Ergene 700 Milyon TL’lik Kanal...
Türkiye'nin Pirinç Deposunu...
Meriç Nehri de Alarm Veriyor
Doğadan Değil 'Sosyal Baskı'dan...
Avrupa'nın En Büyük Longoz...
Türkiye Su Kıtlığı Sınırında
Ergene'ye 500 Milyon Liralık...
Ergene'de Önlemler İşe Yarıyor
Ergene Halkı Çevre Saldırısına Tepkili
Ergene Havzası'nı Kirleten...
Bir Nehrin Hikayesi: Ergene
40 Yıl Önce Nehirdi, Şimdi Zehir Oldu!
Trakya’nın yaşam kaynaklarından biri olan Ergene nehrinde yöre halkı 40 yıl önce balıkçılık yaparak geçimini sağlıyordu. Ancak aradan geçen zamanda uygulanan yanlış politikaların sonucu Ergene’den su yerine niteliği belirsiz bir sıvı akıyor.
Sol Gazetesi'nden Yusuf Yavuz'un haberine göre, Doğal Yaşamı Koruma Vakfı (DAYKO) Kırklareli Temsilcisi Göksal Çidem, Dünya Su Günü öncesinde yaptığı açıklamada, Ergene başta olmak üzere yitirilen su kaynaklarına dikkat çekerek, “kaybedilen doğal varlığın kutlaması nasıl yapılır anlamak mümkün değil” dedi.
Dünya su gününde Trakya'da isyan var DAYKO Vakfı Kırklareli Temsilcisi Göksal Çidem, 21 Mart’ta kutlanan Dünya Ormancılık Günü’nde ormanların sesinin, 22 Mart’ta kutlanan Dünya Su Günü öncesinde ise suların renginin değiştiğine dikkat çekerek, “Bununla ilgili birçok kutlama yapılacak ve mesaj yayınlanacak. Sayısı her geçen gün azalan orman ve sulak alanlar için kutlama olur mu? Kaybedilen doğal varlığın kutlaması nasıl yapılır anlamak mümkün değil” görüşünü dile getirdi. Dünyanın en büyük subasar ormanlarından olan Longozlar tehlikede Açıklamasında, Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından yapılan Milli Parklar Yönetmeliği’ndeki değişikliğe değinen Çidem, söz konusu değişiklikle milli parkların geleceğinin tehlikeye girdiğine dikkat çekerek, “milli parkların ‘kamu yararı’ adına yapılaşmaya açılması sadece bugünün değil geleceğin de yaşam hakkını yok edecektir. İğneada Longoz ormanlarını besleyen dereler üzerinde planlanan baraj yapıldığı takdirde, binlerce yılda oluşan Amazonlardan sonra dünyanın en büyük su basar ormanları ve gen koruma sahası yok olacaktır. Yarım asırdır uygulanan yanlış politikalarla ülke topraklarının sadece yüzde üçüne ülke nüfusunun göç ettirilerek yığılması, bölgede ki doğal varlıkları yok etmiştir” dedi. Ergene'de 40 yıl önce balıkçılık vardı, şimdi zehir akıyor Hatalı uygulamalar sonucu Avrupa’nın en verimli havzalarından biri olan Ergene Havzası’nın ekilemez ve tarım yapılamaz hale getirildiğine işaret eden Çidem, Ergene Nehrinden 283 kilometre boyunca niteliği belirsiz bir sıvı akarak yaşam alanlarını yok etmeye devam ettiğini söyledi. Ergene’de 40 yıl önce yaşam olduğunu ve balıkçılık yaparak geçimini sağlayanların bulunduğunu dile getiren Çidem, “sermayenin biraz daha fazla kazanması için, yeraltı sularımız yıllarca çekilip, kirletilip, dereler aracılığı ile Ergene’ye bırakıldı. Kamuya ait olan varlıklar, gelişmiş ülkelerin terk ettiği kirli sanayi bizlere aş iş diye geldi. Ergene’nin önce içindeki, sonra da çevresindeki yaşamlar yok oldu. 283 km zehir akan bir nehrin havzasında, tarım yapılamayınca, çiftçimiz kredi ekip, haciz biçer duruma gelmiştir. Girdiler yükselmiş, üretim düşmüş bunun sonucunda da ithal gıdalara bağımlı hale geldik” ifadelerini kullandı. ‘Ormanların doğal sesinin yerini dinamit sesleri aldı’ Orman varlığının azaldığına da dikkat çeken Çidem, açıklamasında şunları söyledi: “ormanlarda doğal seslerin yerini, ağır iş makineleri ve patlayan dinamitlerin sesi aldı. Yokolan yerler yapılaşmaya, vahşi madenciliğe teslim edildi. Kayseri ili kadar ormanımızın yok olması demek, soluduğumuz havanın azalması demektir. Pet şişelerden para ile içmeye başladığımız suyumuzdan sonra, hava azalınca da oksijen çadırlarına mı gireceğiz? Kaybettiğimiz ve kaybetmeye devam ettiğimiz doğal varlıklarımız için, su günü, orman günü kutlaması yaparak kendimizi kandırmayıp, aynaya bakma ve kendimizle yüzleşme zamanıdır. ‘Üç denizimiz var ama faydalanamıyoruz’ Trakya’nın 3 denizi, 3 dağı ve 3 ormanı var. Bir de tam ortasında akan Ergene’si var. Bugüne kadar, seçilerek toplum adına sorumluluk üstlenenlere sesleniyorum: Bir nehri, üç denizi ve üç ormanı olan yerde, ne ormandan, ne denizden ne de nehrinden faydalanamıyoruz. Denizde balık, ormanda ağaç azaldı. Yerel yönetimler için aday olanların ortak sloganı, ‘daha iyi yaşanabilir bir şehir’ Daha yaşanabilir şehir doğal varlıkların, varlığı ve korunmasıyla olur. Ne yazık ki, sloganla söylemle olmuyor. 50 yıldır olmamış. Yine olmaz. Daha yaşanabilir bir şehir için, bilim ve hukuka uygun, projelerin hayata geçirilmesiyle olacaktır. Ormanlarımız ve sularımız varlığımızın ve yaşamımızın temeli. Ormanların yapısı ve suların rengi değişince, hastalıklar ve buna bağlı olarak ölümler de değişti. Ahret yolculuğuna çıkan tabutların içinde yatanların, kanserden gidenlerin sayısı o kadar çok arttı ki, kanıksamaya başladık. Uzmanlar, bunun nedeni olarak Çernobil faciası ve GDO’lu ürünlerin yanında kimyasal zirai ilaçlar ve kirli sanayinin tüm doğal yaşam varlıklarımızı kirleterek yok etmesi sonucu olduğunu bilimsel çalışmalarla ortaya koydular.” |