorsa, bunun tersi de geçerli. Yol kapasitesini azaltıp, insanlara ayrılan mekanı planlı biçimde arttırdığınız zaman trafik de azalıyor. Trafiğe kapatılan alandan kaçan trafiğin başka yollara gitmesi beklenebilir; ama yapılan sayımlar, birçok uygulamada, yalnızca düzenleme yapılan meydanın yollarında değil, onun yakın çevresindeki yollarda da trafiğin azaldığını gösteriyor.
Bizde kenti yönetenler ya da teknisyenler, olaya motorlu araç trafiğinde bir sıkıntı yaratmayalım anlayışıyla baktıkları ve önceliği de motorlu araç trafiğine verdikleri için, akla gelen ilk çözüm trafik dolaşımını yaya trafiğinden ayırmak için yerin altına almak oluyor. Üstte kalan alan da yayalara bırakılarak; görünüşte bir taşla iki kuş vurulmuş oluyor. Ama aslında Taksim’de uygulanmak istenen proje, hem araç trafiğindeki mevcut sorunları çözmeyecek, hem de yüzeydeki yayalaştırma alanı ve diğer yapılar ile ilgili şehircilerin haklı olarak ciddi eleştirileri var.
Taksim projesinin bence başka bir boyutu da şu: Ulaşım ve trafik çözümleri adı altında ortaya konan projelerin gerçekte açıkça dile getirilmeyen başka önemli kentsel, mekansal amaçları olabiliyor. Ulaştırma yatırımları, kent mekanının fonksiyonlarını düzenlemek, değiştirmek için önemli bir araç olarak kullanılıyor. Bu bazen Taksim’de olduğu gibi yayalaştırma bahanesi altında olabiliyor, bazen de 3. Köprü Projesi’nde olduğu gibi transit trafiği geçirmek gerekçesi altında..Ulaşım ve trafiği gerçekten akılcı biçimde çözmek istiyorsak bunları yapmamak gerekir.
Bir ulaşımcı olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim; burada cesur bir karar almak lazım. Bu durum yalnızca Taksim için değil; bütün benzeri yayalaştırma düzenlemeleri ya da meydan yaratma çalışmaları için (Beşiktaş, Üsküdar, Aksaray gibi..) de geçerli. Çağdaş kentlerdeki uygulamalarda olduğu gibi, yönetim cesur ve kararlı olmalı. Kent için en uygun çözümler, tepeden inme bir yaklaşımla değil kentlileri bu çözüme katarak ve kentteki yaşam kalitesini arttıracağına inandırarak oluşturulmalı. Uygulama zamana yayılmalı, insanların alışması sağlanmalı ve süreç sürekli izlenerek elde edilen iyi sonuçlar kamuoyu ile paylaşılmalı. Çünkü insanlar iyi sonuçları gördükçe bu tür uygulamalara sahip çıkıyorlar.
|