Lütfen Tarayıcı Sürümünüzü Yükseltiniz.

"Konservasyonun Ne Olduğu Bilinmiyor"

Tüm Restoratörler ve Konservatörler Derneği (TRKD) ile Türkiye'de yaşanan "restorasyon çılgınlığını" konuştuk. Başkan Yardımcısı Alper Kılıç, Türkiye'de kavram kargaşası yaşandığını belirterek, "Asıl konu ‘konservasyon’dur. Türkiye’de ne olduğu bilinmiyor" dedi.

1 "Konservasyonun Ne Olduğu Bilinmiyor" Fehime Sultan Yalısı

Restoratör ve konservatörleri ortak bir platformda toplamak, gereksinmelerini karşılamak, mesleki etkinlikleri kolaylaştırmak, mesleğin genel yararlara uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek disiplinini ve ahlakını korumak için kurulan Tüm Restoratörler ve Konservatörler Derneği Başkan Yardımcısı Restoratör Alper Kılıç ve Dernek Üyesi Restoratör Özgür Özgel ile "restorasyon ve konservasyon" konulu özel bir söyleşi gerçekleştirdik.

"Türkiye'de konservasyonun ne olduğu bilinmiyor"

Son yılların en akılda kalıcı ifadelerinden biri ‘tarihi ihya etmek’… İfadenin yansımasını, hızla artan ancak pek çoğu tartışma konusu olan ‘restorasyon’ projelerinde görüyoruz. Birden bire büyük bir patlama yaşayan bu ‘restorasyon’ çılgınlığını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Alper Kılıç: Aslında Türkiye’de bir kavram karmaşası var; biz hep ‘restorasyon’dan bahsediyoruz; ancak Avrupa’da ve dünyada asıl konu ‘konservasyon’dur. Türkiye’de kesinlikle konservasyon ağıza alınmıyor, zaten ne olduğu da bilinmiyor. Konservasyon, bir yapının mümkün olduğu kadar olduğu gibi korunmasıdır. Örneğin ahşap bir yapınız varsa; kurtlardan temizlenmesi, emprenye edilmesi, gerekli koruma önlemlerinin alınması, varsa çürümüş bölümlerinin değiştirilmesidir. Bizdeyse, ‘nasılsa rölövesi var’ denilerek; yeniden inşa etme yoluna gidiliyor. Hatta çelik konstrüksiyon gibi yeni teknolojiler de kullanılarak, üzeri ahşapla kaplanıyor ve ‘tarihi yapılar ihya ediliyor’ deniliyor. Son 10 yılda yapılan bütün restorasyonlar böyle. İstiklal Caddesi’ndeki binaların cephelerine bakın; hepsi bembeyaz. Oysa cephe temizliği, beyazlatmak demek değildir. Orada asit etkisiyle kararma olmuştur, yangın çıkmıştır; yapacağınız minimum müdahaleyle dışarıdan kaynaklanan etkiyi alırsınız. Bina sarı kalabilir; zaten onun patinasıdır. Roma’ya, Budapeşte’ye, Avrupa başkentlerine bakın; hiçbir yerde bembeyaz bina yoktur, hepsi kendi tarihi dokusuyla korunur. 

Özgür Özgel: Yüklenici müteahhidin kalfası birkaç kimyasal biliyordur; hemşehrilerini çağırır, köyden 10 – 15 kişi getirir; bir de restoratör tutarlar ki onun da sesi çıkmaz… Her tarafı temizlerler, bembeyaz ortaya çıkarırlar.

Reklam Goruntulenme Bolumu

"Türkiye'nin altyapısı, 'restorasyon' patlamasını karşılamak için yeterli değil"

Alper Kılıç: Türkiye’nin altyapısı, yaşanan ‘restorasyon’ patlamasını karşılamak için yeterli değil. Bu işlerin hepsine yetebilecek eğitimli bir kadro yok. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın İstanbul Sultanahmet’te Restorasyon ve Konservasyon Merkez Laboratuar Müdürlüğü adında bir yapılanması var. Kurumun, arkeolojik alanlar, ören yerleri, kazı bölgeleri, müzeler, tarihi taşınamaz kültür varlıklarından oluşan geniş bir sorumluluk alanı var. Türkiye’nin tamamı sorumluluk alanında olmasına karşılık, 2010’a kadar 12 kişilik bir restoratör kadrosu vardı. Yeni alımlarla 30 – 35 kişiye ulaştık. Biz de dernek üyeleri olarak, sözleşmeli olarak dışarıdan çalışıyoruz.

"İşin laboratuar ayağı önemli"

Aslında proje öncesinde yapının ya da yapıların fiziksel özelliklerine, tarihçesine dair ciddi bir araştırma süreci olmalı, öyle değil mi?

Alper Kılıç: Kesinlikle… Bu işin laboratuar ayağı çok önemli. Cephe hangi taştan oluşmuştur, o cepheye hangi uygulama, kimin tarafından yapılmalıdır? Bir ara kumlama furyası çıktı; taş gözenekli mi, güçlü mü, zayıf mı, uygun mu bakılmadan, bütün cepheler kumlandı. Zayıf cepheler delik deşik oldu; birkaç yıl içinde bir daha temizlenemeyecek şekilde kirlenecekler.

Özgür Özgel: O uygulamayı yapabilecek yeterince insan da yok; olanların her yere yetişmesi mümkün değil.

Alper Kılıç: Restorasyon ve Konservasyon Merkez Laboratuar Müdürlüğü, bu konuda kendine gelen başvurularda elinden geleni yapmaya çalıştı; teknik raporlar hazırlandı. Ama o kadar çok iş oldu ki; ne kadarı kontrol edilebildi, o tartışılır.

"Her işi yapmak zorunda olduğumuz için uzmanlaşamıyoruz"

‘Eğitimli kadro’ vurgusu yapıyorsunuz; ama Türkiye’de bu formasyonu kazandıracak altyapı ne durumda? Verilen eğitim, uzmanlaşmaya ne kadar açık?

Alper Kılıç: Tarihi eser bakımından bu kadar zengin bir ülkede, restorasyon eğitimi veren 4 yıllık tek bir okul vardı; o da İstanbul Üniversitesi. Batman Üniversitesi, bu yıl mezun vermeye başladı. Türkiye’de imza yetkisi olan restoratör yetiştiren başka okul yok. 2 yıllık eğitim veren çok fazla kurum var; ancak onlardan mezun olanlar ara eleman statüsünde oldukları için, imza yetkileri yok. Bunlar, mevzuatta geçen ‘restoratör çalıştırılması zorunludur’ şartını karşılamak için paravan olarak kullanılıyorlar. Piyasada çalışanların çok önemli bölümü de bu iki yıllık okullardan mezun olan arkadaşlar.

Taş eser, metal eser, kağıt eser, duvar resmi, mozaik, küçük eser gibi çok fazla restorasyon kalemi var. Yani uzmanlaşacak alan çok fazla. Başka ülkelerde 6 yıllık restorasyon bölümleri var. Örneğin Rusya’da, ilk 2 yıl genel bir eğitim veriliyor, sonrasında uzmanlaşılıyor. Türkiye’de öyle değil ama…Okulda bütün eğitimi alıyorsun; ama mezun olduktan sonra, örneğin ben mozaikçiyim dersen aç kalırsın. Her işi yapmak zorunda olduğunuz için de uzmanlaşamıyorsunuz. Türkiye’de ‘şu konunun uzmanı şu kişidir’ diyebileceğiniz kişi sayısı yok denecek kadar az.

"Sorun en düşük teklifi verenin ihale almasından sonra başlıyor"

Restorasyon projelerinde en önemli eleştiri başlıklarından biri ihale süreci; siz ne söylersiniz sistem hakkında?

Alper Kılıç: Kültür Bakanlığı ya da Vakıflar Genel Müdürlüğü, kapalı ya da açık bir ihale açıyor. Bir ihale dosyası hazırlanıyor; ama ihalede asıl önemli olan en düşük teklifi verebilmek. Yoksa ihaleye katılan herkes, bir şekilde gerekli kriterleri sağlıyor; mimar, restoratör diploması buluyor. Sorun, en düşük teklifi verenin ihaleyi almasından sonra başlıyor. İşi alan, en deneyimsiz mimar ve restoratörü; en kalitesiz işçiyi, kafa kol ilişkisine girebileceği kontrolörü buluyor ve sonuçta kötü işler ortaya çıkıyor.

Yanlış uygulamalar için bir yaptırım söz konusu mu?

Alper Kılıç: Elbette, örneğin projede asit kullanılıyorsa, hemen işi durdurabiliyorsunuz.

"Türkiye'de kılıfına uyduruluyor"

Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalar ne gibi yükümlülükler getiriyor? Bunlara ne kadar uyuluyor?

Alper Kılıç: Türkiye, 1965 yılında Venedik Tüzüğü’ne imza atmış. Tüzükte, bir esere nasıl müdahale edileceği, kriterleri, detaylı biçimde belirtiliyor. Bir kere, esere o işin uzmanı müdahale etmek zorunda. Bir cephe temizliğini mutlaka taş üzerine çalışmış, bu konuda uzmanlaşmış bir kişinin yapması gerekiyor. Ama Türkiye’de her şey kağıt üzerinde hukuka uygun. Mesela Emek Sineması için ‘moving’ yöntemi gündeme gelmişti. Venedik Tüzüğü 7. maddesi, ne zaman ve nasıl ‘moving’ yönteminin uygulanabileceğini anlatıyor. Ama Türkiye’de bu bir şekilde kılıfına uyduruluyor.

Özgür Özgel: Fehime Sultan Yalısı’nın 3/2’lik kısmı yanmıştı. Şantiye ortamı uygun olmadığı için, laboratuara taşındı; orada restorasyon devam ettirildi. İş, Almanlarla birlikte yapıldı.


"Taşıma için gerekli şartlar oluşmalı"

Alper Kılıç: Dünya bu yöntemi kullanıyor, evet. Günümüzün arkasına büyük bir finansman desteği alan projeleri, bir şekilde taşımayı zorunlu kılıyor. Makul şartlarda taşıma olabilir; ama o şartların oluşması gerek. Taşıma, uzman kişiler tarafından yapılmalı, başka bir kurum tarafından denetlenilmeli. Bizde eksik olan bu. Fehime Sultan Yalısı taşınırken, bu işi daha önce defalarca yapmış bir Alman firması araştırıldı ve Türkiye’ye davet edildi. Onlara bizden restoratörlerin de katılımıyla taşıma işlemi yapıldı.

Özgür Özgel: Biz projede çalışmak için başvurduğumuzda, şirket temsilcisi cv’lerimizi o kadar ciddi inceledi ki… Kendi ülkelerindeki disiplini burada da uygulamaya çalıştılar. Sonuçta projede genel olarak, restorasyon konusunda akil insanlar çalıştı.

"Yaptırım uygulayabilecek gücümüz yok"

Restoratörler, çalıştıkları projelerde sürece dahil olabiliyorlar mı, yapılan yanlışlıklara karşı seslerini çıkarabiliyorlar mı?

Özgür Özgel: Türkiye’de hangi konuda sesinizi çıkarabiliyorsunuz ki?

Alper Kılıç: Bu biraz da örgütlenmeyle ilgili; örgütlenme, Türkiye için sıkıntılı bir konu. Restoratörlerin seslerini çıkarabilmek için örgütlenmesi gerekiyor; ancak yeni bir alan olduğundan, bu yapılaşma da yeni yeni oluşuyor. Biz, bunun öncülüğünü yapmaya çalışıyoruz. İnsanların ekonomik kaygıları var; işsiz kalma endişesi taşıyorlar. Bu noktada yüklenicilere, müteahhitlere yaptırım uygulayabilecek gücümüz yok. Bir kere önemli tarihi yapılarda çalışacak restoratörler, geçici personel kadrosunda olmamalı; proje bitince işsiz kalma endişesi yaşamamalı. Çünkü restoratör bu kaygılarla işe başladığı zaman, müteahhidin her türlü tasarrufuna mahkum oluyor. 

"Müteahhit ya da öğretim görevlisi değiliz"

Bu anlamda Tüm Restoratörler ve Konservatörler Derneği (TRKD) nasıl bir örgütlülük hedefliyor? Gündemini belirleyen konu başlıkları neler olacak?

Alper Kılıç: Derneğimizin en önemli özelliği, kurucu üyelerinin ve yönetiminin uygulayıcılardan oluşması. Hepimiz restorasyon ya da arkeoloji bölümü mezunuyuz. Bu, bizi diğer oluşumlardan ayıran en önemli özellik; bizler, arkeolojik alanlarda, şantiyelerde, müzelerde direkt uygulama yapanlarız. Müteahhit ya da öğretim görevlisi değiliz.

Neden böyle bir birlikteliğe ihtiyaç duyduk? Çünkü, sorunlarımızı anlatmak için hocalara, kurullara gittik; ancak bir karşılık bulamadık. Önce kaç restorasyon bölümü var, ne kadar mezun veriyor ve kaç uzmanlık alanı var şeklinde bir çalışma yaptık. Gördük ki, çok fazla mezun var ve büyük çoğunluğu da ayakları yere basan okullardan gelmiyor. Bu okulların ne doğru düzgün bir öğretim kadroları var, ne de ellerinde restorasyon ve konservasyon çalışmalarına dair bilimsel bir veri var. Şu an bütün amacımız yeni mezunlara ulaşmak.

"Restoratörler müteahhidin her dediğini yapmak zorunda"

Özgür Özgel: Restoratör olarak görünüyoruz, ama işçi statüsünde çalıştırılıyoruz. Dolayısıyla özlük hakları, şantiyelerde karşılaştığımız sıkıntılar da gündemimizde.

Alper Kılıç: Özlük haklarında çok büyük sıkıntılar var. Sigortalar, ‘ağır işçi’ statüsünden ödenmesi gerekiyorken, normal işçi statüsünde ödeniyor ve istihdam da çok zayıf. Restoratörler, mevsimlik işçi gibi çalıştırılıyor ve müteahhitlerin her dediğini de yapmak durumunda kalıyorlar. Müteahhitler üzerinde hiçbir yaptırım söz konusu değil. Bir restoratör, hiçbir müteahhite itiraz edemez; çünkü ertesi gün işsiz kalır.

Sizin önerileriniz nedir?

Alper Kılıç: Aslında dönüp dolaşıp aynı noktaya geliyoruz: Restoratörlerin istihdamı. Kontrol mekanizmalarında restoratörlerin çoğaltılması, imza yetkisi gerekiyor. Devlet kurumlarında daha çok uzman restoratör istihdam edilmeli. Restorasyon ve Konservasyon Merkez Laboratuar Müdürlüğü’nde daha çok personel gerek. Türkiye genelinde ‘bölge müdürlükleri’ oluşturulması gündemde; bu sürecin hızlandırılması gerek. Türkiye’ye tek bir merkezin bakması, olabilecek bir şey değil. Biz, dernek olarak Bakanlığa istihdam konusunda bir dilekçe gönderdik. Başvurumuza, “mevzuat uygun değil, üzerinde çalışıyoruz” şeklinde bir yanıt geldi. Piyasada hep iki yıllık restoratörler var; 4 yıllıkları zaten istihdam etmişlerdi. En son KPSS sınavında açtıkları 30 kişilik kontenjanı dolduramadılar.

Özgür Özgel: Bizim meslek için zaten yanlış bir yöntem KPSS. Çünkü mülakat yapılmalı, tecrübe belirleyici olmalı. Yeni mezun mu, yoksa 10 yıllık iş tecrübesi olan biri mi tercih edilmeli?

Alper Kılıç: Sonuçta, eliyle, yeteneğiyle iş yapan birini işe alıyorsunuz. Bu da KPSS ile olmaz. Bir de yeni alımlarda işe başlayanların tamamı İstanbul Üniversitesi’nden; tek bir hocanın elinden çıkma. O hoca ne öğrettiyse, onu yapacaklar; bu da yanlış. Kültür ve Turizm Bakanlığı, restoratör alımlarında bazı kriterler koymalı; deneyim, çalışılan yerlerin belirtilmesi olabilir örneğin. İki yıllıkların mutlaka istihdam edilmesi gerekiyor. 

Özgür Özgel: Çünkü, 1985’ten bu yana restorasyon faaliyetlerini sırtlayanlar 2 yıllık meslek yüksek okul mezunları. Ama şimdi onları tanımıyorsun.

Alper Kılıç: Ya da sadece KPSS ile alıyorsun. Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2010 yılında meslek yüksek okulu mezunu restoratörler için sadece 2 kişilik kadro açtı.

Özgür Özgel: Derneğimizin bir amacı da 2 yıllık okul mezunu restoratörlerin istihdam sorununun çözümünde katkı sunmak.

http://www.yapi.com.tr/haberler/konservasyonun-ne-oldugu-bilinmiyor_111630.html

Read Comment Section
1 Yorum Yorum Yaz
  • Alper, Özgür ve ismini sayamadığım büyüklerimiz olduğu sürece, sizlerin çabaları,tarihe olan saygınız,tarihi eserlere verdiğiniz değerler ve sizlerin başarıları olduğu sürece; Bir gün Doğru-Dürüst Restorasyon ve Konservasyon Heryerde Yapılacak, Sizin Restoratörleri ve konservatörleri desteklemeniz olması gereken bilgileri paylaşmanız ve Her şey için Sizlere mintarız ve iyi ki varsınız. ( Söyleşi Tek Kelimeyle HARİKA! ) YANITLA
1 yorumdan 1 tanesi gösteriliyor. 
Yorumunuzu ekleyin
Gönder

Yorumum onaylandığında e-posta ile bildir.

E-posta adresimle bültenlere abone olmak istiyorum

Haber gönderin Hemen haber gönderin

Sosyal Medyada Yapi.com.tr:

Abone Ol Yapı sektöründeki tüm gelişmelerden en önce siz haberdar olmak isterseniz e-bültenimize abone olun.
Bülten arşivine erişmek için tıklayın

REKLAM VERİN

Ajanda
TAMAMI » Bugünkü Etkinlikler BUGÜN:
Herhangi bir etkinlik mevcut değil!