TMMOB adına Makina Mühendisleri Odası (MMO)
sekretaryalığında 'Bölgesel Kalkınma Öncelikli İstihdam Odaklı
Sanayileşme' temasıyla düzenlenen 18. Sanayi
Kongresi'nin sonuç bildirgesi açıklandı. 16-17 Aralık 2011 tarihlerinde
Ankara Milli Kütüphane Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen TMMOB Sanayi
Kongresi 2011'e 742 kayıtlı delege katılmıştı. TMMOB tarafından yapılan yazılı
açıklamada kongrenin, dünya krizinin hemen ardından, Ortadoğu ve Kuzey Afrika
coğrafyasında emperyalizmin gelişmekte olan ülkeler üzerinde planladığı ve
sahneye koyduğu sıcak çatışma ortamında ve yeni saldırıların hazırlandığı bir
dönemde düzenlendiğine dikkat çekilerek, sanayinin yeniden yapılanmasını gündeme
getirmek amacıyla 2007 ve 2009 Sanayi Kongrelerindeki ana temanın bölgesel
kalkınma ve istihdam odaklı sanayileşmede yoğunlaştırarak, üretken sanayi
modelinde bütünleştirildiği kaydedildi.
Ekonomik veriler ışığında Türkiye sanayisindeki dönüşümün irdelendiği ve
benimsenen yeni modellerin etkilerinin değerlendirildiği açıklamada, Sanayi
Kongresi 2011`de açıklanan görüş, değerlendirme ve tartışmalar sonucunda
oluşturulan öneriler şöyle sıralandı:
• Son üç Sanayi Kongresinde ele alınıp işlenen planlama,
sanayileşme ve kalkınma, istihdam odaklı ve bölgesel eşitsizliği giderecek
öncelikli yapılanma ile ayrılmaz bir bütündür. Ekonominin önemli bir sektörü
olan imalat sanayi, toplumsal gelişmeyi esas alan planlama yaklaşımına dayalı
yüksek katma değerli bir üretim ve teknoloji politikasıyla dışa bağımlı yapıdan
üretken, ülke kaynaklarına ve bölgesel kalkınmaya yönlendirilerek
tanımlanmalıdır.
• Sanayi fason üretim ve taşeronlaşmayı ön plana çıkaran
küresel rekabeti temel aldığı sürece, dışarıya bağımlı ithalat girdileri ve
düşük katma değerli ihracat ile cari açık artmaya ve kamu borç stoku büyümeye
devam edecektir. Sanayi Kongrelerimizin benimseyerek önerdiği istihdam odaklı ve
bölgesel kalkınma öncelikli planlama yaklaşımı ise, çalışanların gelir
dağılımını düzeltecek, işsizliği ortadan kaldıracak, ekonomik, toplumsal ve
kültürel gelişmeyi sağlayarak refahı kitlesel olarak yayacak ilke ve araçları
kapsamaktadır. Yatırımlar da bu esaslar çerçevesinde ülke sathına yayılacaktır.
• Sanayi katma değerini artırmanın yöntemi; tasarım, Ar-Ge
ve inovasyona yönelik harcamaların öncelikli sektörlerde yoğunlaştırılarak,
yerli kaynaklara, nitelikli iş gücüne ve mühendislik alt yapısına dayandırılan
bir planlamanın yapılmasıdır. Burada kamu yararı benimsenmeli, bilim ve
teknoloji kurumları ile üniversiteler bağımsızlaştırılmalıdır. Siyasi erk
güdümündeki bu kurumlar gerekli gelişmeyi sağlayacak iradeyi
gerçekleştiremezler.
• Sanayide üretimin Organize Sanayi Bölgeleri, Küçük Sanayi
Sitelerinde yaygınlaştırılması, teknopark ve Ar-Ge projelerinin teknolojiyi ve
katma değeri artıracak ürün ve üretim süreçlerine yöneltilmesi zorunludur.
KOBİ`lerin kriz sonrası hasarlarını onaracak teknik ve mali destekler ile
krediler yaygınlaştırılmalıdır. Aynı zamanda kayıt dışı üretimi önleyecek
"rasyonel bir işletme yapısı ve ölçek" ile sanayi işgücünün ekonomik güvenlik ve
sağlık önlemlerini de kapsayacak bir düzenleme yapılmalıdır. Uzun süreden beri
yapılmayan sanayi envanteri çıkarılmalı ve sistematik bir veri tabanı ile
güncelleştirilmelidir.
• Türkiye`de üretim ve yatırımlardaki büyüme oranları ile
istihdamdaki artışlar önemli bir çelişki yaratmaktadır. Sınai üretim artışları,
azalan işgücünün daha fazla çalıştırılması ve verimliliğin büyümesi ile
sağlanmaktadır. 2002 yılından bu yana yıllık ortalama büyüme oranı % 4,8 olurken
istihdam artışı % 1,3`te kalmıştır. Keza 2002-2010 arasında reel sabit sermaye
yatırımları yılda ortalama % 17,2 oranında artarken istihdam yalnızca % 1,3
oranında büyümüştür. Bu durum "istihdamsız büyüme" olgusunu ortaya koymaktadır.
Kadın istihdamı ise 1950`lerde % 50 iken bu gün % 20`nin altına inmiştir.
Türkiye bu konuda dünyada en alttaki yedi ülke arasındadır. Çalışma süreleri en
uzun olan ülkelerin başında Türkiye gelmektedir (mesaili 53.7 saat). Bu süreler
düşürülmeli, mesai yerine istihdam artırılması, iş güvenliği ve işçi sağlığı
önlemleri denetlenmelidir.
• Türkiye`de günde 220 iş kazası olmakta ve üç işçi
ölmektedir. Ölümlü iş kazalarında Türkiye Avrupa`da birinci, dünyada üçüncü
sıradadır. Bugünkü sanayi düzeninde hem reel ücretler düşmekte hem de uzun iş
şartları ve kısa izin süreleri ile çalışanlar yoğun bir sömürü ve ağır
koşullarda çalışmaktadır. İşyerleri güvensiz ve çalışanlar sağlıksızdır. Ayrıca
işsizlik sanayi de % 15, genç nüfusta % 25`tir. Sanayinin planlanması bu açıdan
da önem taşımaktadır.
• İşgücünün niteliğini artıracak meslek okulları,
planlamaya koşut olarak yeniden yapılandırılmalı, kurslar, seminerler ve
programları ile öncelikle bölgesel kalkınmaya yönelik yatırımlara nitelikli
işgücü ve yerel kaynaklara göre hız verilmelidir. Kalkınma Ajanslarının devreye
girmesiyle "küresel rekabete" göre kullanılan fonlar, önerdiğimiz planlar
çerçevesinde öncelikler ve hedeflere yönlendirilmelidir.
• Üretim süreçlerinde mutlaka gerekli olan insan emeğini
değersizleştiren üretim ve sanayi politikalarını önleyici tedbirler ile kamusal
merkezi bir planlama ve denetim gerekmektedir. Emeği, mühendisliği, bilimi,
tekniği, sanayileşmeyi toplumsal refah amacına doğru yönlendirmek gereklidir.
Kapitalizmin azami kâr hırsı uğruna her krizde yıkıma uğratılan üretici güçler
ve insan potansiyelini gözden çıkarma yönelimine karşı durmalıyız. Unutmamalıyız
ki emeğin varoluşu insanın varoluşudur. Bu varoluş biçimi korunmalı, insanca
kılınmalı ve geliştirilerek geleceğe aktarılmalıdır.
• Emperyalizmden bağımsız siyasi bir iradeye; planlama,
sanayileşme ve kalkınmada halkçı, toplumcu bir yaklaşım ve modele gereksinim
bulunmaktadır. Bu yönde Türkiye`nin önünde tek seçenek bulunmaktadır. Bütün dış
ilişkilerini gözden geçirerek, bağımsızlığı benimsemek; planlı bir kalkınma ve
istihdam odaklı sanayileşmeden, etkin ve yatırım kararları ile bütünleşmiş,
mühendisten, bilim, Ar-Ge ve teknolojik gelişmeden yana, kendi kaynak
ve-birikimlerine dayalı bir ülke ve ekonomi yaratmak pekâlâ
olanaklıdır.
Sonuç bildirgesinin tam metni için
tıklayınız
|