TEMA Vakfı, siyasi partilere ''salt ekonomi odaklı
projeler dönemi bitmeli, ekolojik siyaset dönemi başlamalı'' çağrısında
bulunduğu, seçmenlerden de destekleyecekleri siyasi partinin çevre hakkını nasıl
koruyacağını sorgulamalarını istediği 'Eko-Siyaset Bildirgesi'
hazırladı. TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Doğan Arıkan,
bildirgenin açıklandığı basın toplantısında, seçimler öncesinde partilere ve
seçmenlere bir çağrı niteliği taşıyan bildirgenin, sadece ekonomi ve finans
odaklı projelerin yapılması durumunda ortaya çıkabilecek büyük çevre
sorunlarının önüne geçmek adına tespitler ve çözüm önerileri sunduğunu söyledi.
Kaybetmeyen insan olmanın doğayla barışık yaşamayla mümkün olacağını dile
getiren Arıkan, seçim döneminde ekolojik konularda partilerin yeterince çevre
konularına eğilmediğini gördüklerini ve bu nedenle söz konusu bildirgeyi
hazırladıklarını belirtti. Arıkan, ''Toplum tarafından bunun daha fazla kabul
edilmesini sağlayarak, konuyu sadece finansal değerlendirme içinde değil, doğa
değerlendirmesi içinde ele almaya yönelik bir bilinç ve şuur uyandırmak
istiyoruz'' dedi. TEMA Vakfı Yönetim Kurulu
Başkan Yardımcısı Deniz Ataç ise bildirgenin içinde toprak, su,
tarım, orman, ormanın altında madencilik ile çevre konularının yer aldığını
kaydetti. Dünyada yılda ortalama kilometrekarede 142 ton, Türkiye'de ise 955 ton
toprağın erozyonla kaybedildiğine dikkati çeken Ataç, ülke yüzeyinin her yıl 0,8
milimetre aşındığını, Türkiye topraklarının sadece yüzde 7'sinde erozyon
olmadığını ifade etti. Toprak olmazsa üretim yapılamayacağı, dolayısıyla gıda
güvenliğinin sağlanamayacağına işaret eden Ataç, 5403 sayılı Toprak Koruma ve
Arazi Kullanım Kanunu'nun toprağın korunması yönünde iyileştirilmesi, tüm
maddelerin acilen uygulanması gerektiğini vurguladı.
''Doğal ormanlar korunmalı, su yasası
çıkarılmalı'' Türkiye'nin toprak
rezervi kalmayan 19 ülkeden biri olduğunun altını çizen Ataç, toplam yüzölçümün
22 milyon hektarlık bölümünde tarım yapılabildiğini, ancak bunun yarısının
verimli tarım arazisi niteliği taşıdığını, bu konuda arazi kullanım
planlanmasının bir an önce devreye alınması gerektiğini söyledi. Kanunla
öngörülmesine rağmen, tarımsal potansiyeli yüksek olan ve amaç dışı kullanım
talanı, bozulma ve kirlenme süreçleriyle hızla yok olan büyük ovaların korunması
konusunda bugüne kadar hiçbir adım atılamadığına dikkati çeken Ataç, yine 5403
sayılı Kanunun 14. maddesi gereğince büyük ovaların zaman yitirilmeden Bakanlar
Kurulu kararıyla koruma altına alınmasının daha fazla ertelenmemesi gerektiğini
ifade etti. Deniz Ataç, Türkiye'nin ağaç
varlığı artan ülkelerden biri olması ve dünyada ilk 3'e girmesine rağmen,
yaratılan alanların tam olarak doğal ormanların ekolojik ortam ve biyolojik
çeşitlilikteki gibi olamadığını, bu nedenle mevcut kalan doğal ormanları
koruyup, yeni ormanlarda doğru plantasyonlar yaratılması gerektiğini belirtti.
Türkiye'nin tüketilebilir yer üstü ve yer altı su potansiyelinin yılda ortalama
112 milyar metreküp olduğunu, kişi başına yıllık su hakkının ise 1.430 metreküp
olduğunu anlatan Ataç, aslıda Türkiye'nin su zengini bir ülke değil, su azlığı
yaşayan bir ülke olduğuna dikkati çekti. Ataç, çözüm için acilen Su Yasası'nın
çıkarılması gerektiğini vurguladı.
"Kısa vadeli yaklaşım mümkün
değil" Doğa ve çevreyle ilgili konuya
doğru düzgün ekonomik perspektifle bakıldığında kısa vadeli yaklaşımın mümkün
olmadığının görüldüğüne işaret eden TEMA Yönetim Kurulu Üyesi ve İş Bankası
Yönetim Kurulu Başkanı Ersin Özince de, ''Doğaya kısa vadeli
yaklaşmak, ayağını yorganına göre uzatmamak demek. Şu andaki gösterge bizim
değil havayı, ağacı, suyu eldeki toprak varlığını dahi kullanamadığımızı
gösteriyor. İstanbul'un dibinde çölleşme, su kıtlığı görüyoruz'' dedi. Sorular
üzerine Özince, bankacılığın kural işi olduğunu, dolayısıyla kural konur ve
uygulanırsa bankacının da projeyi yapanın da rahat edeceğini, doğru yapıldığı
sürece yenilenebilir enerji olan hidroelektrik santrallerinin (HES) hayata
geçirilebileceğini ifade etti.
|