opüler kültür Romanlara iadeiitibarda bulunur gibi görünürken, 'kentsel dönüşüm' kurbanı Sulukulelileri duyan yok. 'Çingene', sadece sözlüklerde mi değişti?
İlle de Roman olsun, ister çamurda uyusun
Birkaç fotoğraf var kafamızda. İlki Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın 2005 yılında turizm sezonunu Edirne'de açışından... Bir önceki yılın 17.5 milyonla rekor seviyedeki turist sayısını 2006 için ikiye katlamayı hedeflediğini söyleyen Unakıtan, konuşmasının ve Edirne'de bulunuşun coşkusuyla Roman havası oynamaya başlıyor, bununla da kalmayıp ısrar kıyamet eşliğe davet ettiği Edirne Belediye Başkanı Hamdi Sepetçi'ye 10 YTL yapıştırıyor.
İkinci fotoğraf karesi 2006'nın Hıdrellez gününden. Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, yanında Roman Prensesi Teresa, bir seçim otobüsünün tepesinde Kuştepe halkını selamlıyor. Sarıgül'ün iç siyasetimizde rengine münhasır kişiliği mi, otobüsün tepesinde Teresa Hanım'dan rol çalan edası mı, kareyi absürtleştiriyor.
Aynı gün, akşam saatleri... Eminönü Belediyesi ve Eminönü Sivil Toplum Girişimi tarafından yedincisi düzenlenen Ahırkapı Hıdrellez şenliklerinde rekor katılımcı sayısına ulaşılmış, iğne atsanız unutmanız gerek. Trafiğe kapatılmış sokaklarda bir köşeden Ahırkapı Roman Orkestrası çıkıyor, diğer köşeden ekibiyle Pire Mehmet. Derken Koçani Orkestar etrafına genişçe bir çember oluşturuyor, oynamayana ayıp etmiş gözüyle bakılıyor. Öyle ki, önce iğne topukları parke taşlarına giriyor diye yerinde duramayan, 'kokoş' kelimesiyle kısaca özetleyebileceğimiz bir kadın dilek ağacına kumaş parçasını bağladıktan sonra çemberin dış halkalarında da olsa oynamaya başlıyor. Koca gözlü dal gibi Roman genç kızları, bıçkın delikanlıları bu esnada DJ Shantel'in surlarla çevrili şahane sahnesine koşturuyor. Roman kökenlerini bulmak için çıktığı geziden Avrupa'yı sallayacak 'Bucovina Club' arşiviyle dönen DJ Shantel, Türkiye Romanlarının çok iyi bildiği nağmeleri modern dokunuşlarla başka bir şeye dönüştürmüş.
Bir başka fotoğraf, Temmuz 2006'da bir Taksim gecesi... Avrupa'nın en büyük teras gece kulübü sıfatını haiz Shiny Club'ın açılış gecesi, Dolapdere Big Gang'le başlıyor. Sentez esaslı bir proje olan Dolapdere çetesi kâh Madonna, kâh Nil Karaibrahimgil şarkılarını 'Roman-tize' ediyor, en ucuz alkollü içecek olan biranın 10 küsur YTL'ye satışa sunulduğu mekânın kitlesini Roman ölçekli dansa davet ediyor. Davete icabet de ediliyor.
"Çok Çingene ruhluyum"
Gazetelerde irice ilanları gözünüze çarpmıştır; 'Bana Mastikayı Çalsana' isimli dev kadrolu müzikal sezonun en büyük bütçeli etkinliklerinden. İzmir İkiçeşmelik'te geçen hikâye, Romanların 'renkli hayatlarının siyah beyaz yanlarını' anlatıyor. Diğer yandan dört sezondur hayatımızdaki Roman klişelerini pek güzel besleyen 'Cennet Mahallesi' adlı TV dizisinin sahne versiyonu bir müzikal olarak yolda. Çok satanlar listelerinde illa ki bir Roman müziği albümü var. Magazin programlarında latif manken kızlarımız ne kadar 'Çingene ruhlu' olduğundan bahsediyor. Senteziyle, ham haliyle Roman müziği eğlence yerlerini inletiyor. Hızını geçen yıllarda alan Çingene modası hâlâ hafızalarda. Mevzu üzerine araştırmalarını kendi hukuki mücadelesini yazan Mustafa Aksu, meşhur Romanların isimlerini 'Türkiye'de Çingene Olmak' adlı kitabında açıklayınca magazin dünyası karışıyor. Adı geçen 23 isimden altısı türlü gerekçelerle duruma itiraz ediyor, ama mesela Ebru Gündeş, "Çingene değilim, ama keşke olsaydım" diyor.
Bir de geçmişi iki yıldan öncesine dayanan işin ilmi kısmı var. Bilgi Üniversitesi Göç Çalışmaları Araştırma ve Uygulama Merkezi alanda faaliyete başlayan ilklerden. 2005-2015 arasını kapsayan 'Roman Katılımının On Yılı' (Decade of Roma Inclusion), Açık Toplum Enstitüsü (OSI) ve Dünya Bankası'nın ortak girişimi. İki Uluslararası Roman Sempozyumu'nu destekleyen OSI, Helsinki Yurttaşlar Derneği'yle birlikte Roman Hakları Projesi'ne de fon sağlıyor. Sosyal - Kültürel Yaşamı Geliştirme Derneği, Ulaşılabilir Yaşam Derneği Romanlar üzerine, Romanlarla birlikte çalışan aktif STK'lardan. Diğer yandan birçok üniversitenin sosyal bilimler fakültelerinde Romanlar üzerine envaiçeşit tez konusu türetiliyor. Bilgi Üniversitesi'nin herkese açık atölye çalışmalarına bu yıl 'Roman Dansı ve Kültür' ekleniyor.
Peki bütün bu popüler ve de bilimsel ilgi çocuklarını 'seni Çingenelere veririm'lerle büyüten bir toplumun yerleşik yargılarını değiştirebildi mi? Bazı Roman kökenli ünlüler artık kimliklerini saklama ihtiyacı duymuyor, Roman kültürüne bunca teveccüh gösteriliyorken, İstanbul Büyükşehir ve Fatih Belediyesi'nin Sulukule sakinlerini 'tarihi mirası yaşatmak amaçlı kentsel dönüşüm projesine' kurban edişine neden yeterince güçlü bir ses çıkarılamıyor? Toplumda oluştuğunu varsaydığımız duyarlılık aslında çok da ikiyüzlü değil mi?
Bir tür hippi felsefesi
Göç Araştırmaları Merkezi'nin İdari Direktörü sosyolog Neşe Erdilek, Avrupa Birliği'ne giriş sürecinin, yasalardaki ayrımcı maddelerin değişimine önayak olduğu kadar Romanlar üzerine bilimsel ya da sanatsal etkinlikleri de artırdığını söylüyor: "Popüler anlamda Romanlara artan ilgi romantik, nostaljik bir moda, sosyal sorumluluk doğurmayan bir duyarlılık. Müzik sektörüne Romanların her zaman çok ciddi bir katkısı vardı, ama artık isimleri bilinir hale geldi. Yapılan konferansların, panellerin şimdilik Romanların hayatlarına doğrudan katkısı yok. Ama manevi açıdan tatmin edici olduğunu, bireysel güven sağladığını söyleyebiliriz."
22 derneğin bağlı olduğu Edirne Roman Federasyonu Başkanı Erdinç Çekiç, bu sözde ilgiyi sorgularken bütün tarafların eleştirilmesi görüşünde. Çekiç'e göre hiçbir Roman'ın hayatı TV dizilerindeki gibi değil. Bir tür hippi felsefesi muamelesi gören 'Çingene ruhlu' klişesini komik buluyor, çünkü Romanlar da artık yaşadıkları sistem içinde kalkınmak, mal mülk edinmek istiyor. Roman kültürüne ilgi duyan akademisyen ve araştırmacılara da ihtiyatla yaklaşmak taraftarı: "Aralarında çok samimi arkadaşlar var, ama kilit cümle şudur: 2 bin-3 bin avro almasa da bu konuya ilgi duyar mı? 2002'den sonra bir sihirli değnekle mi bu mevzulara merak sarmış?" Çekiç, kimseyi itham altında bırakmak istemiyor, ama Roman mahallelerindeki saha araştırması sırasında yaptığı büyük gaflarla gerçek hislerini ifşa edenlerle de karşılaşmış.
Bir iki sene öncesine kadar sözlüklerde 'Çingene'nin karşılığında 'Kıpti, esmer, cimri, eli sıkı, hasis, hayasız, arsız, yüzsüz, çığırtkan kimse' yazıyordu. Şimdi sözlüklere bakanlar 'Hindistan'dan çıktıkları söylenen, dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan bir topluluk' tarifini görüyor da ne oluyor? Hayata geçen ne? Türkan Şoray'ın Gelincik, Ediz Hun'un Derbeder Ali olduğu 1969 tarihli 'Ateşli Çingene' filmi gibi, Romanlara dair romantik klişelerimiz de klasikleşti mi? 'Zihinsel dönüşüm' nerede başlıyor?
'Roman'la yücelt, 'Çingene'yle aşağıla
Şule Ateş, İstanbul Bilgi Üniversitesi Göç Araştırmaları Merkezi'nin desteğiyle Kuştepeli gençlerle birlikte, Türkiye'de yaşayan Romanların tarihi ve kültürü üzerine, disiplinlerarası bir belgesel-gösteri hazırladı. Önce utanan, sonra provaların ritminden bunalan gençlerden bir kısmı büyük sahneleri o kadar sevdi ki, 'Uzun Yol' belki de hayatlarını değiştirdi. Ateş'in profesyonel dansçılar ve Kuştepeli gençlerle hazırladığı 'Uzun Yol'un devamı ise yolda.
"Romanlarla Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk yıllarından beri iç içeyiz ama, Roman kimliği ve kültürü üzerine daha önce hiç bu kadar konuşmadık sanırım. Romanların böyle birden moda oluşunda AB sürecinin etkisi var tabii. Sivil toplum kuruluşlarının hem sayısı, hem de etkinliği arttı. Yabancı fon kaynakları, açtıkları programlarla bir gündem yaratıyorlar ister istemez. Bu biraz yumurta-tavuk ilişkisi gibi. 'Uzun Yol' projesinin fikri, çok rastlantısal bir şekilde, ben bu sürecin aslında hiç de farkında değilken ortaya çıktı. Ama biliyorum ki, böyle bir gündem olmasaydı ben bu destekleri bulup, bu gösteriyi hazırlayamazdım. Türkiye'de, farklı ve Türkiye için yeni bir kategorideki işlere, bir sosyal-sanat projesine destek sağlayacak tek bir kültür-sanat kurumu bile yok ne yazık ki. Ama Avrupa'dan taşınan suyla, bu alanlarda ciddi bir dönüşüm yaratılması mümkün değil. Yoksulluk ancak ciddi bir ekonomik stratejiyle değişebilecek bir durum. O nedenle STK'ların çalışmaları daha çok bu ve benzeri konularda farkındalık yaratarak kamuoyu oluşturmayı hedefliyor. Kalıcı hedefler için yerel dinamiklerin güçlenmesi ve kendi sorunlarına sahip çıkmaları gerekiyor sanırım. Toplum aynı insanları Roman diyerek yüceltiyor, Çingene diyerek aşağılıyor. Ciddi boyutta bir çifte standart söz konusu. Eğlence kültürü içinde çok değer verdiğimiz Romanları, bu alanın dışında hiç umursamıyoruz. Sulukule'nin yıkılışına ciddi bir tepki oluşturulamıyor, çünkü Sulukule'nin tarihi öneminin kimse farkında değil. 'Cennet Mahallesi' isimli TV dizisi neredeyse dört yıldır yayınlanıyor. Dizi ekibinden bir kişi bile, 'Bu Çingeneler kimdir, nereden gelmiştir, kökenleri nedir, dertleri nedir?' diye bugüne kadar merak etti mi acaba? Daha da önemlisi, seyirciye merak ettirdi mi?"
72 'Buçuk' millet anlatıyor
Eşi Haluk Arus'la birlikte 38 şehri dolaşarak Türkiye Romanları üzerine en geniş kapsamlı belgesel 'Buçuk'u hazırlayan, kendisi de Roman kökenli Elmas Arus, gerçek meselelerden uzakta olduğumuzu düşünüyor:
"AB destekli projeler arasında çok faydalı çalışmalar yapanlar olsa da, sağlık, işsizlik, dışlanma gibi Romanların gerçek sorunlarına dokunan, hayatı değiştirebilenlerin sayısı fazla değil. Bu belgesel çekimleri sırasında öyle hayatlar gördük ki... TV programlarının, popüler yaklaşımların toplumdaki ayrımcılığı körüklediğini düşünüyorum. Diğer yandan Romanların kendilerini de sorgulaması gerekiyor aslında. Belgesel için görüştüğümüz gençler arasında 'Kendi dilimizi, kültürümüzü unutabiliriz, yeter ki bizi dışlamasınlar' diyenler vardı. Neye rağmen kaynaşma? 'Buçuk' bu yüzden iki tarafa da mesaj veren bir belgesel oldu."
'Toplumun gülen yüzü' ya da 'turistik bir renk'
Sulukule'nin 'Kentsel Dönüşüm Programı' çerçevesinde boşaltılarak restore edileceğini duyuran bir gazete haberi, İstanbul Üniversitesi'nden Sevgi Uçan, Bilgi Üniversitesi'nden Semra Somersan ve Bahçeşehir Üniversitesi'nden Süheyla Kırca'yı aylar sürecek bir araştırmaya itti. Sulukule Romanlarında toplumsal cinsiyetlere dair çalışan, Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde Yardımcı Doçent Sevgi Uçan, Romanların kendilerine özgü kadın erkek ilişkilerini, tarihsel Roman kimliği çerçevesinde inceledi. 'Sahada' çok vakit geçiren Uçan, meseleye bir de kuşbakışı baktı:
"Son dönemde Romanların bu kadar gündeme gelmiş olması, bütün kimlik meselelerinde olduğu gibi iki uçlu bir durum: Bir yandan mesele nesneleştirilerek tüketiliyor, bütün kimlik politikalarında olduğu gibi içe kapanan biçimde eşitsizliği ve ayrımcılığı ortadan kaldırmak yerine, yeniden düzenliyor. Diğer yandan da, konferans, sempozyum, konser vb. yollarla ayrımcılığa uğramış olan bir toplumsal grubun sorunları görünür kılınıyor. Düşünsenize; iskelede, yolda, sokakta çiçeklerimizi sürekli Romanlardan alıyoruz. Ya da düğünlerimizde, meyhanelerimizde eğlence müziğimizi yapanlar ya da star olmuş hemen bütün sanatçıların orkestralarını oluşturanlar Romanlar.Yan yana yaşıyoruz, ama birlikte yaşıyor muyuz ya da bunu istiyor muyuz? Hiç sanmıyorum. Toplumdaki ikiyüzlülük ya da duyarsızlık, umursamazlık da burada ortaya çıkıyor. Yani aslında paradoksal olarak iç içe yaşadığımız Romanları 'toplumun gülen yüzü' ya da 'turistik bir renk' olarak algılayan ve sunan bir biçimde gelişiyor yaşananlar. Romanların müzik ve eğlence kültürünün poplaştırılması ve ticarileştirilmesiyle bu mesele de tüketilmekte. Bunun pek çok örneğini müzikten akademik çalışmalara kadar görmek mümkün elbette. Tabii ki bu algının dışında kalma kaygısı taşıyan, Romanların tarihsel dışlanmışlıklarını görmezden gelmeyen, meseleyi nesneleştirmemeye çalışarak yapılan etkinlikler, politik faaliyetler, akademik çalışmalar yok değil. Bu anlamda biz sosyalbilimcilere de ahlaki ve bilimsel düzeyde önemli bir sorumluluk düşüyor."
|