Rüzgârın, Almanya'nın karma enerji kaynaklarında önemli payı olması gerektiğini kimse inkâr etmiyor. Ama rüzgârın açık denizlerde değil de karada değerlendirilmesinin çok daha ucuza geleceğini ve Almanya'nın sürekli rüzgâr alan birçok bölgesine henüz el atılmadığını söyleyen uzmanlar çoğunlukta.
Tümüyle vazgeçmek zor
Açık denizlerdeki rüzgâr parklarının dezavantajı Almanya'nın coğrafi konumundan kaynaklanıyor. Denize kıyısı olan çoğu ülkede rüzgâr parkları açık denizlerde ama kıyıya yakın bölgelerde kuruluyor. Almanya'nın Kuzey Denizi kıyı şeridi oldukça sığ. Kıyıdan en az 30 ila 40 kilometre açıkta rüzgâr türbini kurmak zorunda olan tek ülke Almanya. Bu uzaklık nedeniyle maliyet katlanarak artıyor.
Ancak Almanya'nın açık deniz enerji tesislerinden tümüyle vazgeçemeyeceği ve var olan bütün yeşil enerji kaynaklarını değerlendirmek gerektiği de belirtiliyor. Açık deniz teknolojisi henüz emekleme çağında olduğu için fazla yatırım gerektiriyor. Teknoloji olgunlaştıktan sonra açık deniz tesislerinin yatırım ve üretim maliyeti düşecek.
Teknoloji öncüsü Almanya arkasına yaslanıp geleceğin teknolojisini görmezlikten gelme lüksüne de sahip değil. Dünya Rüzgâr Enerjisi Birliği'nden Steffan Gsaenger bu teknolojinin ihracat açısından son derece önemli olduğunu ve bütün dünyada açık deniz rüzgâr teknolojisi talebinin arttığı bir dönemde Almanya'nın bu piyasadan çekilemeyeceğini belirtiyor.
Tüketici Koruma Merkezleri Konfederasyonu da bu adımın son derece yanlış olacağı görüşünde. Niels Schnoor 5 gigavatlık kapasitenin enerji dönümü hedeflerine varmak için yeterli olacağını ve bunun da karadaki rüzgâr türbinleri ve güneş enerjisiyle sağlanabileceğini söylüyor: “Açık denizlerdeki bütün türbinlerden vazgeçilmeli diye bir iddiamız yok. Ama genişleme hızı düşürülmeli. 2020 yılına kadar açık denizlerde 14 milyar vatlık elektrik üretilmesi planlanıyor. Bunun yerine karadaki yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmemiz daha doğru olur.”
|