Depremsellik konusu ile ilişkili olarak yürürlüğe giren yeni ‘Afet Yasası’ hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu süreçte dikkat edilmesi gereken konular sizin alanınız bakımından nelerdir?
Afet Yasası ile ilgili şehircilik ve mimarlık alanını ilgilendiren bir konu mevcut, biz mühendis olarak o konu hakkında bir şey söyleyemeyiz, dolayısıyla bizim statik mühendislik alanından bakmamız daha doğru olacaktır.
‘Kentsel dönüşüm bölgeleri’ adı altında tanımlanan alanları inceleyecek olursak; söz konusu alanlarda yapılaşmanın, geçmiş dönemlerde el yordamıyla ve kalfa marifetiyle önce tek katlı olarak daha sonra ihtiyaçlar doğrultusunda mevcut tek katın üzerine kat çıkılarak geliştiğini görüyoruz. Bu bölgelerde bulunan yapılar gerçekten rizikolu yapılar ve burada yaşayan insanlar karşı karşıya oldukları tehlikenin farkında değiller.
Bu kanun 10 yıl önce çıksaydı belki çok farklı şeyler konuşacaktık… Geç oldu ama yine de büyük bir girişim olduğunu düşünüyorum. Yeni yapılan binalar tamamen deprem yönetmeliği şartlarını ağlayan binalar olacağı için, deprem noktasında rizikosuz bölgeler oluşturulmuş olacak.
Eski yapıların, yapı malzemesi anlamında da ciddi sorunlara sahip olduğunu görüyoruz, özellikle kullanılan beton kalitesinin oldukça düşük olduğunu söyleyebiliriz. Bunun bir adım ötesine geçelim: eski yapılarda su yalıtımı yapılmadığı için suyun getirdiği korozyon problemi mevcut. Bina nem aldığında içindeki demir oksitlenerek demir özelliğini kaybediyor ve dolayısıyla taşıma özelliğini de… Çevremizde değil deprem, depremsiz dahi zor ayakta kalan yapılar bulunuyor. Bu bağlamda kentsel dönüşüm bizi de mutlu ediyor. Bu süreç olabildiğince kısa sürede tamamlanırsa çok daha mutlu olacağız diyebilirim.
Olası bir İstanbul Depremi’nde belli bir döneme ait yapıların hepsinde hasar oluşmasını bekliyor musunuz?
Geçmişte; eski yönetmeliğe uygun olarak hayata geçirilen, projeli, mühendislik hizmeti alan ve mühendis kontrolü uygulanan binaların hiçbirinde yapısal bir hasar beklemiyoruz. Ama günümüzde işler mühendislik hizmeti ile yürüdüğü için yeni binalar gerçekten iyi durumda.
Benim şöyle bir düşüncem var; “Mühendisin çay içmek için uğradığı binalar bile hasar görmez”. Çünkü o gün mühendis uğrayacaksa o şantiyede çalışan işçiler, kalfalar daha dikkatli çalışırlar. 1999 Depremi öncesinde bizim kontrolümüzde olan şantiyelerde özellikle demir ustalarıyla çok sıkıntı yaşardık, geldiğimizi görünce “Eyvah! Deprem geliyor.” derlerdi. O kadar çok depremden bahsederdik ki… Tabi depremden sonra tüm bu ekipler gelip teşekkür ettiler, “İyi ki bu kadar ısrar ettiniz” dediler
Siz projeyi tamamladıktan sonra ise yapı denetim firmaları sürece dahil oluyor.
Evet. Bizim görevimiz tamamlandıktan sonra yapı denetim firmaları devreye giriyor. Ama bu noktada yeri gelmişken bir konuya vurgu yapmak istiyorum; projeyi gerçekleştiren firmanın da yapı denetim hizmeti sürecine dahil olması gerekiyor. Proje bir şekilde tamamlanıyor ama mimari aşamada farklı sorunlarla karşılaşılabiliyor. Mühendislik gerektiren çözümler aranabiliyor. Dolayısıyla böyle durumlarda anında çözüm bulmak veya inisiyatifi projeye tamamen yabancı birine bırakmak yerine projeyi tanıyan, mühendislik hesaplarına hakim birilerinin çözüm getirmesi gerektiğine inanıyorum. Yurtdışında da bu şekilde, bizim çalıştığımız pek çok yatırımcı ile süreç bu şekilde devam ediyor.
Yurtdışı ortaklıklarınızdan ve bu kapsamda gerçekleştirdiğiniz projelerden kısaca bahsedebilir misiniz?
Varyap Meridian, 42 Maslak ve Maslak 1453 bu kapsamda ele alabileceğimiz projeler. Bildiğiniz üzere projelerin tasarım süreci yurtdışı ofislerinde gerçekleşiyor, özellikle de Amerikan menşeli mimarlık ofislerin çalışmaları ile başlıyor. Biz de statik projeyi hayata geçirecek ekip olarak söz konusu firmalarla yakın temas halinde oluyoruz.
Yurtiçi ya da yurtdışı, bu görüşme ve toplantılarda hararetli tartışmalar oluyor mu?
Kesinlikle oluyor, ama o tartışmaların hepsi masada kalıyor. Her tartışmanın sonunda hem mimarları hem yatırımcıyı hem de bizi mutlu eden en ideal, en doğru yolu mutlaka buluyoruz.
Tartışmalar ise şöyle gelişiyor; mimarlar tasarımlarında daha ferah mekanlar görmek istiyorlar, işin gereği perde ve kolon boyutlarının da mühendislik anlamında uygun olması gerekiyor, örneğin ilk başta bir kolonu “80x80’in üzerine asla çıkaramazsın” diyorlar tabi hesaplıyorsun yetmiyor… Ama sonunda kendisi de kabul ediyor, “Ben tahmin etmiştim ama şansımı denemek istedim” diyor. Mimarlarımızda artık çok estetik binalar yapmaya başladılar, bu estetik binaların da tabi ayakta durması çok önemli.
|