Sanayinin gözyaşları, sanayici intiharları Anadolu’dan nihayet görülmeye,
duyulmaya başlandı. Yakında diğer sanayi kentlerinden, Bursa’dan, Kocaeli’nden,
Kayseri, G.Antep, Tekirdağ’dan da benzer çığlıklar yükselmeye başlar.
AKP hükümeti, sanayici ve sanayi için hiçbir önleme sahip değil. Ne daralıp
duran ihracata, ne açılamayan iç pazara karşı yapacakları bir şey var… Üstüne
üstlük, bu dönemde bile, sanayiyi, düşük dolar kurunun coşturduğu ithalatın
altına attılar ve yıkıcı Asya ithalatından dayak yemesi, her yeni kepenk
kapanışının onlarca işçiyi işsiz bırakması da umurlarında değil.
***
Bu vurdumduymaz politikanın bir yüzü de, bankaların, finans sisteminin,
sanayinin yıkıntıları arasından müthiş kârlar sağlamasıdır. Ama, eğri oturup
doğru konuşalım, bankaların süper kâr etmeleri de yine bu iktidarın basiretsiz
politikalarının sonucudur. Yüzde 55-60’ı yabancıların elinde olan banka sistemi,
kendisini öyle bir kurgunun içinde buldu ki, kârlar adeta bacalarından boca
ediliyor. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerine göre,
2008’in ilk 8 ayında 10.4 milyar TL olan bankaların net kârları, bu yılın ilk 8
ayında 14.3 milyar TL’ye çıkmış. Yani, herkesin inim inim inlediği bu kriz
döneminde banka kârları yüzde 40 artmış!...
Küresel krizin Türkiye kıyılarını dövmeye başladığı Ekim 2008’den itibaren
özel sektöre krediler neredeyse donduruldu. Eylül 2008’de 307.4 milyar lira olan
toplam krediler, Ağustos 2009 sonunda 308 milyar lira düzeyinde kaldı. Bunun bir
diğer önemli nedeni ise hükümetin iç borçlanmayı arttırması oldu. Öyle ki,
ağustos sonunda ulaşılan toplam borç stoku 475 milyar TL gibi bir rekor düzeye
ulaştı. Bu borçların üçte ikisi iç borç. Bu kadar borca teslim olan hükümet
olunca bankalar da Hazine’nin finansörü haline geldi.
***
İşte bunun sonucudur ki, bütçe, tıpkı 1990’lardaki gibi yine faiz bütçesi
haline düştü. Daha bu yılın ilk 9 ayında bütçeden yapılan faiz harcamaları 45.5
milyar TL’ye ulaştı ve toplam bütçe harcamalarının yüzde 23’ünü götürdü. Bu yıl
63 milyar TL’yi bulacağı öngörülen bütçe açığı, 70 milyar TL’ye doğru seyrederse
kimse şaşırmasın. 2010’da da 50 milyar TL bütçe açığı öngörüsü var. Ama bu bile,
ekonominin yüzde 3.5 büyümesi senaryosu üstüne kurulmuş. Yani, ekonomi 2010’da
yüzde 3.5 büyür de, öngörülen vergiler tahsil edilir, harcamalar da hedef dışı
artmazsa, bütçe açığı da 50 milyar TL’de kalacak. Kimse, böyle bir senaryoya bel
bağlamasın. Unutmayın, bu yıl 63 milyar TL açık verecek bütçe için, yılın
başında bu hükümet 10 milyar TL açık öngörmüştü. Sapmaya bakar mısınız; 5 katın
üstünde…
Kaynak; Maliye Bakanlığı Muhasebat Genel Müdürlüğü veritabanı
Hükümeti, bankalara muhtaç kılacak bir diğer önemli kara delik sosyal
güvenlik açıkları. Bu yılın ilk 9 ayında, sosyal güvenlik açıkları için bütçeden
yapılan harcamalar, neredeyse faize ödenen kadar, yani 24 milyar TL’ye yakın.
Yıl sonunda bakalım 30 milyar TL de kalır mı? Kurum, iflas halinde, prim
toplayamıyor, prim borcu tahsil edemiyor, sağlık düzenini AKP iktidarı, birçok
şey gibi yüzüne gözüne bulaştırdı. Yakında, Sağlık Bakanlığı, SGK, özel
hastaneler, ilaç firmaları, eczanelerle öyle bir papaz olacaklar ki, her şey
arap saçına dönecek. Bütçenin yüzde 45’i faize ve SGK açığına gidince geriye ne
kalır ki? Bakın işte, onca öğrenci nüfusa yüzde 13 eğitim payı bile düşmüyor.
Sağlığın payı, polis-mahkeme bütçelerinin de altında. Cari transferlerden
tarıma, yoksullara, sosyal devlet gereği yapılması gereken harcama kalemlerine
düşenler azaldıkça azalacak.
Banka sisteminin tuzu kuru olunca, -cep telefoncularıyla birlikte- reklam
sektörü de iyi kötü ayakta kalıyor, yıkılmıyor. Reklam büzülmeyince medya da bir
şekilde idare ediyor. Bu zincirleme sırt kaşıma, ortaya üç maymunları çıkarıyor,
ama sonuçta mızrak çuvala sığmıyor işte, mızrağın sipsivri ucu çuvaldan
fırlıyor…
|