BR> Diğer bir taraftan ise, dava konusu karar ile uygun bulunan
projede, biri Anadolu Yakası’nda (Selimiye Kışlası’nın doğu kulesi karşısında)
ve diğeri Avrupa Yakası’nda (Sultanahmet-Çatladıkapı önünde) iki adet
havalandırma bacası öngörülmektedir. Zeminden yüksekliği 5 metre (25 metresi de
yerin altında kalacak şekilde) ve şaft alanı 12 m2 olarak belirtilen
havalandırma bacaları, uygulamaya geçmiş benzer tünel örnekleri ile
karşılaştırıldığında ve bağımsız ulaşım uzmanlarınca yapılan hesaplamalara
bakıldığında gerçekçi görülmemektedir. Dünya’nın çeşitli ülkelerindeki benzer
tünel uygulamaları –tarihi sit alanları içinde veya yakınında olsa dahi-
ağırlıklı olarak 30-45 metre aralığında yüksekliklere sahipken, dava konusu
karar ile uygun bulunan projede önerilen tünel-baca ilişkisi ve bacanın yeryüzü
üzerindeki yüksekliğine bir başka uygulamada rastlanmamıştır. Karayolu
tünellerinde yüksek baca seviyelerinin temel nedeni, zehirli gaz ve parçacık
salınımlarının insan sağlığı için yeterli mesafelerde havaya karışarak
dağılmasını sağlamaktır ve bu da baca yüksekliği ile doğru orantılıdır. Bağımsız
uzmanlarca yapılan teknik hesaplamalar, dava konusu proje özelliklerinin iki
adet 40 metrelik havalandırma bacası gerektirdiğini ortaya koymaktadır. Bu
nitelikteki bacaların her iki yakada da gerek tarihi dokuyu, gerekse öngörünüm
alanlarında silueti bozucu etkisi dikkate alındığında, önerilen projedeki 5
metre yüksekliğindeki baca kabullerinin uygulama sürecinde çeşitli teknik
gerekçelerle artacağı, koruma ve şehircilik ilkeleriyle bağdaşmayacak nitelik
kazanacağı açıktır. Tünel bacalarından açığa çıkacak yoğun gaz salımı hakim
rüzgarların da etkisiyle hava ve yaşam kalitesini düşürecek ve insan sağlığını
tehdit edecektir.
Bağımsız ulaşım uzmanları ve Karayolları 17. Bölge
Müdürlüğü’nün otoyol mühendisliği birimi uzmanlarınca da ulaşım bakımından
tercih edilmemesi gereken bir proje olarak değerlendirilen davaya konu karar ile
uygun bulunan projenin sorumlu kurumu olan T.C. Ulaştırma Bakanlığı Demiryolları
Limanlar ve Havameydanları İnşaatı (DLH) Genel Müdürlüğü’nün bugüne kadar
karayolu tüneli yapma ve işletme tecrübesinin olmayışı, önerilen projenin hangi
titizlikle ve tecrübeye dayalı yapıldığı sorusuna tutarlı bir yanıt da
sunamamaktadır.
Dava konusu karar ile uygun bulunan imar planı
değişikliği; aynı Koruma Bölge Kurulu’nca 19.08.2009 tarih ve 3191 numaralı
karar ile uygun bulunmamıştır. Ancak, bu kararda atıfta bulunan ve projenin red
gerekçeleri arasında yer alan gerekçelerden hiç birinin düzeltmesi
yapılmamasına, fiziksel ve teknik başka bir iyileştirme önerilmemesine rağmen;
aynı Koruma Bölge Kurulunun 20.09.2010 tarih ve 4110 numaralı kararı ile projeyi
içeren imar planı tadilatını uygun görmesi, “Koruma Kurulları’nın yasaları
gereği sadece koruma yararı varsa geçmiş kararlarını değiştirebilme” yetkisiyle
çelişmektedir. Bu nedenle yukarıda bahsedildiği gibi Kurul kararı kamu yararı
gözetmeden ve hukuka aykırı bir şekilde düzenlenmiştir.
Dava konusu
projeyle Kennedy Caddesi boyunca yapılacak yol genişletme ve diğer düzenleme
çalışmalarında 1250 adet 30-50 cm. çapındaki tescilli ağacın kesilecek olması,
Tarihi Yarımada ve sahil kuşağındaki doğal değerlerin sürekliliği ve koruma
ilkeleriyle çelişen bir durum ortaya koymaktadır.
Birleşmiş Milletler
Eğitim Bilim ve Kültür Kurumu (UNESCO) tarafından 1985 yılından bu yana Dünya
Miras Listesi’nde yer alan Tarihi Yarımada’nın dava konusu proje ile birlikte
risk altına gireceği ve olumsuz-yıkıcı etkilere maruz kalacağı UNESCO’nun 31
Aralık 2008 tarih’inde ilgili kamu kurumları ve Tarihi Yarımada Alan Yönetimi
Başkanlığı’na gönderdiği resmi yazıda açık bir şekilde ifade edilmektedir.
Yetersiz ve yanlış koruma uygulamaları (Sulukule’deki kentsel Dönüşüm Projesi
gibi) ve uygulanmaya çalışılan ulaşım projeleri (Haliç Metro Köprüsü gibi)
nedeniyle Tarihi Yarımada’nın UNESCO’nun Tehlike Altındaki Dünya Miras
Listesi’ne girme ihtimalinin giderek artması, dava konusu karar sonucu onaylanan
proje ile birlikte daha da artacak ve İstanbul’un uluslararası kamuoyunda
saygınlığını zedeleyerek, başarısız bir kültür yönetimi örneği olarak
gösterilecektir”.
|