Sürdürülebilir Kentsel Dönüşümle...
ÇEDBİK’ten Yeşil Binalar Haftası...
“Yeşil Bina, İklim Değişikliğine...
“YeS-TR ile Yeşil Bina ve...
“Yeşil Binalar ve Yeşil Kentler Artık Bir Seçenek Değil, Zorunluluk”
Türkiye’nin ilk yeşil bina danışmanlık şirketi Altensis’in Kurucu Ortağı Dr. Emre Ilıcalı, “Yeşil binalar ve yeşil kentlerin artık bir seçenek değil, olmazsa olmaz bir zorunluluk olduğunu kabul etmeliyiz.” diyor…
Türkiye’de sürdürülebilirlik ve çevre dostu bina danışmanlığı alanında kurulan ilk şirket olan Altensis, 100’den fazla proje ile yeşil binalar ve değerlendirme sistemleri konusunda Türkiye’nin en tecrübeli firmalarından biri. Türkiye’deki yeşil bina sertifikası almış veya aday gayrimenkul projelerinin büyük çoğunluğunda danışmanlık hizmeti vermeye devam eden Altensis’in Kurucu Ortağı Dr. Emre Ilıcalı ile yeşil binaları, Altensis’i ve Türkiye’de yeşil binalara bakışı konuştuk… Genel bir soru ile başlayalım; “Yeşil Bina” nedir? Ekonomik, sosyal ve konfor açısından avantajları nelerdir? Geleceğimizi tehdit eden iklim değişikliğinin önüne geçmek ve sera gazı emisyonlarını azaltmak için yenilikçi çözümlerin geliştirilmesi, özellikle yapı endüstrisinde hayati önem teşkil ediyor. Enerji tüketiminin yaklaşık yüzde 40'ından sorumlu olan inşaat sektörü, insanlığın çevre üzerindeki etkisinin sınırlanması gerektiğini gösterirken, tasarımcı, mimar ve inşaatçıları enerji verimli, sürdürebilir bina uygulamalarına geçmeye zorluyor. Çevre dostu, yeşil bina gibi terminolojiler ile ifade ettiğimiz sürdürülebilirlik, çağdaş mimarinin önemli bir unsuru olurken, yeşil bina derecelendirme sistemlerinden olan LEED ve BREEAM gibi sertifikalar, sürdürülebilir mimariye rehberlik ediyor. Bu sertifikaların yönetmeliği, yapı malzemelerinin seçimi, inşaat süreci planlaması ve ısıtma, soğutma, sıhhi tesisat ve havalandırma gibi sistemlerin tasarımı ve uygulaması ile yapılı çevrenin doğal peyzaja entegrasyonunu kapsar. Yeşil bina; çevre üzerinde olumsuz etkisi az olan ve bakım maliyeti düşük, daha sağlıklı binalar üreten, kaynakları verimli kullanan bir inşaat yöntemidir. Yeşil binalar aynı zamanda enerji tasarrufu, yenilenebilir enerji kullanımı, sıfır atık gibi unsurları ile dünyanın sıfır kirlilik ve yeşil kalkınma hedeflerine en uygun araçtır. Doğa ile uyumlu, yeşil altyapı ve yeşil çatı özelliklerine sahip, yağmur suyu hasadının yapıldığı ve kullanılan suyun geri dönüşüm sistemi ile tekrar kullanıldığı yapılardır. Bu binalar kullanılan enerjiyi kendi bünyesinde kurulu olan yenilenebilir enerji sistemlerinden elde ederler. Yeşil binaların en önemli faydası çevreye olan faydalarıdır. Zaten bu binaların tercih edilmesinin en büyük nedeni çevre ile uyumlu olmasıdır. Dünyanın geldiği bu noktada çözüm, çevreyi tahrip etmeyen kaynakların israf edilmediği, ekosistemle uyumlu yeni üretim ve tüketim alışkanlıkları oluşturmaktır. Yeni alışkanlıkların başında enerjiyi tasarruflu kullanmak geliyor. Sadece tasarruflu kullanmak yetmiyor, aynı zamanda kullandığımız enerjinin çevreye zarar vermeden üretilmesi ve karbon salımını azaltması gerekiyor. Bunun da yolu yenilenebilir temiz enerjiden geçiyor. Bina çatılarına yerleştirilen güneş panellerinden elde edilen enerji hem ekonomik anlamda hem de karbon salımı çok düşük olması açısından önem kazanıyor. Çevre dostu binalar, enerji tüketiminde yüzde 24-50 arasında, karbon salımında yüzde 33-39 arasında, su tüketiminde yüzde 40, atıklarda da yüzde 70'e varan bir azaltma sağlıyor. Yeşil binalarda su israfı azalıyor. Su daha verimli kullanılıyor. Hava ve suyun kalitesi artıyor. Doğaya uyumlu çatılar sayesinde ısı kaybı azalıyor. Akıllı binaların ekonomik faydaları arasında ise işletme maliyetlerinin azalması yer alıyor. Öte yandan yeşil ürün ve hizmetler için pazar oluşturuyor. Akıllı binalar, bireylerin daha sağlıklı olmalarına katkı sağlıyor ve kişilerin sağlık harcamalarını düşürüyor. Yeşil Binalar Haftası bu yıl “Herkes için Bina” teması ile gerçekleştirilecek. Bu tema sizin için ne ifade ediyor? Mimari ürünler, hayatın bütün alanlarını kapsayan bir tasarım anlayışı sonucu ortaya konulmaktadır. Bu anlamda, mimarlık disiplini sosyal, ekonomik ve çevresel boyutlarıyla, toplumdaki farklı özelliklere sahip tüm insanlar için ortak tasarımlar yapmayı amaçlar. Bugün dünyanın geçirdiği değişimler ve dönem dönem farklılaşan ihtiyaçlarla mimari ürünler ve daha özel ismiyle insanın içinde yaşadığı binaların tasarımlarında da bu amaca yönelik ilkelerin öne çıktığını görüyoruz. Evrensel tasarım ilkeleri olarak da bildiğimiz bu yaklaşımları benimseyen tasarımcıların aynı şekilde bugün başarılı mimarlık faaliyetlerini, tüm kullanıcı gruplarının mekânsal, sosyal ve bireysel ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde değerlendirmek mümkün olmaktadır. Ama bunun yanı sıra bugün, herkes için tasarım ve herkes için bina anlayışının, sosyal ve kültürel boyutlarıyla olduğu kadar çevresel yönüyle de ele alınarak tamamlayıcı bir tasarım sürecini ifade etmesi gerektiği de anlaşılmıştır. Bu anlamda insanı önceleyen bir tasarım anlayışından bahsederken, en az onun kadar çevreyi de önceleyen bir bakış açısını katmak, çevresel tahribatın doğal bir sonucu olarak ortaya çıkan küresel ısınma ve iklim değişikliği gibi risklere karşı, gelecekte daha güvenli bir yaşamı kurmak için çok önemli bir adımı ifade etmektedir. Bu nedenle bugün her yerde anlattığımız yeşil binaları, yalnızca inşaatın çevre üzerindeki olumsuz etkilerini azaltması yönüyle değil, aynı zamanda insan refahını artıran ve sosyal eşitliği sağlamaya yönelik stratejileri barındırdığı için de ‘’herkes için bina’’ temasından ayrı düşünmediğimizin ve bütünleşik bakış açısının önemli olduğunun altını çizmek gerekiyor. Altensis hakkında bilgi alabilir miyiz? Genel olarak neler yapıyor? Türkiye’de sürdürülebilirlik ve çevre dostu bina danışmanlığı alanında kurulan ilk şirketiz. 2008 yılında kurulan Altensis yüzde 60’lık payla pazarın lideri, 100’den fazla proje ile yeşil binalar ve değerlendirme sistemleri (LEED, BREEAM, EDGE) konusunda Türkiye’nin en tecrübeli firması konumunda. Türkiye’deki yeşil bina sertifikası almış veya aday gayrimenkul projelerinin büyük çoğunluğunda danışmanlık hizmeti vermeye devam ediyoruz. Altensis, çalıştığı projelere ve müşterilerine ulusal ve uluslararası sürdürülebilirliğe dair tüm kriterleri en uygun şekilde entegre edebilmek adına bünyesindeki uzmanlarla tam kapsamlı çözümler sunuyor. Tamamladığımız birçok proje, yurtiçi/yurtdışı tecrübemiz ve hizmetlerimizin kapsamıyla gayrimenkul sektöründe farklılaştı. Altensis ayrıca, yetkilendirilmiş enerji verimliliği danışmanlık firması (EVD) olarak enerji yöneticiliği, Enerji Kimlik Belgesi verilmesi ve verimlilik arttırıcı projelerin tasarımı ve uygulanması gibi hizmetler vermektedir. Yine kurmuş olduğu Sürdürülebilirlik Departmanı kapsamında ürün ve kurumsal sürdürülebilirlik konularında, Yaşam Döngüsü Analizi (LCA), Çevre Etki Beyanları (EPD), Sürdürülebilirlik Raporlaması ve Karbon Yönetimi gibi hizmetlerini sunmaktadır. Bugüne kadar yeşil bina danışmanlığını yürüttüğünüz önemli projeler hangileri? Gayrimenkulde sürdürülebilirlik ve yeşil bina konusuna odaklanan şirketimiz, alanında Türkiye’yi pek çok ilkle tanıştırdı. Türkiye ilk LEED sertifikalı ticari ofis, kapsamlı renovasyon ve mevcut bina projeleri, ilk BREEAM post construction sertifikalı proje, ilk LEED platin sertifikalı bina ile ilk kez Altensis’in danışmanlığında tanıştı. İlklerin haricinde Altensis, sadece konut alanında değil, her iş kolunda, her alandaki projelerde varlık gösterebilmiş bir sürdürülebilirlik şirketi olarak da birçok örnek projeye imza atmıştır. Örneğin; eğitim dediğinizde Kadıköy Atatürk Fen Lisesi, Yeditepe Üniversitesi Teknopark; Kültür sanat dediğinizde Sakıp Sabancı Müzesi; Sanayi dediğinizde LansinohLaboratories Türkiye Fabrikası, BASF İnovasyon Merkezi,Turkcell İzmir Data Center, Coca Cola İçecek Genel Merkezi, Ülker Bisküvi Gebze Şubesi, Teknopark İstanbul; Ulaştırma dediğinizde İstanbul Havalimanı, Sabiha Gökçen Terminal Binası, Avrasya Tüneli Bakım Merkezi; Sağlık dediğinizde Kartal Dr. Lütfi Kırdar Şehir Hastanesi, Acıbadem Altunizade Hastanesi hemen aklıma gelen ilk örneklerdir. Kadıköy Atatürk Fen Lisesi Birçok projemiz var. Sadece yeni binalar değil, yenileme yatırımlarında da imza sahibiyiz. Örneğin; Bayer Türk Genel Merkezi kapsamlı yenileme kategorisinde LEED Gold sertifikasını aldı. Bence her proje kendi içinde çok özel ve örnek proje. Çünkü Türkiye’de yeşil dönüşüm hareketinin misyonerleri durumundalar. Türkiye’de insanların, kullanıcıların, inşaat sektörünün, müteahhitlerin, işverenlerin yeşil binaya bakışı nasıl? Yeterince farkındalığa sahip mi insanlar? Günümüzde tüketiciler çevre konusunda daha önce hiç olmadığı kadar endişeliler ve mümkün olduğunca çevre dostu ürünler kullanmayı tercih ediyorlar. Bazı tüketiciler yeşil ev satın almaya istekliyken bazıları daha az istekli olabiliyor, bu da tüketiciler arasında karar vermeyi etkileyen faktörler konusunda bireysel farklılıklar olduğunu gösteriyor. Ancak örneğin yabancı yatırımcıların bu konuya daha hassas yaklaştıklarını, Türkiye’de alım satım veya kiralama yapacakları zaman binanın enerji tasarrufu, enerji kimliği ve yeşil bina özellikleri ile daha ilgili olduklarını söyleyebilirim. Türkiye’de de işverenler bizim bu işe başladığımız 15 yıl öncesine göre daha farkındalığı gelişmiş bir kitleye dönüştüler. 2008 yılında yeşil bina dediğimizde bunun binanın rengi olmadığını anlatmamız gerekebiliyordu, şimdi ise işin maliyeti ve faydasını işverenler sorguluyorlar. Tabii burada sorun sadece Türkiye değil, dünyada da bu alana talebin gerektiğinden daha yavaş geliştiğini söyleyebiliriz. Örneğin, Enerji ve Çevre Tasarımında Liderlik olarak çevrilen LEED sertifikası kaydı, Amerika'da 2005 yılında sadece 3 bin 156 adet iken, 2019 yılında 69 bin 66'ya yükselmiş ki bu da tatmin edici bir rakam sayılmaz. Yeşil bina yapmanın zorlukları neler? Yeşil binaların kapsamı çevre - ekoloji aralığına sığmayacak kadar geniş bir konudur. Özellikle günlük hayatta şehirlerde yaşadığımız pek çok soruna cevap niteliğindedir. Ancak bugün yaşadığımız bu sorunlar ya net olarak anlaşılmıyor ya da başka konular bunların önüne koyulabiliyor. Yaşadığımız zorlukların başında yeşil binaların oldukça maliyetli olduğuna dair önyargı var, en başta bunu kırmak ve yeşil binaların olması gereken bina olduğunu anlatmak gerekiyor. Bunun yanında yeşil bina yapılmasına karar verildiğinde, yeşil bina süreçlerini bilmeyen proje ekiplerinin, projelendirme aşamasında süreci benimsemesine yönelik zorlukları da yaşıyoruz. Değişikliğe adapte olmayan disiplinleri, yapılan binanın yeşil bina stratejilerine uygun şekilde ilerlemesi yönünde yönlendirirken her zaman hazır olmama durumlarıyla da karşı karşıyayız. Bu süreçlerde proje yönetiminin rolü ve yeşil bina süreçleri hakkında bilgisi büyük önem taşıyor. Hatta etkili bir yeşil bina projelendirme ve inşaat sürecinin yürütülmesinde muhatap kişilerin bu konuda bilgili ve tecrübeli olması en önemli konudur diyebiliriz. Yeşil bina yapmanın maliyeti ile ilgili neler söyleyebilirsiniz? Günümüzde enerji verimliliği ve çevre konularının ön plana çıkmasıyla yeşil binalarla ilgili ilk yatırım maliyetleri oldukça azaldı ve neredeyse normal binalarla aynı seviyeye geldi. Ancak bu fikri değiştirmek kolay olmuyor. Yeşil bina yapmanın hala oldukça maliyetli olduğuna, sıra dışı uygulamalar içerdiğine dair bir kanı var. Bugün danışmanlığını yaptığımız yüzlerce yeşil bina projesine göre rahatlıkla şunu söyleyebiliriz; yeşil bir bina tasarlamak ve inşa etmek için ek maliyet yapılması bir zorunluluk değil. Burada maliyetin tanımını iyi belirlemek lazım; bir binanın enerji ve su verimliliğine ilişkin stratejiler veya insan konforuna yönelik eklenecek tasarımlar, artık talep edilen kalite standartları haline geldi. Bunun yanında binanın tüm ömrü göz önüne alındığında, suyu ortalamada yaklaşık yüzde 40 daha az tüketen, enerjiyi yaklaşık yüzde 25 ila yüzde 50 oranında az tüketen bir binaya kıyasla, normal binaların işletmesindeki daha yüksek enerji ve su maliyetleri olduğunun altını çizmek gerekiyor. Bu yalnız yatırımcı için bir dezavantaj değil, dünyanın bugün geldiği noktada enerji güvenliği ve iklim krizi açısından baktığımızda da bugün binaların karbon salınımının yüzde 40’ından sorumlu olduğunu düşünürsek telafi edilemeyecek bir bedeli hepimiz ödüyoruz. Yeşil binaların sertifikalandırma sürecini kısaca özetleyebilir misiniz? Yeşil binaların değerlendirilmesi ve sertifikalandırılması dediğimiz zaman burada birçok sertifika sisteminden bahsetmek gerekiyor. İlklerden ve dünyada en yaygın olanlardan kısaca bahsetmek gerekirse, başlıcaları 1990’da İngiltere’de ortaya çıkan BREEAM, 1998’de Amerika Birleşik Devletleri’nde ortaya çıkan LEED ve 2009’da Almanya’da ortaya çıkan DGNB, bunun yanında, Greenstar, EDGE, CASBEE’de gibi yine farklı ülkelerde geliştirilen sertifika sistemlerinden bahsetmek mümkün. Ancak hangi sertifika sistemi seçilirse seçilsin, yeşil binalarda uygulanacak sürdürülebilirlik stratejileri, projenin tüm paydaşlarıyla ve işverenin talepleri de göz önünde bulundurularak entegre bir süreç tasarımını gerektirir. Bu süreç sonunda projenin sertifika seviyesi ve aslında proje için ortak hedefler ortaya konulur. Tüm projelendirme ve inşa sürecinde bu doğrultuda çalışılır ve uygulama gerçekleştirilir, burada proje yönetiminin koordineli olarak tüm ekipleri bir arada sürecin içine katması çok önemlidir. Diğer taraftan uygulaması yapılan her aşamanın takibi ve belgelendirilmesi, sertifika için değerlendirici ekibe başvuru dosyalarının eksiksiz ve doğru olarak sağlanması da gerekmektedir. Değerlendirme ekibi projeyi inceledikten sonra, anlaşılmayan, eksik kalan bir konu varsa, yanıtlanması için sorularını iletir. Bu nedenle sürecin tasarım ve yapım aşaması kadar yapılan uygulamaları değerlendiricilere doğru aktarabilmek de başarılı bir sertifikasyon sürecinin bir parçasıdır. Eklemek istedikleriniz… Altensis olarak yaklaşık 15 senedir yapılı çevrede sürdürülebilirliğin önemini ve değerini somut örneklerle anlatmaya çalışıyoruz. İklim krizinin gelmiş olduğu noktayla beraber bu konu artık çok daha önemli hale geldi. Ancak maalesef hala istediğimiz seviyede değil. Yeşil binalar ve yeşil kentlerin artık bir seçenek değil, olmazsa olmaz bir zorunluluk olduğunu kabul etmeliyiz. Bunun sonucunda da yaşamımızın geçtiği bu mekanların olabilecek en “yeşil” ve “yaşanabilir” şekilde tasarlanıp inşa edilmesi, sonrasında da buna uygun olarak yönetilmesi hepimiz için kritik bir başarı faktörü haline gelmelidir. |