Lütfen Tarayıcı Sürümünüzü Yükseltiniz.

Bugünün Türkiye'sini 2981 Sayılı İmar Islah Yasası Yarattı

Türkiye, oldukça yoğun bir yerel gündemle sandık başına gitmeye hazırlanıyor. Meslekte 53 yılı geride bırakan Hüseyin Kaptan ile nasıl kent planlaması yapamadığımızı ve İstanbul özelinde kentlerimizin geldiği noktayı konuştuk.

1 Bugünün Türkiye'sini 2981 Sayılı İmar Islah Yasası Yarattı

İstanbul'un sadece kendini planlamaya çalışması yeterli mi?

Büyükşehir yasası, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) il sınırlarına kadar plan yapma yetkisi veriyor. Ancak, olay böyle basit değil. Bence İBB’ nin İstanbul il sınırına kadar plan yapmasının, karar vermesinin büyük resme bakıldığında kifayeti yok. Çünkü, İstanbul’un ayrışmaz uzuvları il sınırları dışına taşıyor. Sanayisi, Tekirdağ, Çerkezköy, Çorlu, Lüleburgaz’da. Trakya’da İstanbul’un batı uzantısı olarak 9 bin hektar sanayi alanı var. Öbür tarafta ise Gebze’de 700 bin kişi organize sanayi bölgesinde çalışacak. İstanbul uzanıyor öyle, Kocaeli’ye kadar. Kocaeli planı 1973’te yarışmaya çıktığı zaman, öngörülen nüfus 1 milyondu; şimdi ise 5 milyon. Tekirdağ’ın nüfusu hala 150 – 200 bin civarında; ama esas Tekirdağ, Çorlu Çerkezköy ve daha öteye giden Lüleburgaz aksıdır. Orada 600 bin sanayi işgücü; ne demek bu? O 600 bin kişi, hizmet sektörünün desteği ile 1 milyon kişi olacak. Silivri’yle Tekirdağ, Çorlu arasında 4 milyon nüfus hesaplanıyor. Bir metropoliten alt bölge ama yönetiminin yarısı Tekirdağ’da, yarısı İstanbul’da olacak. Yani bir bedeni parçalıyorsun yönetirken.

Biz, İstanbul’u hep doğu batı aksında anlatıyorduk; Şimdi, üçüncü bir aks var artık; Yalova’da, Tuzla kapasitesinin neredeyse 1,5 misli bir gemi inşa sanayi bölgesi faaliyete başladı. Orada en az 100 bin kişi çalışacak. Bunlar hep İstanbul’un kolları bacakları; büyük resmi böyle görmeyen, İstanbul için bir elbise dikemez. Çok azgın bir şeyden bahsediyoruz. Bursa nüfusu 5 milyon olarak konuşuluyor, 5 milyon da Kocaeli; yani havzanın çevresinde 30 milyon nüfustan bahsediyoruz. Büyük bir enerji yığılması ve bu büyük enerjinin organizasyonunda çok ciddi örgütlenmelerin olması lazım.

Durum böyleyken, geriye dönüp baktığınızda İstanbul Metropolitan Planlama Merkezi’nin (İMP) misyonunu yerine getirdiğini düşünüyor musunuz?

İMP vazgeçilmez olarak tanımladığım örgütlemenin ergenlik devriydi, yasanın gereği olan stratejik planları ortaya koydu. Şeffaf bir süreçti. Planlamada geniş yelpazede katılımı sağladı. Yerel siyasetin oy birliği ile desteğini aldı ve onaylattı. Ekonomik, kültürel ve ekolojik sürdürülebilirlik olmak üzere, üç ana başlık altında elliye yakın öncelikli projeyi tartışma ortamına getirdi. Her sektörden 500 genç uzman deneyim kazandı. Pek çok akademik çalışmaya kaynak oldu.. Dünya’dan 60 üniversiteyle işbirliği yapıldı. Ben hiç pişman değilim; talebe gibi çalıştım, bir sürü çevre tanıdım. Burada sanıyorum ki bilim insanları kendilerini çok özgür ve muktedir hissettiler. Başkan bu ortamı hazırladı. Yüzlerce danışma kurulu toplandı ve hepsi de şeffaftı. Binlerce sayfa rapor hazırlandı. Bazı meslek odaları ile aramız pekiyi gitmedi. Tabi onlar da siyaset yapıyor, doğrudan doğruya iktidara muhalefet ettikleri için bizi de zaman zaman iktidarın bir unsuru, parçası gibi yorumladılar; onları da anlayışla karşılıyorum. Bürokrasi ile de iyi ilişkiler kuramadık; onu kabul ediyorum.

2009 yılıydı, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, “Türkiye ortak aklını arıyor” sloganı altında bir Kentleşme Şurası düzenledi. Doğrusu slogan beni gerçekten çok etkiledi: “Ortak aklı aramak”. Şuraya, politikacılar, sivil toplum örgütleri, akademisyenler, hukukçular, iki bakan katıldı. Reisi Cumhur açılışı onurlandırdı. Şura, hümanist ayrıntıda çocuk- kadın haklarından başlayarak, ülke- bölge planlama ölçeğine kadar neredeyse yaşama konu olan her alanı kapsıyordu. Türkiye’deki bilgi birikimine doğrusu hayranlık duydum. Planlama sürecinde merkezi yönetim organlarını ve yerel aktörleri- siyasi organları- sivil toplum örgütlerini bir çatı altında topluyor; parsel ölçeğinden makro kararlara kadar katılımcı bir karar sürecini öneriyordu. Orada ülkemizdeki planlama süreci tartışılırken herkesin hemfikir olduğu konu, mevcut durumdaki çok parçalı kurumsal yapının ve dağınık planlama yetkilerinin birlikte ele alınması, katılımcı, müzakereci bir planlama sürecinin gerekliliğiydi.

Tarif edilen model neredeyse İMP idi. İMP bu anlamda yönetiliyordu. Merkezi yönetimin bütün unsurlarının planlama sürecine katılımı talep edilmişti. Nitekim örnek olarak üçüncü havaalanının yeri, limanlar, alternatif şemalar bağlamında Sn. Ulaştırma Bakanı’nın katılımıyla ve Bakanlığın görüşü ile kesinleşmişti. Üçüncü havaalanı 4 milyon hedef nüfusla Silivri- Çorlu Metropoliten Alt Bölgesi’nin dinamosu olacaktı. Sn Bakan, Sn Topbaş ve benim de bulunduğum helikopter gezisinde kararlar gözden geçirilmişti.  Ama ne oldu? Bir gün televizyonda Sn Bakan’ın dünyanın en büyük havaalanın yerini sakladığını gördük. Bu nasıl bir politika? Üçüncü köprüyü, karayolunu da saklıyor, Amerika’dan İngilizcesi geliyor, oradan öğreniyorum. Belediye organları da oradan öğreniyor. Bunlar yanlış; bunu, 2009’da o şurada 500 kişinin oy birliğiyle aldığı kararlardan cesaret alarak söylüyorum. Şuranın kararlarını beş senedir ümitsizce bekliyoruz.

İMP’ye uzman olarak katılanlar, planlama sürecine destek veren, mesleklerinde bir ömür tüketmiş insanlardı; bizim kuşaktı. Orman olsun, toprak olsun; yeraltı coğrafyası, ulaşım, havayolları, denizyolları, lojistik sistemler, ekonomi, tarih, yaşam kalitesi olsun; kendi dalında uzman kişilerdi. İlk kez, böyle bir yapı için kürsülerinden çıktılar. Ne güzel değil mi? Hepimizin zaten maaşı vardı. Başkan (Kadir Topbaş), onlardan her hafta bir brifing alıyordu. Ama böyle bir sistemin çökmesi hüzün verici; ülkenin yeteri kadar donanımlı, bilgi sahibi insanları var ve halkın, hükümetin hizmetindedir.

Kamuoyunda böylesine endişe yaratan bu gibi projelere karşı sektör ne kadar duyarlı?

GYODER’in ‘Gayrimenkul Zirvesi’nde hiç Gezi tartışılmadı. Üç yıl önceki konferansın konusu: ekolojiydi; ‘Karadeniz ormanları’ diyen bir tek kişi olmadı. Ben planları anlatırken, mecburen dedim. Katılımcılar aydın, yetişkin insanlar, her türlü doğruyu biliyorlar; ama mezarlıktan geçerken ıslık çalıyorlar. Provakasyonun her konuda olabileceğini düşünerek ve bunu konumuz dışı bırakarak, Gezi olayları, bence yönetime en büyük yardımdı; yanlışları yapmasın diye en büyük uyarıydı. Bir tavır alıyor halk, bundan memnun ol. Bunu inanarak söylüyorum. 1978 yılında üniversite olarak Tuzla, Darıca, Soğanlığı planlarken halkın ilgisizliğinden şikayetçi idik. Toplumu planlama sürecine katmak için, mahallelere davulcu çıkarmıştık. Sloganımız, “Plancılar geldi. Malına sahip çık”tı. Kadir Topbaş, “Bundan sonra her şeyi halka soracağız” dedi; bundan güzel söylem var mı? Bazıları referandumdan bahsetti. Büyük bir aşama değil mi?

Ama Kadir Topbaş daha sonra verdiği bir demeçte ise “Her şey de halka sorulmaz” dedi…

Demez o; on senelik düşüncelerini biliyorum. Halka sormak, sorduktan sonra karar vermek meclisin hakkıdır. Kamu malı olan bir gayrimenkule halkın tavır koyması kadar normal bir şey yoktur. Bu, yöneticilere muhteşem bir destek, manevi bir güç verir. Taksim Meydanı gibi Türkiye’nin Champs- Élysées’i olarak nitelendirilebilecek bir yere, “Ben yaptım, oldu” tavrı olmaz. Gayrimenkul üzerine iş yapıyorsan ve iddialıysan, “kamu yararı”nı toplumda tartışacaksın. Çünkü hepiniz zeki ve okumuş insanlarsınız; toplumun en elit kimselerisiniz. Böyle hiç kimseyi konuşturmadan karar veremezsiniz; tartışıp, aksine de karar verebilirsiniz. Bu bir gayrimenkul işidir ve kamuya aittir. Üç yıl önceki toplantıda da hiç kuzey yerleşmeleri üzerine konuşmadılar. Ben onlara şunu sormak isterdim; “Hayalleriniz mi var? Serdar İnan gibi ormanlara şehirler mi yapmak istiyorsunuz? Bunu aranızda tartıştınız mı? Bir karar alın oraya gidip, gitmemekte”. Şurada alenen deyin ki, “Biz bu kuzey ormanlarına şehir kuracağız”; çünkü o şehirleri eninde sonunda bu sektör yapacak. Devletin yapacak hali yok ya… Çok çok TOKİ yüksek fiyatla satar, ama eninde sonunda yine onlar yapar. Bir dahakinde bu suali soracağım onlara.

TÜMÜNÜ GÖSTERSONRAKİ SAYFA HABERİN DEVAMI:   1  |   2  |   3  |   4
http://www.yapi.com.tr/haberler/bugunun-turkiyesini-2981-sayili-imar-islah-yasasi-yaratti_116417.html

Read Comment Section
1 Yorum Yorum Yaz
  • 2981 sayılı yasa belediyelere yapılan gecekondulara bağlı kalmadan imar planı yapma yetkisi vermektedir. Maalesef popülist hareketlerle belediyeler yapılan gecekondulara zarar vermeden bozuk yapılaşmayı esas alan imar planlarını onayladılar. O dönemde bu hareket gecekondu sahiplerinin ve belediyelerin yararına göründü. Ancak, zaman içerisinde bunun doğru olmadığı, keyfi yapılan gecekonduların bozuk kent dokusunu oluşturduğu yeni semtler inşa edilince ortaya çıktı. Bu nedenle yanlışlığın yasada değil yasayı gerektiği gibi uygulamayan belediyelerde aramak gerekir. YANITLA
1 yorumdan 1 tanesi gösteriliyor. 
Yorumunuzu ekleyin
Gönder

Yorumum onaylandığında e-posta ile bildir.

E-posta adresimle bültenlere abone olmak istiyorum

Haber gönderin Hemen haber gönderin

Sosyal Medyada Yapi.com.tr:

Abone Ol Yapı sektöründeki tüm gelişmelerden en önce siz haberdar olmak isterseniz e-bültenimize abone olun.
Bülten arşivine erişmek için tıklayın

REKLAM VERİN

Ajanda
TAMAMI » Bugünkü Etkinlikler BUGÜN:
Herhangi bir etkinlik mevcut değil!