artışmalar eşliğinde Hollanda'dan Türkiye'ye doğru yola çıkan asbestli "Otapan" gemisi, çevre örgütleri, sivil toplum kuruluşları ve duyarlı medya sayesinde durduruldu. Bu bir zafer mi? Evet, ama tehlike bitmiş değil. Tehlikeli Gemi Sökümünü Önleme Girişim Grubu'nun Hollanda Çevre Bakanlığı'na açtığı dava da bunu gösteriyor. "Baştan kara" çevre politikaları uygulamadan kalkmadıkça Türkiye gelişmiş ülkelerin kimyasal çöplüğü olmaya aday görülecek... Yani daha alınacak çok yol, verilecek çok mücadele var!
Gemi söküm endüstrisi milyon dolarlık bir pazar. Dünyadaki en ölümcül endüstrilerden biri olan gemi söküm endüstrisi özellikle 80'li yıllardan sonra Avrupa ve Amerika'dan Hindistan, Çin, Pakistan, Bangladeş ve Türkiye'ye kaydı. Gemi sökümünün çevre ve sağlık standartlarının üst düzey güvenceye alındığı ülkelerde yapılması nerede ise imkânsız. O yüzden de iş gücünün ucuz, bilinçlenmemin ve örgütlenmenin zayıf olduğu ülkeler bu pazarın gözdeleri.
Aliağa da Türkiye'nin gemi söküm tesisi. Gemilerin deniz üstünde parçalanması sonucunda zehirli atıkların toprağa ve denize kanserojen madde tütsülemesi devam ediyor. İnsanlar üstünde 20- 30 yıllık sürelerde kendini gösteren bu zehir, yalnızca çalışanlar için değil, çevre halkı için de büyük bir tehlike. Biz de "Otapan" gemisi ile tekrar gündeme oturan ve çözüm bekleyen bu çevre sorununu, Gemi Mühendisleri Odası Genel Başkanı S.Sacit Demir, Limter-İş Sendikası Genel Başkanı Cem Dinç, Egeçep Dönem Sözcüsü Arif Ali Cangı ve İTÜ Çevre Mühendisliği Bölümü'nden Prof. Dr. İlhan Talınlı ile konuştuk.
S. Sacit Demir - Gemi Mühendisleri Odası Genel Başkanı
Asbest ile ilgili ciddi kaoslardan biri Kahraman Sadıkoğlu'nun getirdiği "Untied States" gemisi ile başladı. Basın ve çevre örgütleri insan sağlığına zararlı atık içeren bir geminin gelmesine ve Türkiye'de sökülmesine tepki gösterdi. Asbestli gemiler 1940'lı yıllarda yapılıp sefere çıktığında Amerikan basını "artık yanmayan gemiler" yapılıyor, "asbest artık gemilere girdi" ifadelerini kullanmıştı. Daha sonra tıp bunun insan sağlığına etkilerini ortaya çıkarınca işler değişti. Dünyadaki en lüks yolcu gemilerinde dahi o zamandan bu yana bu madde kullanılıyor. Bazıları dokuz-on katlı transatlantikler olan bu gemiler tersane zamanlarında lokal olarak asbestten arındırılıyor. Yani her tersane döneminde bazı asbestli panelleri çözülüyor ve onların yerine güncel paneller takılıyor, ama değişmeyen panellerde yolcular asbestli olarak ağırlanıyor.
Asbest kesilirken tozuyor, solunduğu zaman 20-25 yıllık bir süreçte kendini gösteren, ölümcül olan tozlar çıkıyor. Bunu da etkisiz hale getirecek teknolojiye sahibiz. Tüm dünya bu konuda çok dikkatli davranırken bizim, "bize bir şey olmaz" anlayışı ile işe yaklaşmamız doğru değil, ama romantik ve fanatik olmamak koşulu ile bu işler yapılabilir. Attığımız taş ürküttüğümüz kuşa değecek mi ? Bunu da düşünmek gerekli.
Cem Dinç - Disk / Limter-İş Sendikası Genel Başkanı
Bu süreç tamamen Hollanda hükümetince keyfi olarak başlatıldı. Hem "yasadışı trafik" kurallarını hem de uluslararası "Basel Anlaşması" hiçe sayıldı. Hollanda hükümetini bu kadar pervazsız kılan maddi etmen ise bu geminin Hollanda'da sökülmesi koşullarında 4-4.5 milyon Euro'ya karşılık, Türkiye'de 1.5 milyon dolara mal olmasıydı. Gemiyi öncelikle hiçbir ülkenin kabul etmediğini yinelemek gerekiyor. Daha önce Hindistan'a gönderilmek istenen ancak Hindistan kamuoyunun tepkisi üzerine Hollanda'ya dönmek zorunda kalan zehir yüklü gemi yedi yıldır Amsterdam limanındaydı. Hollanda, Almanya, Danimarka gibi Avrupa ülkelerinde asbest kullanımı yasak. Bu durum esasen işçilerin hem bilinç ve örgütlülük düzeyi hem de ülke kamuoyunun durumu ile yakından ilgili. Dolayısıyla zehir yüklü Otopan'ın, Amsterdam limanlarında bekletilmesi çevre ve insana verdiği zarardan dolayı, Hollanda kamuoyu ve çevre örgütlerinin tepkisine yol açmıştı.
Hollanda hükümeti kendi ülkesinde sökümü yasak olan gemiden bir an önce kurtulmanın çaresi olarak çevre ve insan sağlığını hiçe sayarak başka ülkelere ihraç ediyor. Ülkemize ihraç edilmesi ise tesadüf değil. İşçi sınıfının ve kamuoyunun bilinç ve örgütlülük düzeyinin düşük, işgücünün ucuz, çevre bilincinin zayıf olduğunu göz önünde tutarsak, buna ülkesini pazarlamakla övünen Başbakan'ı eklersek durum daha iyi anlaşılır. Geminin bekletildiği ve yolda geçirdiği sürede sökülebilir asbestin denize boşaltılıp, fazla asbest miktarının azaltılması da söz konusu. Brüt 60, net 10 ton asbest miktarını bir ton olarak açıklayanların para için her türlü çılgınlığa başvuracakları aşikâr. Fakat bunların hiçbirisi fazla asbest miktarının yasal düzeye çekilmesini mümkün kılmıyor. Çünkü asbest miktarının yasal düzeye çekilmesi gibi bir madde yok. Aksine Çevre Yasası'nın 13. maddesine göre "tehlikeli atıkların ithalatı yasak".
Arif Ali Cangı - Egeçep Dönem Sözcüsü
Ülkemizde oluşan duyarlı kamuoyu baskısı sayesinde önemli bir başarı elde ettik. Bundan sonra bu tür tehlikeli atıkların ülkemize getirilmesinde örnek gösterilecek. Türkiye'nin kontrolsüz bir çöplük olmadığını artık herkes görmeli. Gemi Sökümü Sanayicileri Derneği yöneticileri, Aliağa'daki söküm tesislerinin insan ve çevre sağlığı için risk oluşturmadığında ısrarlıydılar. "Otapan" olayında Hollanda'da gemiye talip olan ancak alamayan firmaların, kendi çıkarları için ortaya attıkları asılsız bir iddia olduğunu söylediler. Tek kaygıları sektörün yaşaması, ama çok sayıda aç insan olduğunu, buraların da kapatılması halinde, aç insanların çoğalacağını, suç oranının artacağını ileri sürdüler.
Aliağalılar gemi söküm sektörü ile ekonomik ilişkileri nedeniyle, bizim çalışmalarımıza uzak durdular. Önümüzdeki süreçte onların da çalışmalara katılacağını umut ediyoruz. Çünkü Aliağa'daki kirlenmeden en çok kendileri etkileniyor. Bir diğer sıkıntı, sektörde çalışan işçilerin örgütsüz olması, hatta kayıt dışı çalışmaları. Ülkemizin çöplük olmaktan kurtulması ise yaşam alanlarını koruyacak politikaların uygulanması ile olası. Yakın gelecekte savaşım; yaşam alanlarını korumakta kararlı olanlarla, daha fazla kâr hırsıyla kirletenlerin, yok edenlerin arasında yaşanacak.
Prof. Dr İlhan Talınlı- İstanbul Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü
"Otapan" gemisi bilimsel öncelikle hurda faaliyet sınıfına giriyor. İkitelli'de bir tıbbi cihazın sökümü ile kanser olan işçiyi hatırlarsınız, o da bir hurda idi. Bu ise dev bir hurda ve ne yazık ki bir tek bizim tersanelerimizde sökümü ve değerlendirilmesi yapılmak istendi. Çevre Bakanlığı bu geminin gelmesine izin verirken gemide bir ton asbest olduğu bildirildiği için onay vermiş. Bir geminin içinde bir ton asbest de olabilir 60 da olabilir. Peki asbest neyimize gerek? Asbest ölçümünün mümkün olmadığı, tüm dünyanın bu zehri yasakladığı bir ortamda tavrımız çok yanlış. Asbest fiberlerinin hiçbir filtrenin tutamayacağı kadar hızlı bir şekilde solunum yolu ile hedef organa yürüdüğü ve kanser yaptığı biliniyor. "Otapan" senaryosunu biraz daha geliştirirsek, dikkat asbeste çekilerek bu gemide başka bir atık olma ihtimali de var, asbest öne çıkarılırken başka tehlikeli atıklar da taşıyor olabilirdi. Biz niye kabul etmeye uğraşıyoruz, tüm dünyadaki gemi söküm tershanelerine kıran girdi de en iyi teknoloji biz de mi var? Yarın öbür gün nükleer atıklarını Boğazlar'dan Karadeniz'e ve Rusya'ya gönderen ülkeler, gemi söktürüyorum diye tüm zehirlerini bize gönderecek.
Zaten Türkiye son 10 yılda gelişmiş ülkelerin tehlikeli atıklarını depolayan bir çöplük haline geldi. Tuzla'da fabrikalarımızın varilleri bulundu "vay aman" ettik. Peki dışarıdan ithal edilen, yani para verilerek satın alınan varillerinin nerede olduklarını ortaya çıkarabildik mi? Hayır! Bir de söküm uzmanlardan bahsediliyor, yani tüm bu gelişmiş ülkelerde bu uzmanlar yok sadece bizde var! Dolayısıyla bu gemiyi tüm uzmanlıkları ile çözecekler ve asbesti zararsız hale getireceklerdi. Bu olay böyle sonuçlanmasaydı biz dünyaya "asbestli gemilerinizi alın gelin, biz sökelim, tüm zehirli gemiler bizim denizlerimizde batsın" diyor olacaktık.
Türkiye de zaten çevre politikaları yok. Gerçek çevre politikalarında korunma arınmadan daha ucuzdur. Bu konularda daha çok fazla emek harcamamız gerekiyor. Bu yüzden de gerçek çevre politikaları oluşturulması gerekli, ama hâlâ emperyalist ülkelerin yarattığı en büyük tehlike olan nükleer lobileri ülkeye sokmaya çalışıyorlar. Rüzgâr ve güneş enerjisi gibi yenilenebilir bir tek enerjiye rağbet etmeyip nükleer lobilerin ülkeye sokulmaya çalışıldığı bir ortamda "Otapan" gemisi gelmiş gelmemiş ne fark eder?
|