Lütfen Tarayıcı Sürümünüzü Yükseltiniz.
BÖLÜM SPONSORU

“Mühendisin Çay İçmek için Uğradığı Şantiyelerdeki Binalar Bile Hasar Görmez”

“Yapıda Güven ve Teknoloji” mottosuyla yola çıkan ve 24 senedir yapı sektörüne özellikle statik projeler alanında hizmet veren Yapı Teknik Yönetim Kurulu Başkanı Şakir Teker ile, yüksek katlı yapılar parantezinde rüzgarlama ve depremsellik konularını görüştük.

2 “Mühendisin Çay İçmek için Uğradığı Şantiyelerdeki Binalar Bile Hasar Görmez”

Projelendirme süreci nasıl ilerliyor? Yapı Teknik olarak bir projeye dahil olduğunuzda nasıl bir yol izliyorsunuz?

Yatırımcının değerlendirmek istediği arazinin öncelikle imar noktasındaki problemleri çözülüyor ve projeyi gerçekleştirecek grubun seçimi söz konusu oluyor. Yatırımcı, mimarlar ile görüşerek gerçekleştirilecek projeye karar veriyor. Seçim yapıldıktan sonra, tasarım biraz daha genişletiliyor ve detaylandırılıyor. Bu noktada diğer çözüm ortakları dediğimiz; mekanik ve statik grup ile elektrik grubu devreye giriyor. Kendilerine ait olan kısımların çalışmalarını gerçekleştiriyorlar. Daha sonra bütün bu veriler çakıştırılıyor.

Bizim çalışma konumuz; tasarımı yapılan mimari konseptin deprem etkileri altında, eğer yüksek bir yapıdan bahsediyorsak rüzgar etkilerini de hesaplıyoruz, mimarisi bozulmadan taşıyıcı sistemini oluşturmak. Bunun için ilk önce yapının yapılacağı alanın sismik özelliklerini, yani zemin özelliklerini araştırıyoruz. Daha sonra yapının şekli, geometrisi, kat sayısı gibi yapının genel özelliklerini alıyor ve tasarım aşamasına geçiyoruz. Bu aşamada sistemin ne tür taşıyıcılar ile çözülmesi gerektiği, taşıyıcıların nerede, hangi kalite ve ebatta olması gerektiğine yönelik çalışıyoruz. Sonra mimar ile mimari fonksiyonlar belirleniyor.

Bu noktada zemin araştırması en önemli konulardan biri yanılmıyorsam.

Kesinlikle. Nasıl bir zeminde ne tür bir bina yapılacak bunun araştırmasını doğru bir şekilde gerçekleştirmek büyük önem taşıyor. “Bu bina mutlaka burada yapılmalı” dediğiniz an, zemin ile ilgili gerçekleştirilecek çalışmalar, yatırımı maliyet noktasında ciddi anlamda etkileyen bir faktör. Gerek vadilerde olsun gerek denize yakın… Kaya zeminden uzaklaştıkça zeminin yapıya daha fazla etkisi oluyor.

Bu anlamda sıvılaşma ve yüksek katlı yapı ilişkisi hakkında ne söyleyebilirsiniz? İnşaat mühendislerinin sıklıkla dile getirdiği bir konu var. Mühendislik anlamında yüksek katlı bir yapının herhangi bir zemine uygulanabileceğini; ancak bu durumun maliyeti arttırabileceğini ve yapının statik bakımdan doğru kurgulanması gerektiğini vurguluyorlar. Bu görüşe katılıyor musunuz?

Kesinlikle doğru. Örneğin alüvyon bir zemin, bazen öyle oluyor ki; çok derinlere indiğinizde dahi sağlam zemini bulamıyorsunuz. Zemin yapısı sıvılaşmaya uygun oluyor ve sürtünme kazığı dediğimiz kazık dahi çalıştırılamıyor, bu tip durumlarda çok daha derinlere inip sağlam zemini bulabilmek için farklı sistemler uygulamamız gerekiyor. Tabi bu maliyetleri yapı maliyetine eklediğinizde hiç ummadığınız rakamlar çıkabiliyor. Böyle bir durumda; maliyet önem taşıyor ve söz konusu yapının mutlaka kararlaştırılan alanda yapılması gerekmiyorsa yapıyı kaydırmak en doğrusu, ama yapının başta kararlaştırılan alanda yapılması gerekiyorsa zaten artık maliyet düşünülmüyor.

Sizin bu şekilde bir serüveniniz oldu mu? Bir projeye başlayıp, “bu yapı böyle bir maliyet doğurur” dediğiniz ve farklı bir öneride bulunduğunuz durumlar oldu mu?

Hayır, olmadı. Heyelan riski bulunan bir bölgede gerçekleştirdiğimiz bir projemiz oldu. Anca bunun için heyelan riski taşıyan alanı boşalttık ve tamamen sağlam zemine indirerek, binayı sağlam zemine oturtarak çözdük. Tabi daha sonra boşaltmış oluğumuz alanlar alternatif mekanlar olarak değerlendirildi. İlk başta maliyeti arttırıyor gibi gözükse de sonradan kullanıma uygun mekanlar ortaya çıktı ve “iyi ki yapmışız” dedik.

Yüksek katlı yapıların inşası sürecinde özellikle dikkat edilmesi gereken unsurlar nelerdir?

Öncelikle, mimari tasarımla aynı anda mühendislik hesaplarının devreye girmesi ve projenin başında zemin özelliklerinin çok iyi araştırılması gerekiyor. Ancak yüksek katlı yapıların tasarımındaki en önemli unsur: doğru konumlandırılmış bir çekirdek tasarımı... Deprem ve rüzgar etkilerini taşıyan perdelerden oluşan sisteme ‘çekirdek’ diyoruz. Çekirdek, öyle konumlandırılmalı ki; merkezi bir noktada olmalı ve burulmaya maruz kalmamalı. Burulmaya maruz binalar için çok iyi hesap yapılsa bile beklenmedik hasarlar oluşabiliyor.

Yüksek katlı yapılarda, düşey taşıyıcıların boyutları normal yapıya oranla daha fazla oluyor ve bu anlamda hesaplama kriterleri önem kazanıyor. Genellikle Türkiye’deki yönetmeliklerden yararlanıyoruz, onların cevap veremediği noktalarda uluslararası yönetmeliklerden faydalanıyoruz.

Yapılar yükseldikçe iki düşmanla karşılaşıyorlar: deprem ve rüzgar… Deprem ve rüzgarın farklı kriterleri bulunuyor. Rüzgar için konfor şartlarının sağlanması önem kazanırken deprem için daha farklı şartlar aranıyor. Konuyu rüzgar bakımından ele alacak olursak; yüksek katlı bir yapının en üst katında yaşayanların rüzgardan etkilenmeyeceği bir tasarım oluşturulmasının gerekliliğinden bahsedebiliriz. Çünkü yüksek katlı yapılar denizde hareket eden gemiye benzer, deniz tutmasına benzer rahatsızlıklar oluşturabilirler, içinde midenizin bulanması normaldir, bu durumu en aza indirgemek ve konfor şartlarını sağlayabilmek için frekans hesaplarının yapılıyor olması gerekiyor.

Depremsellik konusuna odaklanacak olursak; bildiğiniz üzere özellikle 99 Depremi sonrası mühendislik alanında bilinç arttı, 2007 yılında ise deprem yönetmeliği yenilendi. Bu yönetmeliğe göre yapılan binaların şu anda sağlam olduklarını düşünüyoruz. Ama şu anda kazanılan tecrübe, yapılan araştırmalar, teorik çalışmalar ve bilgisayar sistemlerinin gelişmesi ile daha gerçekçi hesaplar yapılabiliyor. Biz bu hesapları ‘performans hesapları’ olarak adlandırıyoruz. Bu hesaplar ışığında, yapının deprem esnasındaki performansı ve risk değerlendirmesi yapılabiliyor. Performans hesapları, bizdeki yönetmeliklere henüz girmedi ama firma olarak uluslararası yönetmelikleri ve İBB’nin hazırladığı henüz taslak halinde olan ‘Yüksek Yapılar Yönetmeliğini’ kullanarak bu hesapları yapıyoruz.

Şu ana kadar Türkiye’de çözdüğümüz yapılarda rüzgar etkisi depremin önüne geçmedi, deprem etkileri hep daha fazla oldu. Ancak şu da bir gerçek; rüzgar etkisinin binada herhangi bir olumsuzluk oluşturmaması gerekiyor. Cephe elemanları alışılmışın dışında, normal yapılardan farklı tasarlanmalı, rüzgar tünelinde test edilmeli. Ayrıca yapının yapıldığı alandaki deprem kayıtlarının alınıp incelenmesi, bu kayıtlardan yola çıkarak etki değerlendirilmesi yapılması gerekiyor. Bunların hepsi çok hassas konular ve tamamının yapılması gerekiyor.

TÜMÜNÜ GÖSTERSONRAKİ SAYFA HABERİN DEVAMI:   1  |   2  |   3
http://www.yapi.com.tr/haberler/muhendisin-cay-icmek-icin-ugradigi-santiyelerdeki-binalar-bile-hasar-gormez_103106.html

Read Comment Section
2 Yorum Yorum Yaz
  • Mühendis arkadaşlar şantiye şefliği yaptığı binalara, çay içmek için bile uğramıyorlar. Bu anlayış ve mantıkla bütün mühendisleri şantiyelere çay içmeye davet ediyorum..! YANITLA

    İbrahim DOĞAN 22.1.2013

    Gelenlerin bir çoğu ise ofis ve konteyner'dan dışarı bile çıkmıyor! Acı ama gerçek.

2 yorumdan 2 tanesi gösteriliyor. 
Yorumunuzu ekleyin
Gönder

Yorumum onaylandığında e-posta ile bildir.

E-posta adresimle bültenlere abone olmak istiyorum

Haber gönderin Hemen haber gönderin

Sosyal Medyada Yapi.com.tr:

Abone Ol Yapı sektöründeki tüm gelişmelerden en önce siz haberdar olmak isterseniz e-bültenimize abone olun.
Bülten arşivine erişmek için tıklayın

REKLAM VERİN

Ajanda
TAMAMI » Bugünkü Etkinlikler BUGÜN:
Herhangi bir etkinlik mevcut değil!