Van Depremi sonrasında Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde, Dr. Ali Rıza Parsa’nın yürütücülüğünde gerçekleştirilen atölye çalışması kapsamında yer alan Simgenur Soyak ve Ekin Gamze Yöney Van kırsalına odaklandıkları ve bir model önerisi oluşturdukları çalışmayı yapi.com.tr ile paylaştılar.
Simgenur Soyak ile Ekin Gamze Yöney, atölye çalışmasının tamamlanmasına rağmen sürecin içinde yer almaya devam ettiklerini ve etmeyi planladıklarını vurguladı.
Öncelikle Van ile ilgili çalışmanız nasıl başladı ve sürece nasıl dahil oldunuz?
Soyak: Öncelikle bu çalışma, YTÜ’de Hasarlı Yapılar dersi kapsamında Ali Hoca’mız tarafından yürütülen bir atölye çalışması olarak başladı. Ben dersi almıyordum ama Van üzerine çalışılacağını duyunca gönüllü olarak katılmak istedim. Çünkü çalışma konusu ve depremde zarar gören insanlara yardımcı olma fikri çalışma içinde olma isteğimi tetikledi. Daha sonra atölyeye katılabilmek için hocamla görüştüm ve sürece dahil oldum.
Atölye çalışması, birçok sorunu saptama ve bu sorunlara çözüm üretme konusunda yeni bir bakış açısı kazanmamı sağladı. İlk olarak bir afetin yaşam üzerindeki etkisini, sürecin yakın takibini ve bu konuda neler yapılabileceğini deneyimledim. Atölye çalışmamız; bölgenin ve ilin analizlerini, pilot bölge seçimini ve bu pilot bölgelerde yapılan anket çalışmalarını kapsadı.
Yöney: Ben, Hasarlı Yapıların İyileştirilmesi dersini geçtiğimiz dönem almıştım. Van Depremi gerçekleştikten sonra ilk dersimizde çok ani bir şekilde Van üzerine çalışmaya başladık. Bu beni hem korkuttu hem de çok heyecanlandırdı. Ali Hoca derse girip, “Van’da bir deprem oldu ve biz de bu konuda bir şeyler yapmalıyız”, diyerek bize öneriyi getirdiği anda çok güzel bir atölye çalışması olmaya başladı aslında... Alışageldiğimiz atölye çalışmaları gibi değil. Bir sınıf olarak böyle bir atölye çalışmasına dâhil olmak ve böyle bir konuda çalışmak tabii ki beni de çok heyecanlandırdı.
Benim daha önceden kısa film çekimi, montajı konusunda bir tecrübem olmuştu ve bu nedenle Belgesel Grubu’na dahil oldum. Bu çalışma, sayesinde montaj ve başka birinin çekimleri ile bir senaryo oluşturmak konusunda bana çok şey kattı ve yeni bir bakış açısı kazandırdı. Üç arkadaş birlikte Ali Hoca’nın desteğiyle 25 dakikalık bir kısa film hazırladık.
Atölye çalışması kapsamında kaç grup yer aldı ve hangi konular üzerine çalışıldı?
Yöney: Toplamda on grubumuz vardı.1- Van’ın İklimi, Tarihi ve Coğrafi Özelliklerini Araştıran Grup, 2- Sosyal Anket Çalışmasını Gerçekleştiren Grup, 3- Yapısal hasar ve Teknik Analizleri Geliştiren Grup. Bununla birlikte sadece model önerisi ve proje üzere çalışan dört ayrı grup bulunuyordu. 8. Grup Sosyal merkezin tasarımı ile ilgili çalışırken 9. Grup, güçlendirme teknikleri üzerine çalıştı. 10. Grup da, Belgesel Grubu olarak çalıştı.
Belgesel Grubu’nun bir parçası olarak alandan toplanan veriler sizde toplandı. Bu anlamda belgesel çalışmasından ve neleri ön plana çıkarmaya çalıştığınızdan söz edebilirsin.
Yöney: Öncelikle belgeseli üç arkadaşımla birlikte hazırladık. Araştırma Grubu Ali Hoca ile birlikte Van’a gidip geldikten sonra, alana dair video kayıtlarını ve fotoğraflarını bize teslim ettiler. Bu malzemeler Belgesel Grubu’nda toplandı. Daha sonra Ali Hoca ve grup arkadaşlarımla bir toplantı yaparak nasıl bir yol izleyeceğimizi konuştuk. Aynı anda dünya çapında meydana gelen depremler ile ilgili oluşturulan kısa filmleri ve belgeselleri izlemeye başladık. Bu anlamda örnek teşkil edebilecek verileri değerlendirdik. İlerleyen süreçte oluşturacağımız belgesel ile ilgili çocuklardan çekilen görüntülere öncelik vermeye karar verdik. Aslında belgeseli bölümlere ayırdık diyebiliriz; bir bölümü atölye çalışmasında ne yaptığımızdan, nasıl yaptığımızdan; bir kısmı Ruhi Kafesçioğlu ve ilgili kurum yöneticileri ile gerçekleştirilen söyleşiden ve bir kısmı da çocuklar ile gerçekleştirilen görüşme ve fotoğraflardan oluştu.
Parsa: Hazırladığımız belgesel bütün çalışma sürecini anlatıyor ama bununla birlikte; Van’ın geçmişini, gelişimini, depremin etkilerini, depremden oluşan hasarları, hasarların verileri üzerine yaptığımız araştırmaları ve pilot bölgenin insanıyla yapılan görüşmeleri de kapsıyor. Atölye çalışmamızda orada yaşayan insanların isteklerini dikkate almaya karar verdik. Çalışmanın gelişmesinde çocukların da çok önemli olduğunu gördük. Çünkü Türkiye’nin geleceği onlar... O bölgede afet konusunda ne kadar çok bilinçli çocuk varsa, gelecek bizim için o kadar aydınlık olacak diye düşündük. Dolayısıyla çocuklarla birlikte neler yapabiliriz diye düşünerek onlara yöneldik. Tabii ki, bölge yaptığımız çekimler birçok konuyu içeriyordu. İstanbul’a dönünce kurgusunu beraber oluşturduktan sonra çalışmayı Belgesel Grubu gerçekleştirdi.
Biraz önce hazırladığınız belgesel kapsamında daha çok çocuklara odaklandığınızdan bahsettiniz. Bunun temel nedeni ne oldu?
Yöney: Tüm yaş gruplarıyla görüşüldü aslında ama bir şekilde çocuklarla iletişim kurulması çok daha kolay oldu. Çünkü onlar hep sokaktaydı ve bu anlamda çocuklara ulaşmak daha kolaydı. Elbette çocuklarla daha çok görüşmemizin duygusal bir boyutu da var, bizim için daha değerliler… Gelecek onların elinde, onların öğrenmesi önemli.
Bununla birlikte çok doğal bir süreci anlatmaya çalıştık ve bu anlamda çocuklar ile çalışmak çok anlamlıydı. Çünkü çocuklardan alınan cevaplar daha samimi oluyor ve aslında o cevaplar, sorunun ve çözümün ne olduğunu anlatıyor. Bizim amacımızda bu oldu; o samimiyetten yola çıkarak sorunlara çözüm bulmayı hedefledik.
Peki, teknik analizler sonucunda ne gibi bulgular elde ettiniz? Buna bağlı olarak güçlendirmeye yönelik ne gibi öneriler geliştirdiniz?
Soyak: İlk başlarda atölyenin asistanlığını yapıyordum. Analiz çalışmaları ilerledikten sonra, orta hasarlı yapıların da mevcut olduğunu gördük ve bu yapılar için neler yapabileceğimizi düşünmeye başladık. Bu kapsamda depremde yıkılmayan evlerin güçlendirilmesine yönelik bir proje tasarladık. Kısacası güçlendirme ile orta hasarlı evleri kurtarabiliyorduk. Yapılan bu çalışma da ‘Güçlendirme Grubu’ olarak ayrı bir grup oluşturdu. Bende bu grupta yer alarak çalışmanın bu kısmını tamamladım.
Van’la ilgili yaptığımız toplantılarda, görsellerde benim dikkatimi en çok çeken konu; Van kırsalında yaşayan halkın kendi evlerini inşa ediyor olmasıydı… İnşa ettikleri kerpiç sandıkları evler yaşanan sallantılarda yıkıldığı için kerpiç evi sevmediklerini ve yapılmaması gerektiğini söylüyorlardı. Aslında kerpiç ev yapımında yanlış malzemeler kullandıkları ve uygulama anlamında yanlışlık yaptıklarının farkında değiller, bu sebeple kerpiç evi istemediklerini ve farklı yapım tekniklerine yönelmeleri gerektiğini söylüyorlardı. Sürekli yanlış olanı deneyimledikleri için ve doğru olanla hiç karşılaşmadıkları ya da öğrenmedikleri için yaptıklarının doğru olduğunu savunabiliyorlar. Biz de bu atölye çalışması kapsamında kerpiç, taş ve Alker evlerin nasıl inşa edileceğini, baştan sonuna kadar neyi, ne zaman ve nasıl kullanıp uygulayacaklarını gösteren afişler tasarladık. En sonunda da, Ali hoca denetiminde Ekin ile beraber bir model önerisi oluşturduk ve bu modelin aşamalarını anlatan bir video hazırladık. Atölyedeki diğer çalışmalarla beraber bunun da oldukça faydalı olabilecek bir çalışma olduğunu düşünüyorum.
Van kırsalında çocuklara “deprem nedir?” diye sorduğunuzda bir takım farklı cevaplarla karşılaştık: “Allah’ın işi”, “Sallantı”, “Kardeşimi aldı” gibi... Daha çok depremin onlarda bıraktığı izleri gösteren cevaplar aldık. Büyük bir ihtimalle ebeveynleri de tam anlamıyla ne olduğunu açıklayamıyor. Deprem bölgesinde yaşayan insanların afetlerle baş edebilme konusunda bilgilerinin olmayışı bir dezavantaj oluşturuyor. Çocuklar da büyürken ebeveynlerini örnek alıyorlar. Yaptığımız çalışmalar, oradaki bilinci tetikleyeceğinden daha bilinçli bir nesil oluşmasının temelini atıyor. Bu bağlamda deprem konusunda bir bilinçlendirme sağlanabilir ve o bölgelerde yaşayan insanlar için daha rahat, daha konforlu bir yaşam tasarımına öncülük edilebilir.
Parsa: Tabii ki, kırsal Türkiye’nin en büyük problemlerinden biri… Çünkü kırsal zaman içerisinde Türkiye için çözüm gerektiren bir konu haline geldi. Göçle birlikte kentler yoğunlaşmaya başladı ve devamında kırsal unutuldu. Gün geçtikçe kırsal fakirleşiyor ve bu problem büyüyor. Bu arada oluşan herhangi bir afetin, sadece deprem değil diğer afetlerin de, etkisi kırsal yerleşmelerde çok büyük oluyor.
Biraz önce Simge söyledi; orada insanlar evlerini kendileri yapıyor. Peki, biz güçlendirmeyi neye göre yapacağız? Van kırsalının gerçekleri çerçevesinde bir güçlendirme projesinin oluşması gerektiğini düşündüm. Bu nedenle önerilecek güçlendirme yöntemi, köylünün yapabileceği bir uygulama olmalıydı. Bu gerçekten yola çıkarak çok önemli bir güçlendirme yöntemi geliştirdik. Önerilen güçlendirme yöntemi, aslında depremden sonra köylünün kullandığı basit bir yöntemden yola çıkarak geliştirildi. Güçlendirme önerisi sergimizin de en çok dikkat çeken bölümlerinden biri oldu. Bu anlamda nasıl bir güçlendirme tekniği önerdiniz?
Soyak: Ahşap malzeme kullanarak yaptığımız bir güçlendirme sistemiydi. Köşe destekleriyle binanın çevresini farklı yüksekliklerde sararak yapının güçlenmesini sağlıyoruz. Açıkçası bu yöntemle hasarlı olan binalar için yeni bir temellendirme yapıyoruz. Böylece içerisindeki yaşamın devamına olanak sağlıyoruz.
Size gördüğüm bir fotoğraf karesinden bahsedeyim; orada yaşayan insanlarda güçlendirme sorununu kendi çabalarıyla şöyle çözmüşler; bir duvarın yıkılmasını engellemek için ağacın gövdesini yerden destek alarak duvara dayamışlar ve bu o duvarın yıkılmasını engelliyor.
Soyak: Öncelikle şunu söyleyeyim, atölyede üretilen dört farklı proje vardı ama dört projeden biri ya da ikisi seçildi gibi bir durum olmadı. Hepsinin aynı paydada anlatımı adına; temelden çatıya kadar tüm aşamalar, çok detaylı bir şekilde işlenerek bir model olarak sunuldu. Sonuçta yapısal olarak depreme dayanıklı bir yapının nasıl olabileceğini göstermek adına mekandan bağımsız olarak sadece Van kırsalı ve özellikle Doğu Anadolu kırsalı için tasarlanan bir model oluşturuldu.
Model önerisinden çok bir rehber diyebilir miyiz?
Soyak: Kesinlikle. Özellikle kırsalda yaşayan ve yapı inşa eden insanların faydalanmasını sağlayacak, ayrıca mimarlık öğrencileri, teknik liselerde okuyan öğrenciler için yarar sağlayacak oldukça önemli bir çalışma. Görselin eğitimde daha önemli bir yere sahip olduğu açık. Biz de bu modeli anlatan ayrıca bir video da oluşturduk. Bu videonun da mesleki eğitim anlamında önem taşıdığını düşünüyorum.
Atölye çalışmasını tamamladıktan sonra Van üzerine çalışmalarınız devam etti mi? Devam ettiği sürece bu çalışmanın içinde olmayı tercih eder misin?
Yöney: Evet, Haiti ile ilgili yapılmış bir çalışma vardı. Bunun bir benzerini Van’a taşıdık. Haiti’de insanlara çok basit bir şekilde bir bina nasıl yapılır, neler doğrudur neler yanlıştır üzerine bir poster çalışması gerçekleştirilmiş biz bu posterleri Van için uygun hale getirdik ve bir takım düzenlemeler yaparak Van’a gönderdik.
Soyak: Kesinlikle devam etmek isterim, bu çalışmayı gerçekten çok önemsiyorum. İlerde temellerini attığımız bu çalışmanın her kırsalda gerçekleştirildiğini görmek, temellerimizin bir yapıya dönüşmeye başladığını gösterir ki bu bizi çok mutlu edecektir. Ali Hoca’mızın da bahsettiği gibi bu yılki atölyede toprak kökenli yapı malzemelerinde oluşan binalar üzerinde araştırma yapacak. Daha sonra belki başka bir sorun üzerine gidilecek. Kısacası ekip çalışması sürdükçe çözüm bulanamayacak sorun yok gibi görünüyor.
Parsa: Bu anlamda YTÜ ile de görüştüğümüzü söyleyebilirim. Bu atölye, YTÜ için de kurumsallaşmış bir çalışma grubu olarak görülüyor. Ben okul yönetimiyle konuşmaya devam ediyorum, umarım atölyenin bir yeri olacak ve araştırmalarımıza o mekanda devam edeceğiz. Bu anlamda deprem ile ilişkili olarak malzeme konusuna, özellikle geleneksel malzemenin sürdürülebilirliğine, sürdürülebilir ve konforlu yapıların tasarlanması üzerine çalışıyor olacağız. Bu konuyu sürekli gündemde tutacağız.
Son olarak; bu çalışma sizin mesleki hayatınız için ne ifade ediyor? Hem toplumsal hem de teknik olarak nasıl iz bıraktı?
Soyak: Açıkçası, mesleğimiz farklı yaşamlar için tasarladığımız mekanları da içine alıyor ve ben de, bu bağlamda atölye çalışması boyunca sosyal yaşama farklı bir bakış açısıyla bakabilmeyi öğrendim. 30 kişilik bir grup olarak bir çalışmanın nasıl organize edilebileceğini gördüm.
Bununla birlikte taş, kerpiç ve Alker evin, teknik çizimleri, malzemeleri ve uygulamasındaki dikkat edilecek hususlar hakkında deneyim sahibi oldum. Bu atölye çalışmasının mesleki yaşantıma büyük katkı sağladığını düşünüyorum. Çünkü zamanımızdaki mimarlık eğitimi gereğince, maalesef meslek hayatına bir takım eksikliklerle başlıyoruz. Eğitimde de bu açıkların öğrenciler tarafından kapatılması bekleniyor. Bu açıkların doğru kapatılıp kapatılmadığı da tartışılabilecek konulardan. Açıkçası atölyenin bu konuda da bizlere rehber olabilecek nitelikte olduğunu düşünüyorum ve uygulama adına bilmediğim birçok detayı da bu atölyede gördüm ve öğrendim. Bu çalışmayla, kentte sürekli konuşulan ve tartışılan dönüşüm sorunlarına farklı bir bakış açısıyla bakılabileceğinin farkına vardım. Çalışmaya kırsalda başlamamız, insanları kırsaldan kentlere göç etmelerine sebep olan sorunların çözülmesine ve belki de bu çözümlerle kentlerdeki sürekli artan nüfus yoğunluğunun normal rakamlara düşmesine sebep olacaktır.
Yöney: Aslında grup çalışması bağlamında değerlendirecek olursam her atölye çalışmasında yeni şeyler kazandığımı söyleyebilirim. Kişisel gelişimim açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bununla birlikte Simge’nin de dediği gibi, öğrenciliğimizin ilk yıllarında bize teknik şeyleri öğretirler fakat çok üstüne düşmezler, bizim araştırmamızı ve öğrenmemizi isterler. Bu çalışma da aslında biraz tersi oldu. Çoğumuz 3. ve 4. sınıf öğrencisi olduğumuz halde, bilmemiz gereken bazı temel şeyleri bilmiyorduk. Ali Hoca’nın bir detayı on, on beş kez çizdiğini biliyorum. Bunu çizeceğiz, bunu yapacağız diye bir anlamda bizi yönlendirmiş oldu, aklımıza daha iyi kazındı diyebilirim.
Ayrıca daha çok şunu gördüm; hep sorgulayıp okumalar yapmakta olduğum bir konu var: ‘kentsel dönüşüm’. Neden bunu yapıyoruz, neden bu şekilde gerçekleştiriyoruz… Ama kırsal dönüşüm düşünmüyoruz. Kırdaki hayatı daha yaşanabilir hale getirip, kentteki insanları yeniden kırsala döndürmeyi düşünmüyoruz. Aslında biraz da bunu sorgulamama sebep oldu bu atölye. Çünkü Ali Hoca hep kırsal dönüşüm üzerinde duruyordu. Aslında bu yönden de çok büyük gelişim sağladı.
|