2007'den Önce Yapılan Yüksek...
Yangında Ne Yapacağımızı Bilmiyoruz
"İleri Japon Sismik İzolasyon...
"Türkiye'de Mevzuatlar Kafa Karıştırıyor!"
Dünyaca ünlü mimarlık, mühendislik ve inşaat firması Takenaka Corpooration ve Türkiye'nin önde gelen mimarlık ofislerinden DOME Partners'ın işbirliğinde, Yapı-Endüstri Merkezi’nde (YEM) düzenlenen konferansta, deprem teknolojileri masaya yatırıldı.
Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü’nden Dr. Cüneyt Tüzün, deprem yönetmeliklerinin tarihçesinden bahsederek konuşmasına başladı. Binaların depreme karşı korunması ile ilgili taban yalıtımı ve diğer innovatif yöntemlerden bahseden Tüzün, bu teknikleri kullanan mevcut binalara da örnekler verdi.
"Topluma katkı yapmak" Takenaka Corporation’ın Genel Müdürü Yutaka Kawashima, şirketin uluslararası alandaki çalışmalarından bahsederek, yüksek kalitede ürünler sunarak topluma katkı yapmayı amaçladıklarını belirtti. Kubbe ya da stadyum gibi yüksek mekan teknolojileri gerektiren yapılara sağlam ve güvenilir çözümler ürettiklerini ifade eden Kawashima, çevre teknolojileri alanında da öncü olduklarını kaydetti. Dr. Masashi Yamamoto"Her deprem bizim için yeni bir tecrübe oldu" Yutaka Kawashima'dan sonra söz alan Takenaka Corporation Ar&Ge Enstitüsü Deprem Mühendisliği Bölümü Genel Müdürü Dr. Masashi Yamamoto da, Japonya'daki deprem hasarlarına ve depreme karşı güçlendirme tasarım metodlarına değinerek, Japonya'daki sismik izolasyon ve strüktürel kontrol uygulamalarından örnekler verdi. Depremin her zaman bina yapımında öncelikli konulardan biri olmasına karşılık, Japonya'da yasal altyapının şekillenmesinde 1923 Kanto depreminin bir dönüm noktası olduğunu belirten Yamamoto, depremin gerçekleştiği 1 Eylül'ün o günden bugüne 'afet önleme günü' olarak kutlanmakta olduğunu anımsattı. Her depremin kendileri için yeni bir tecrübe olduğunu, inşaat ve tasarım mevzuatının bu doğrultuda revizyonlardan geçtiğine işaret eden Yamamoto, 1995 Kobe depremi ve 2011 Tohoku depremi gibi örnekler üzerinden depremlerin yapısal, yapısal olmayan ve sıvılaşma gibi etkilerine değindi. Yamamoto, büyük bir tahribata neden olan 1995 Kobe depremi sonrası Japonya'da sismik izolasyonla inşaa edilen bina sayılarında ciddi bir artış gözlendiğini kaydederek, bunda 2000 yılında revize edilen bina standartları yönetmeliğinin de önemli payı olduğunu sözlerine ekledi. Takenaka Corporation olarak kabaca binaların zeminden yalıtılması olarak tanımlanabilecek sismik izolasyon sisteminin uygulama alanın genişletilmesi için çalışmalarını sürdürdüklerini aktaran Yamamoto, doğru kurgulanmış bir sismik izolasyon projesinin diğer yöntemlere göre çok daha iyi korunma sağladığının altını çizdi. İş sürekliliğinin sağlanması için de en iyi çözüm yolu olarak değerlendirdiği sismik izolasyon mekanizmasında izolasyon katmanının geniş tutulmasının önemine vurgu yapan Yamamoto, ayrıca altyapı için kullanılan tesisatın esnek olmasının öneminin altını çizdi ve periyodik bakımların ihmal edilmemesi gerektiğini de sözlerine ekledi. "17 Ağustos’ta yıkılan aslında binalarımız değil, yap-satçılık düzeni" Yüksek Mimar Nejat Bayülke; ahşap binaların çok ciddi bir yangın tehlikesine sebep olduğuna dikkat çekti: “Ahşap binalar için çok ciddi bir yangın tehlikesi var. 1923 Kanto depreminde Japonya’da 120 bin kişi ölmüştü. Bunun 110 bini depremden sonra çıkan yangında yanarak ölmüştü. Aynı şekilde 1995’teki Kobe depreminde de 6 bine yakın insanın 2 bini, yıkılan ahşap binalar ve daha sonra çıkan yangın nedeniyle ölmüştü. Türkiye de bunu yaşamıştır. Özellikle 17 Ağustos depreminden sora ahşap mı betonarme mi tartışması yapılmıştır. Ahşap, betonarme, çelik birer yapı malzemesidir. Bu malzemeleri kullanarak depreme dayanıklı binalar da yaparsınız depreme dayanıklı olmayan binalar da. Depremlerde yıkılan binlerce betonarme bina vardır ve yine depremden çok az etkilenmiş binlerce bina vardır. Dolayısıyla her türlü malzemeden bina yapabilirsiniz ama depremin istediği koşullara uyarak... Bizim binalarımız neden yıkılıyor? Çünkü betonları ve demirleri çok kötü. 17 Ağustos’ta yıkılan aslında binalarımız değil, yap-satçılık düzeni. Ruhsatsız ve projesiz binalar söz konusu olunca sonuç böyle oluyor.”
|