3. köprü karşıtlarının temel itirazını, 1/100.000 ölçekli İstanbul
Çevre Düzeni Planı'nda Kuzey Marmara Otoyolu ve 3. köprünün bulunmaması
oluşturuyor.
İstanbullular 33 yıl sonra kavuştukları meydanlarında 1 Mayıs’ı kutlarken,
aynı gün İstanbul’un finans kenti haline getirilişinin genelgesinin Resmi
Gazete’de yayınlandığından haberleri yoktu. İki gün önce de kentlerini ve
geleceklerini etkileyecek 3. köprü kararını hükümet adına Ulaştırma Bakanı
Binali Yıldırım, düzenlediği basın toplantısıyla açıkladı.
Tekirdağ’dan Sakarya’ya uzanan Kuzey Marmara Otoyol Projesi, İstanbul
Boğazını Garipçe-Poyrazköy arasına yapılacak 3. köprü ile bağlıyor.
Muhalefetteyken karşı çıkılıp iktidara gelindiğinde tasarlanan 3. köprünün bilim
insanları, meslek odaları, uzmanlar tarafından defalarca ulaşım sorununu
çözmeyeceği, şehircilik esaslarına aykırı olduğu bilimsel raporlarla
anlatılmasına rağmen projede ısrar ediliyor.
3. köprü karşıtlarının planlama süreçleri açısından temel itirazlarını
1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planında, Kuzey Marmara Otoyolu Projesi
ve 3. köprünün bulunmaması oluşturuyor. Ayrıca proje, 2960 sayılı Boğaziçi
Kanununa, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanuna, 3621 sayılı
Kıyı Kanuna da aykırılıklar içeriyor. Projenin esasına dair itirazlar hem mevcut
kanunlarla hem de planlarla temellendirilirken karar sürecine dair, kararın
nasıl bir hukuksal altyapıya dayandığı, hangi planlama kararına göre
geliştirildiği soruları da gündeme geliyor.
Bakan’ın yaptığı açıklamaya göre projenin geçtiği il belediyeleri,
meclislerinde görüşerek, mevcut imar planlarında gerekli tadilatları yapacaklar
ve Kuzey Marmara Otoyolunu imar planlarına işleyecekler. Bakanlığa, birden fazla
ili ilgilendiren projelerde re’sen belediyelere plan tadilatını yaptırma
yetkisini İmar Kanunu’nun 9. maddesi veriyor. Lakin bakanlığın bu yetkinin
kullanımında doğru karar verip vermediğini, şehircilik biliminin hangi
esaslarına göre hareket ettiğini nasıl ölçeceğiz? Tabii üst ölçekli olan ülke ve
bölge planlarına bakarak. Ülke planı yerine geçecek olan 9. Kalkınma Planında
Kuzey Marmara Otoyolu projesine dair bir karar bulunmuyorsa da bölgesel
kalkınmada yerindelik ilkesinin uygulanması gerektiği, kararlarda katılımcılığın
esas alınması gerektiği vurgulanıyor. Marmara Bölge Planında, ne tür kararlar
var? Böyle bir plan yok. Nedenini ise anlatalım.
Devlet Planlama Teşkilatı
Bölge Planlamanın ülkemizdeki tarihsel gelişimini Şehir Plancıları Odası’nın
yayını olan Planlama dergisinin (2005/2) Cevat Geray ile yaptığı söyleşiden
aktaralım. Bölge planlaması, bölgelerarası farklılıklarını, ekonomik, kültürel,
sosyal farklarını giderecek uygulamalara gereksinim olduğu teziyle ortaya
çıkıyor. 1956 tarihli 6785 sayılı İmar Yasası ile bölge planı yapımı İmar ve
İskân Bakanlığı’na veriliyor. 1958’de bakanlık bünyesinde başta Prof. Dr. İlhan
Tekeli olmak üzere birçok hocamızın, uzmanın görev yaptığı bölge planlama birimi
oluşturuluyor. Ardından 1961’de Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) kuruluyor.
DPT’ye de ekonomik anlamda bölge planlarının hazırlanması görevi veriliyor.
Bölge planlama birimi ile DPT, birlikte çalışmalara başlıyor. İlk olarak Tuğrul
Akçura yönetimindeki Doğu Marmara Bölge Planı, 1961’de tamamlanıyor lakin onaya
hazır olan plan resmileşemiyor. Bölge planlamasına karşı “bölgecilik” yapılması
riski nedeniyle karşı görüş oluşuyor. Dönemin DPT Müsteşarı Memduh Aytür, “bölge
çapında planlama olmaz, il çapında olur. Türkiye üniter devlettir” diyerek bölge
planlaması çalışmasını sona erdiriyor ve Doğu Marmara Bölge Planı çöpe gidiyor.
1985’te Özal döneminde Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) ile DPT’ye tekrar bölge
planlama yapma yetkisi veriliyor ise de bölge planlaması yapılmıyor. Günümüzde
ise Avrupa Birliği uyum süreci kapsamında istatistiki bölgeler olan NUTS’lar
(İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflandırılması) ve kalkınma ajansları kuruluyor
ise de bölge planlamasının yerini tutmuyor.
Başa dönersek ortada bir Marmara Bölge Planı yok. Kanunlarda adı geçen ama
kendisi olmayan bölge planlamasını yapacak bir bölge yönetimi de bulunmuyor. DPT
ve kalkınma ajanslarının böylesi bir planlama çalışmasını yapacak bir örgütlenme
birimi de yok. Bölge planlamasının ve bölge yönetimlerinin oluşturulmasının
1960’lardan bugüne engellenmesinin nedeni de “bölücülük” yani Kürt sorunu olarak
gösteriliyor. Bölge yönetimlerinin kurulmasının Türkiye’nin üniter devlet
yapısını bozacağına dair köhnemiş bu görüş, kalkınmada öncelikli yerler ya da
kalkınma ajansları gibi yapılarla bütüncül planlama ve yönetim anlayışı yerine
parçacıl, projeci yaklaşımlara geçit vererek hukuksal ve kurumsal kargaşaya da
neden oluyor.
Parçacıl, projeci yaklaşım ise kentsel rantın oluşmasına, oluşan rantın
güçlüler lehinde dağılmasına neden oluyor. Projeden haberi olanın, siyasi
iradeye yakın duranın işine yarıyor. AKP hükümeti, kentsel rantın karşısında
adil, hakkaniyetli olsaydı Kuzey Marmara Otoyol Projesi gibi projeler yerine
Marmara Bölge Planını, kurumlararası yönetişim ilkesi ve en önemlisi halkın
karar süreçlerine tam olarak katılımıyla yapardı.
Ülke ve kent yönetimi arasındaki fiziksel gelişimi yönetecek bir bölgesel
yönetim ve planlama ihtiyacı her geçen gün ortaya çıkıyor. Tuzla’daki tersane
Yalova’ya taşınıyor, Haydarpaşa’daki tersane için yer hazırlanıyor.
İstanbul’daki sanayi çevre illere desantralize ediliyor, İstanbul finans kenti
ilan ediliyor. Kocaeli-Yalova arasına köprü tasarlanıyor. Yeni organize sanayi
bölgeleri kuruluyor. İşçi sınıfı güvencesiz çalıştırılıyor. Yağmur ormanlarını
ve su havzalarını kentsel gelişme tehdit ediyor. Tüm bunlar ya Bakanlar Kurulu
ya Başbakanlık genelgesi ya da bakanlık kararları ile yapılıyor. Sakarya,
Kocaeli, Bursa, İstanbul, Yalova, Tekirdağ gibi etkileşim bölgesinin bütününü
aynı vizyon ve hedefler açısından planlayıp yönetimlerarası eşgüdümü sağlayacak
bir bölge yönetimi gerekiyor. Marmara bölge yönetimi olarak adlandırılabilecek
bu yönetimin ise özgürlükçü ve demokratik olarak yerinden yönetim esasına
dayanması gerekiyor, böylelikle sorunlar karşısında doğru çözümler bulunabilir.
Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Yönetmeliği’nin ÇED raporu hazırlanması
gereken projeler listesinde otoyollar da var. ÇED Raporu olmadan projeyi hayata
geçiremez. Raporların hazırlanması öncesinde yönetmeliğin 9. maddesine göre
“Halkın Katılımı” toplantılarının düzenlenmesi gerekiyor. Bunun için de Kuzey
Marmara Otoyol Projesinin geçtiği mahallelerde, hükümetin örgütlemesi gerektiği
ÇED Halk Katılımı toplantılarına katılıp fikirlerimizi anlatma zamanı.
|