Yedi İşçiyi Taşeronun Hızı Öldürdü
Taşeron İşçilere Kadro Sözü
Taşerona Sürpriz!
Tüm Haklarımız Elimizden Alınıyor
Yüz Binlerce Taşeron 6 Ay...
Taşerona Kadroda Son Söz Bakanlar...
"Kayıt Dışı İstihdam 'Yok...
'Asıl İşi Yapanlar Artık Taşeron...
Her 100 İşçiden 7'si Taşeron
Taşeronun Yükü Devlete
Nehir Forum: Hukuki Bakışla...
"Türkiye'de Meslek Hastalığı...
1.36 Milyon Taşeron Çalışıyor
"İmalatın Her Aşamasına Müfettiş...
Taşerona Karşı Mitinge Davet
Türkiye Taşeron Cumhuriyetine Dönüştü!
Şantiyeden Sendika Çıktı
Yargıtay’dan Maden Kazasına...
Meclis Maden Patronlarını Üzemedi
Cami İşçisi de Taşeron Kurbanı
"Soma Faciasının 'Son Uyarı'...
"İyice Araştırmadan Maden...
Sertifikasız Ustalar İnşaatta...
Yeni Yasa İşçi Haklarını Kısıtlıyor mu?
‘Taşeron’dan Önce Son Kaçış
İşte Başbakan'ın Onayladığı...
TMMOB: İş Güvenliği Kamusal...
İnşaat Sektöründe İstihdam Azaldı
İnşaat Sektörü 'Soma Dersini'...
İşçi Ölümlerini Değerlendirdi:...
İş Güvenliği Kapsamı Genişliyor
İş Güvenliğinde İkinci Kademe...
Madenciler yine 'İşçi Sağlığı...
"İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği...
“Taşeron Çalıştırma” Derhal Yasaklanmalıdır!
TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Sami Yılmaztürk ile inşaat sektöründeki işçi sağlığı ve iş güvenliği üzerine konuştuk. Sektördeki taşeronluğun güvensiz, güvencesiz çalışma koşulları demek olduğuna vurgu yapan Yılmaztürk; “İş cinayetlerinin artışına neden olan 'taşeron çalıştırma' derhal yasaklanmalıdır” dedi.
1
Maden ocaklarında iş güvenliği konusunun öneminin farkına varmamız için maalesef 301 insanın ölmesi gerekti (!). Peki, inşaat sektöründe işçi sağlığı ve iş güvenliği konularının önemine ne zaman varacağız? TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı C. Sami Yılmaztürk ile işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunu masaya yatırdık. Yılmaztürk; “Ülkemizde iş kazalarında işçiden kaynaklı iş kazalarından çok, yaratılan çalışma koşullarının sonucu olması, işverenin sağlıklı çalışma koşullarını yaratmadığını göstermektedir. Alınması gereken tedbirlerin bu yönde olması kaçınılmazdır ve öncelikle “İşçi Sağlığı ve Güvenliği Yasası”nın bu çerçevede gözden geçirilmesi gerekmektedir” diyor. Türkiye, ölümlü iş kazalarında Avrupa’da birinci, dünyada üçüncü sırada yer alıyor. İnşaatlarda 100 kişiden dördü iş kazası mağduru. İnşaat ve yapılarda daha güvenli bir çalışma ortamı için atılması gereken adımlar neler, bu konuda kimlere ne gibi görevler düşüyor? Türkiye’de 2002 yılından itibaren hükümetle birlikte insan yaşamını, güvenliğini odağına almayan, sadece daha fazla kâr odaklı üretimi öngören düzenlemeler sonucunda iş kazaları hızla artmıştır. Verilere göre Türkiye’de son 12 yılda 12.686 işçi, iş kazaları sonucu hayatını kaybetmiştir. Bu da yılda yaklaşık 1.100 işçi ölümü demektir. Bu ölümlerin üçte biri inşaat sektöründe meydana gelmektedir. Soma iş kazasında olduğu gibi, son yıllarda “iş cinayetleri” olarak nitelendirilen toplu ölümlerin sayısında hızlı bir artış yaşanmaktadır. Türkiye, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün verilerine göre 100 bin çalışan başına düşen ölümlü iş kazalarında Avrupa`da birinci, dünyada El Salvador ve Cezayir’in ardından üçüncü sırada yer almaktadır. Başbakanın 2005 yılında “yatırımcının önündeki engelleri” kaldıracağız açıklamasından sonra hız kazanan düzenlemelerle birlikte sınırsız ve denetimsiz yatırımlarda hızla artış görülmüş, yatırımcıların maliyeti düşürerek kârlarını artırdıkları açıklamalarla iş kazalarındaki artışları paralel yaşamamız tesadüf değildir. Soma iş cinayeti sonrasında başbakanın ölümleri olağanlaştırmaya yönelik kamuoyunu yanıltacak şekilde gelişmiş ülkelerdeki 150 yıl öncesinin ciddi iş kazalarını bugün olmuş gibi açıklaması ve ardından “iş kazaları bu işin fıtratında var” demesi ile aslında hükümetin işçi sağlığı ve iş güvenliğinde izlediği ve izleyeceği politikaları çok iyi açıklamaktaydı. Bu açıklama yine iş kazalarının sorumlularına karşı aklama politikasını açık etmekteydi. Neoliberal politikaların takipçisi mevcut hükümetin, yatırımcının azami kâr hırsını dikkate alarak 2012 Haziran ayında meclise getirdiği ve meslek odalarının, uzmanların, işçi sendikalarının itirazlarını, uyarılarını ve önerilerini dikkate almadan meclis çoğunluğuna dayanarak yürürlüğe soktuğu 6331 sayılı İş Sağlığı Güvenliği Yasası’nın uygulanmaya girmesinden sonra işverenlerin rahatlaması, taşeronluğun önünün açılması sonrasında iş kazaları, iş cinayetleri ve meslek hastalıklarının hızla artması önceden uyarıldığı gibi kaçınılmaz sonuç olarak bugün yaşanmaktadır. Hükümet gerek yapı denetim yasalarında, gerekse 6331 Sayılı İşçi Sağlığı ve Güvenliği Yasası’nda sadece emir kulu mimar ve mühendisleri sorumlu tutan düzenlemelere imza atmıştır. İş kazaları kaçınılmaz değildir. Gelişmiş ülkelere baktığımızda iş kazalarının yok düzeyde olması önümüzde önemli bir veri olarak durmaktadır. İş kazalarını ortadan kaldıramayız ama ölümlü iş kazalarını en az seviyeye indirebilecek tedbirlerin alınmasını sağlayabiliriz. Bu amaçla iş kazalarının nedenlerini doğru tespit etmeliyiz. Ülkemizde iş kazalarında işçiden kaynaklı iş kazalarından çok, yaratılan çalışma koşullarının sonucu olması, işverenin sağlıklı çalışma koşullarını yaratmadığını göstermektedir. Alınması gereken tedbirlerin bu yönde olması kaçınılmazdır ve öncelikle “İşçi Sağlığı ve Güvenliği Yasası”nın bu çerçevede gözden geçirilmesi gerekmektedir. İşçi sağlığı ve güvenliğinde öncelikli sorumluluk hükümete düşmektedir;
İnşaat sektöründe işçi sağlığı ve iş güvenliği konularının önemine ne zaman varacağız ve ne zaman gerekli yaptırımlar koyup uygulayacağız? Maden ocaklarında iş güvenliği konusunun öneminin farkına varmamız için 301 insanın ölmesi gerekti (!). İnşaatlarda bir anda 301 insanı yitirmiyor oluşumuz, bu konuyu hafife almamıza mı neden oluyor acaba? Türkiye’de 12 Eylül askeri darbesi ile meslek odaları, üniversiteler, sendikalar kısaca tüm muhalefet susturulmuş ve neoliberal ekonomik politikaların önündeki engeller kaldırılmıştır. Fakat bu ekonomik politikaların tam anlamı ile uygulanabilmesi ancak bu hükümetle mümkün olabilmiştir. Üretmeyen, ranta dayalı ekonomik modelin ayakta kalabilmesi için sürekli yeni rant alanları yaratılmak zorundadır. Bu nedenle Cumhuriyet tarihi boyunca yaratılmış tüm değerler yok pahasına özelleştirilmeye çalışılmış, hazine arazileri bir bir elden çıkarılmaya başlanmıştır. Bugün fay hatlarının dahi özelleştirme idaresince satışa sunulması bu politikanın sonucudur. Amaç sadece daha fazla rant ve bu ranta ortak olmaktır. Bu amaca ulaşmada en önemli sektörlerden birisi inşaat sektörüdür. İnşaat sektöründe de lokomotif konut sektörüdür. Bugün İstanbul’da bir milyona yaklaşan konut fazlası olduğu TUİK verisidir. Gayri resmi rakamların daha yüksek olduğu gerçeği söz konusudur. Son yıllarda yapılan düzenlemelerin büyük çoğunluğu inşaat alanına yönelik düzenlemelerdir. Hükümetin Anayasa’ya aykırı olarak yerel yönetimlerin yetkilerini gasp ederek yereli planlaması, yerelde projeler üretmesi en kolay, en yüksek rant üretiminin inşaat sektöründe olmasındandır. Maliyetleri düşürecek yasal düzenlemelerin yapılması, kâr oranını insan ölümlerine rağmen daha da artırmayı hedeflemektedir. 17 Aralık sonrası rüşvet ve yolsuzluk soruşturmaları bu yaratılan rantın nasıl paylaşıldığını kamuoyuna açık etmiştir. İşte, bu süreç iş kazalarında inşaat sektörünü ilk sıraya yükseltmiştir. 2014‘ün ilk üç ayında meydana gelen iş kazalarında yaşamını yitiren 276 işçiden 80’i inşaat işkolundadır. Evet, maden kazalarındaki gibi toplu ölümler inşaat sektöründe yaşanmamaktadır, fakat Türkiye’nin her yerinde yürütülmekte olan inşaatlarda her gün onlarca kaza olmaktadır. Çok sayıda inşaatta kayıt dışı çalışmanın temel olduğu unutulmamalıdır. Bu kayıt dışı inşaatlar ancak ölümlü kaza sonrasında “bilgi sızması” durumunda kamuoyunca öğrenilmektedir. Ağaoğlu’nun Maslak 1453 projesine yargı dur kararı vermiş iken işçi ölümleri ile hukuk dışı inşaatın yürütüldüğünü öğrenmekteyiz. Bu tür inşaatlarda ayrı bir kayıt dışılıktır. Ağaoğlu’nun yargı kararına rağmen inşaatı sürdürüyor olması, proje üzerinden satışlara devam etmesi ve hükümetin buna göz yummasının yanı sıra başında Türkiye Cumhuriyeti bulunan savcıların Başbakan’ın talimat vermediği işler dışında iş ve işlem yapmaması sonucunda bugün Ağaoğlu’nun kaçak inşaatındaki ölümün sorumlusu kim sizce? Topumun duyarlılığı arttıkça, çalışanlar iş arkadaşlarını kaybettikleri ölümlü kazaların ardından işlenen iş cinayetlerini kamuoyu ile paylaşmaya, inşaat sektöründeki kayıt dışılık da kayıt altına alınmaya başlamıştır. Kent suçlarının artışına bağlı olarak inşaat sektöründeki ölümlü kazaların sayısının arttığı görülür olmuştur. İnşaat sektöründe iş cinayetlerinin toplu olmaması önlemler konusunda kamuoyunun tepkisiz kalması hafifsemeden kaynaklanmamaktadır. Tam tersi iş cinayetlerinin gözden kaçırılması söz konusudur. Özellikle taşeronlaşma nedeniyle güvencesizliğe itilmiş işçiler ölümleri hak elde edebilmek için görünür kılmaya başlaması söz konusudur. İnşaat sektöründeki taşeronluk meselesi ve yapı denetim yasası üzerine konuşabilir miyiz? Bu konuların iş güvenliği ile ilgisi var mıdır? Yapı denetim yasasının aksayan yönleri nelerdir? İnşaat sektöründe taşeronluk güvensiz, güvencesiz çalışma koşulları demektir. Ucuz iş gücü demektir. Kayıt dışılığın diğer adıdır. Eğitimden ve donanımdan yoksun işçi demektir. Bu koşular altında iş kazalarının özellikle de ölümlü iş kazalarının büyük çoğunluğunun taşeronların yürüttüğü inşaatlarda olması kaçınılmazdır. Taşeronlaşma ile ilgili herhangi bir istatistiki veri tutulmamaktadır. Sadece ölümlü kaza sonrasında olay basına yansımışsa işçilerin taşeron firmalarda çalıştığını öğrenebilmekteyiz. Hukuk dışı olarak sürdürülen Ağaoğlu Maslak 1453 inşaatında çalışan bir işçi yüksekten düşen parça nedeniyle, İstanbul Halkalı Tema Park'ta Mesa-Kantur inşaatında çalışan bir işçi ile Kartal’da bir inşaatın çöken iskelesinden düşen üç işçi hayatını kaybetti. Yapılan tespitlerde ilk iki inşaatta şantiyede çalışmalar birbirinden bağımsız taşeronlara devredilmiştir. Taşeron çalışma ve bunun sonucu olarak eğitim ya da donanımdan yoksun bırakılmaları işçilerin ölüm sebeplerinin başında geliyor. Taşeronlaştırma, aynı zamanda sendikasızlaştırmanın, güvencesiz çalıştırmanın, denetimsiz ve kayıt dışı çalışmanın aracıdır. İnşaat sektöründe, özelliklede meslek odalarının dışlanması ile yaratılan ve ücretini işverenden alan denetim sisteminin, bağımsız denetim görevini yapması mümkün değildir. Bu nedenle yapı denetiminin yapılması mümkün değildir. Bu da inşaat sektöründe sağlıklı bir denetimin yapılmasını engellemektedir. Kamuda ve özelde inşaat sektöründe taşeronlaşmanın artmasına paralel olarak ölümlü iş kazalarının hızla artması ana işin birbirinden bağımsız alt taşeronlara devredilerek yapılmasının sonucudur. Taşeronlar, kazanabilmek amacıyla maliyeti düşürmek zorundadır. Dolayısıyla ucuz ve niteliksiz işgücünün devreye sokulması kaçınılmazdır. İşin parçalanması aynı zamanda sorumluluğun da parçalanması ve asıl sorumluların perdelenmesi demektir. İş cinayetlerinin artışına neden olan “taşeron çalıştırma” derhal yasaklanmalıdır. Yapı Denetim Yasası, kamusal denetimi esas alacak şekilde ve meslek odalarının devreye sokulması ile derhal yeniden gözden geçirilmelidir. Denetim sürecinde mesleki denetim, mesleki denetimin olmazsa olmazı meslek içi eğitim meslek odaları aracılığı ile, işçilerin ise sendikalar aracılığı ile eğitimi esas olmayan düzenleme iş kazalarını önlemesi, sağlıklı bir yapılaşmanın sağlanması mümkün değildir. Yapı denetimcileri kamusal denetim yapmakla yetkilendirilmiştir, fakat hangi eğitim ile hangi bağımsız karar alma ehliyeti ile bunu yapabilecektir? Yapı denetim sürecinde yer alan mimar ve mühendisler, aklın ve bilimin ışığında toplum yararına kamusal denetim yapan meslek odalarının denetimleri altında bulunmamaktadırlar. Denetçilerin meslek odası üyeliğini koruma ve eğitim alma zorunluluğu bu hükümet tarafından kaldırılmıştır. İnşaatlardaki ölüm ve yaralanma oranlarıyla ilgili son istatistiki bilgileri paylaşır mısınız? Özellikle düşme sonucu ölüm ve yaralanma konusunda rakamlar neler söylüyor? İskeleden düşme sonucu ölümlerin önüne geçilemez mi? Son yıllarda taşeronlaşma ile birlikte inşaat sektöründe kayıt dışı çalışan işçi sayısında artış olmuştur. Buna rağmen 2012 yılında SGK verilerine göre en çok iş kazası inşaat sektöründe olmuştur. 2012 yılında meydana gelen kazaların 9.209’u (%12.3) inşaat sektöründe meydana gelmiştir. SGK’nın verilerine göre bu oran 2011 yılında meydana gelen iş kazalarının 7.749′u (%11.85) inşaat sektöründe meydana gelmiş idi. Hâlbuki SGK’nun yapmış olduğu açıklamalarda ise iş kazalarının oranının azaldığı yönündedir. En çok ölümlü iş kazası 2012 yılında inşaat sektöründe gerçekleşmiş, ölümlü her üç iş kazasından birisi inşaat sektöründe meydana gelmiştir. Yine istatistiklere göre, en fazla iş kazasının incelendiği inşaat işkolunda, 512 iş kazası kişilerin düşmesi, 135 iş kazası makineler, 119 iş kazası sıkışma, ezilme veya cisim batması ve 103 iş kazası da yüksekten düşen cisimler nedeniyle meydana gelmiştir. 2012 yılında Bakanlığın incelediği iş kazalarının verilerine göre, geçen yıl en çok ölüm 272 ile inşaat iş kolunda, yine en fazla yaralanma inşaat iş kolunda gerçekleşmiştir. İskeleden düşme sonucu ölümlerin ve yaralanmaların önüne geçilmesi mümkündür. İş kazalarının başlıca sebepleri;
Katı yaptırımlar, büyük para cezaları bir önlem olabilir mi (trafik cezalarında olduğu gibi)? İş kazalarının sebeplerini ortadan kaldırmıyorsak katı yaptırımların önlem olamayacağını trafik kazalarından biliyoruz. En büyük sorunlarımızdan biri de kayıt dışı istihdam. Kayda geçmeyen iş kazalarında hayatını kaybedenlerin sayısını bilmiyoruz bile. Bu konuda ne yapılmalı ya da neden bir şeyler yapılmıyor? Kayıt dışı istihdam taşeronlaşmanın ortadan kaldırılması, sendikalaşma ve meslek örgütlerinin denetim sürecine dahil edilmesi ile ortadan kalkacaktır. Eğitimli işçi, sürekli eğitim ve denetim, sendika ile meslek odalarının devreye girmesi inşaat maliyelerini artırıcı unsurdur. Bu ne yatırımcı tarafından, ne de hükümet tarafından kabul edilmemektedir. Bu nedenle ölümlü kazaların baş sorumlusu olarak hükümet görülmektedir. Yurtdışında inşaat sektöründe iş kazalarını ve ölümleri önlemek adına neler yapılıyor? Bizde henüz yapı üretim sürecine sigorta sistemi girmemiştir. Meslek sigortası henüz zorunlu değildir. Yurtdışında eğitimli ve yeterli eleman çalıştırılması sigorta sisteminin ve kamusal denetimin getirdiği bir zorunluluktur. Çok sıkı bir denetim ve yaptırım sistemi inşaatlarda standartlara uygun malzeme işçi sağlığı ve iş güvenliği kurallarının sıkı uygulanması ve buna uygun donanım kullanımı, paralelinde eğitimin ve iş bilincinin getirdiği örgütlenme ve sendikalaşma, denetim, iş kazalarına karşı alınan önlemlerdir. Sonuç ölümlü kazaların olağan dışı, kabul edilemez vaka olarak kabul edilmesi olarak karşımıza çıkmasını sağlamaktadır.
|
-
sayın başkana sadece şu tavsiyem olabilir, 6331 sayılı yasa ve çıkarılan yönetmelikleri okumasını ondan sonra bu konular hakkında daha tutarlı yorum yapmasını beklerim. YANITLA