* Özel mülk olur, kendi dağına çıkamazsın
Karadeniz'in bir diğer direniş noktası da siyanürle altın madenciliğine karşı seslerini duyurmaya çalışan Ordu'nun Fatsa ve Ünye ilçelerinin köyleri. İki ilçenin sınır bölgesinde Altıntepe Madencilik tarafından başlatılan altın arama çalışmaları, Ordu'nun 2012'de Büyükşehir olmasıyla mahalle statüsü kazanan Yukarı Bahçeler, Aşağı Bahçeler, Tepeköy, Koçhisar, Çakmaklı, Yazlık, Kolice, Fartil, Şerefiye, Dumanlı, Hasanlı gibi birçok köyü etkileyecek. Köylüler, maden arama çalışmaları ilk başladığında bir kampanya düzenleyip, topladıkları imzaları dönemin belediye başkanına sunmuşlar; ancak bir sonuç elde edememişler. Ordu Doğa ve Yaşam Alanları Koruma Platformu Üyesi Gül Ersan, sonrasında sürecin nasıl geliştiğini şöyle özetliyor:
"Altın madeni konusu 2 yıl önce kulağımıza geldi. Ne yapalım derken, Fatsa Derelerin Kardeşliği Platformu’yla birlikte bir panel düzenlemeye karar verdik. Doğal olarak köylerden çok fazla katılım olmadı. Sonradan, madene karşı bir ÇED iptal davası açıldığını öğrendik. Fakat zaten bir ÇED raporu olmadığı için mahkeme, olmayan bir şeyin iptali de olmaz diyerek davayı reddetmişti. Madencilik, yoğun su kullanımı gerektiriyor; şirket, yer altı su kaynaklarını depolamaya başlayınca, köylüler susuz kaldı. Maden sahasının yarattığı tahribat da görünür olmaya başlayınca, köylüler ne yapılabileceği konusunda bizi aradılar. Bolaman’da Atilla HES projesini durduran Demirciler Köyü Doğayı Koruma Platformu, Fatsa Derelerin Kardeşliği Platformu ve Fatsa Avcılar ve Atıcılar Derneği olarak, köylülerin mücadelesine destek vermek için bir araya geldik".
Ersan, ancak bu kez destek konusunda farklı bir yöntem izlemeye karar verdiklerini anlatıyor. "Şimdiye kadar, mesela HES’ler konusunda, köylülere gittiğimiz zaman hep bizim dürtüklememiz gerekiyordu. Bu sefer köylüler karar verecek, biz destekçi, hukuki anlamda yol gösterici olacağız dedik" diyen Ersan, bunun işe yaradığını da söylüyor. Elbette bunda özellikle büyük kentlerde yaşayan, kentsel dönüşüm projeleriyle boğuşan ve yazlarını geçirmek için geri dönen köylülerin de payı büyük. Hatta, köylerden birinin İstanbul'da bir derneği var ve üyeleri mücadeleye destek verebilmek için burada neler yapılabileceği üzerine kafa yoruyor. Ersan, sonuçta birkaç ay gibi kısa bir sürede organize olunup, imza kampanyası düzenlenmesini, yürüyüş organize edilmesini ve hukuki sürecin başlatılması yönünde de adımların atılmasının kendileri için de bir moral olduğunu, motive edici olduğunu söylüyor:
"Ordu geneli için düşünülen 73 HES projesi var; HES projesi olmayan ırmağımız, deremiz yok. 25 civarında açılmış davamız var ve onları sürekli izlemek gerekiyor. Bu süreç bizi oldukça yıpratmıştı".
Ersan'a göre çok yıpratıcı ve direnç kırıcı olan bir diğer unsur da hukuki mücadelenin gittikçe daha pahalı bir yöntem haline gelmesi. Sürekli yükselen bilirkişi ücretleri örneğin, kimi zaman caydırıcı da olabiliyor. Buna örnek olarak da Kabadüz ilçesi Akgüney köyünde bir kurşun zenginleştirme işletmesinin Medet Irmağı yatağındaki havuzlarından birine karşı açtıkları ÇED iptal davasını gösteriyor ve şöyle devam ediyor:
"O zaman 5 bin 600 TL olan bilirkişi parasını toplayamadık. Eyvah, dava gitti diye düşünürken; mahkemeden, bilirkişi ücretinin hazine tarafından karşılanacağı ve kaybedenden tahsil edileceği yönünde bir karar çıktı. Bilirkişi de lehimize görüş bildirdi ve yürütme durdurularak ÇED de iptal edildi. Anayasa’nın 56. maddesine göre herkes sağlıklı bir çevrede yaşama hakkına sahiptir; devlet ve vatandaşlar da bunu sağlamakla görevlidir. Ama gelinen noktada devlet yok, vatandaşlar var; devlet sürekli zorluk çıkartıyor. Doğa benim malım değil, kimsenin değil, hepimizin. Devlet diyor ki, 'Gel kardeşim, sen burayı gaspet; istediğin kadar talan et'. Bize de ses çıkarmamamızı söylüyor; karşı çıkarsanız da şu kadar para ödersiniz diyor".
* Bölge köylüleri, bizim ziyaretimizden sonra iki büyük eylem düzenleyerek, altın madeni istemediklerini kararlı bir şekilde ortaya koydular. Kendi özel mülklerindeki yolları kapatarak, şantiyeye malzeme taşıyan kamyonların geçisişine izin vermeyen köylüler; maden sahasındaki eylemleriyle de yöneticilere, maden işletmecilerine seslendiler. Maden bölgesinde güvenlik önlemleri alan jandarmanın köylülere söylediği ise, özel mülkiyete karşı suç işledikleriydi. Eylemler, bu hafta sonu (28 Eylül Pazar, saat 14:00) İstanbul Beyoğlu'nda Galatasaray Meydanı'nda yapılacak basın açıklamasıyla devam edecek.
"Gözünde bir damla yaş olsa, su diye onu da alacaklar"
Hukukun, 'ücreti mukabil' bir hakka dönüşmesinin en can yakıcı örneklerinden biri Rize Andon Vadisi'nden Kazım Delal. Andon Deresi'nde yapımı planlanan HES projesinin durdurulması için açtığı davada ilk bilirkişi incelemesi için ineğini satan, ikincisi için de banka kredisi kullanmak zorunda kalan Kazım Delal; ya da başkalarının ona yakıştırdığı isimleriyle Kazım Dayı, Yurttaş Kazım. Yaptıklarını, "Su herkesin hakkıdır; ben 6 milyar insanın mücalesini veriyorum" sözleriyle özetleyen Delal, "Onun için herkesin mücadeleye ortak olmasını ve bundan sonra mücadelenin daha da sıkılaşmasını istiyorum. Bu adamlar milletin bir yudum suyunu da alacaklar. Gözünde bir yaş olsa diyor ki, 'Orda su var; onu da alacağım'; olay bu kadar hassas" diyor. Pek çoğumuzun bir problemle karşılaştığı zaman, 'ben tek başıma ne yapabilirim ki' umutsuzluğuyla en başından vazgeçtiğini anımsattığımız Delal, kendi ifadesiyle 'buradaki espriyi' şöyle özetliyor:
"Bir defa mücadelende haklı olacaksın; yetmez, kararlı olacaksın; o da yetmez, hiç geri adım atmayacaksın. Özgüvenini kaybetmeyeceksin. Çok önemli; eğer özgüvenini kaybedersen, mücadelede bir sıfır geridesin. Az kişi olup, karalı olursan güçlüsündür. Nereden başlayacağını iyi bileceksin; olayı yük edeceksin arkana. Mücadelenin 5 ayağı var; hakimler, avukatlar, vatandaşlar, üniversiteler ve basın. Basın, burada en önemli ayaklardan biri. Çünkü insanlara bunu aşılıyor; hem onları ayıltıyor, hem de bir kişinin veya beş kişinin nasıl mücale verdiğinin görülmesini sağlıyor".
|