2011 yılında 135 milyar dolar civarında ihracat gerçekleştiren Türkiye, 2010 yılına göre yüzde 18 civarında bir büyüme sağladı. Türkiye makine sektörü ise ihracatta kaydettiği yüzde 22’lik büyüme ile Türkiye’nin de ötesinde bir performans gösterdi. 2023 yılında 100 milyar dolar rakamına ulaşmayı hedefleyen sektör, 500 milyar dolar olması hedeflenen Türkiye’nin toplam ihracatında yüzde 20 ile en büyük payı almayı planlanıyor. Türkiye’nin 2011’de 12 milyar dolar civarında makine ihracatı gerçekleştirdiğini açıklayan Orta Anadolu Makine ve Aksamları İhracatçıları Birliği (OAİB) Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Dalgakıran, üretim araçları üretmenin artık bütün dünya ülkelerinin birinci derecede stratejik önem verdiği stratejik alanlardan biri olduğunu kaydetti. Makine ihracatındaki artışa karşın rakamlar netleşmemiş olmakla birlikte yaklaşık 27 milyar dolarlık da makine ithalatı olduğuna dikkat çeken Dalgakıran, kullanıcıların daha fazla Türk makine sektörüne güvenmesiyle Türkiye’nin cari açık sorununu çözmek konusunda önemli bir adım atmış olacağını söyledi.
OAİB Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Dalgakıran, konuşmacı olarak katıldığı 'Uluslararası 6. Çimento Ticareti ve Teknolojileri Konferansı'nda www.yapi.com.tr’nin sorularını yanıtladı.
Makine sektörünün 2011 performansını nasıl değerlendiriyorsunuz?
2011 yılı itibariyle hedefimizi yakaladığımızı söyleyebiliriz. Türkiye ekonomisinde 2012 için büyüme hızında bir yavaşlama öngörülüyor. Bunun sebebi de Türkiye’nin dış ticaret dengesinin ciddi şekilde bozuk oluşu; 135milyar dolar ihracata karşılık, 240 milyar dolar civarında ithalatımız var. İthalat kalemleri içinde de birinci sırada enerji, ikinci sırada ise yatırım malları yani makine geliyor. Türk makine sektörünün gelişmesiyle birlikte Türkiye’nin dış ticaret rakamları da daha doğru bir dengeye oturacaktır.
Üretim araçları üretmek, artık bütün dünya ülkelerinin birinci derecede stratejik alanları arasında yer alıyor. Çin’in, 1992 yılında 3 milyar dolar makine ihracatı varken, bu rakam 2008’de yani sadece 16 yıl sonra 270 milyar dolara çıktı. Teknoloji çok hızlı değişiyor; üretim araçlarını üretemeyen ülkeler, aynı zamanda bir teknoloji çöplüğüne de dönüşüyorlar. Farklı bir dönem yaşıyoruz, bu yeni durumu çok iyi biçimde algılamamız gerekli. Eğer enerji kaynaklarınız yoksa ya da bilgi teknolojilerinde dünya çapında söz sahibi değilseniz, en azından bu alanda ciddi bir kuvvet olmak üzere hızla yürümelisiniz. Bu da ar-ge ve inovasyonla olabilir.
Bu noktada, girişimcinin de mantalitesini değiştirmesi gerekiyor. Türkiye’nin bu yıl 12 milyar dolar civarın makine ihracatı var; ama 26 - 27 milyar dolar civarında da makine ithalatı var. İthal edilen makinelerin yüzde 70’ini Türkiye’de ürettiğimiz halde, ithal ediyoruz. Sürdürülebilir bir büyüme için Türkiye’de üretilen makinelerin tercih edilmesi çok önemli.
Türkiye’de üretilen makinelerdeki yerel malzeme kullanım oranı nedir? Tüketicinin tercihinde ‘kalite’ algısının belirleyici olduğunu söyleyebilir miyiz?
Yerel malzeme oranı, makineye göre değişiyor. Elbette Türkiye’de üretilen her makine dünya standartlarındadır, çok kalitelidir demiyoruz. Türkiye’de gereğinden fazla makine üreticisi var. Bir yanda kaliteli üretim yapan firmalar varken, diğer yanda ciddi sayıda merdiven altı üretim söz konusu. Alıcı firmaların da alım yaptıkları makine ile ilgili firmaya gidip, oraları görmeleri gerekiyor. Benim tavsiyem, alıcı firmaların iş yapacakları üreticileri yerinde ziyaret etmeleri, ihtiyaçlarını yüz yüze aktarmaları. Bu diyalog, sadece satın alma noktasında değil, sektörün konuyla ilgi üretiminin gelişmesi açısından da çok önemli. Yani örneğin bir çimento fabrikası için makine üretiyorsanız, o çimento fabrikasının teknik müdürleri, teknik elemanlarıyla iç içe çalışmalısınız. Endüstri, Batı’da bu şekilde gelişti. Disiplinler arası bir çalışma sürecinin gerekliliğinden bahsediyorsunuz yani?
Kesinlikle… Geçenlerde, bir ilki gerçekleştirerek, çimento sektörü ile makine üreticilerini bir araya getirdik. Böyle buluşmaları diğer sektörlerle de gerçekleştireceğiz ve belirli aralıklarla da tekrarlayacağız. Amacımız, geleceğe dönük bir birlikte çalışma ortamının oluşması, tarafların birbirlerinden beklentilerini ortaya koyabilmesi.
İnşaat sektörü açısından durum nedir? Dış pazarlarda etkili olan Türkiye müteahhitlik sektörü, makine sektörünün ihracatına ne kadar katkı koyabiliyor?
İnşaat sektöründe, ciddi bir dışa bağımlılık var. Türkiye’de üretilmesine rağmen, 2009’da 3 milyar dolarlık back loader ve excavator ithal edilmiş. İnşaat sektörünün diğer yatırım kalemlerinde de ciddi bir dışa bağımlılık var. Türkiye müteahhitlik sistemi, aslında Türkiye makine sektörünün yurtdışına açılımında çok ciddi katkıda bulunabilir; çünkü dünyada sayılı müteahhitlik organizasyonlarından birini gerçekleştiriyoruz. Ama mental bir değişikliğe ihtiyacımız var; satın almalarda, ürünleri kaliteliyse yerli bir şirketi tercih etme bilinci ve çabasının olması lazım. Düzenlediğimiz tanıtım kampanyalarının da yardımıyla yavaş yavaş bu bilinç oluşuyor. Bilhassa genç mühendislerle bu iletişimi kurabiliyoruz.
Üretim araçlarını üretemeyen ülkeler için bir ‘teknoloji çöplüğü’ne dönüşme riskinden bahsettiniz. Kuşkusuz üretimin teknoloji, malzeme, ar-ge ve inovasyon, yönetişim gibi pek çok ayağı var. Bu anlamda Türkiye’nin pozisyonunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu anlamda ilerlemenin bir sürü ayağı var. Bunlardan ilki, bilgi; yani sizin üniversiteleriniz, üniversitelerdeki hocalarınız, akademisyenleriniz. İkinci ayağı, bunu üretime dönüştürecek olan sanayici, endüstri. Üçüncü ayak ise devlet. Bütün bu ayaklara bakarsanız, aslında hepsinde sorun olduğunu görüyorsunuz. Yapmamız gereken bu sorunları doğru tespit edip, çözüm yollarını aramamız. Eğitim sistemimizde ciddi bir problem var. Üniversitelerimiz, dünya üniversiteleri içersinde sıralamalara dahi giremiyor. Bugün dünya üniversiteleri, bilginin ticarileşmesi konusunda çok ciddi adımlar attılar ve çok ciddi kaynaklara sahipler. Üniversitelerden mezun olan arkadaşlarımız donanım olarak çok eksik. Ara eleman dediğimiz kalifiye insan gücü konusunda da çok büyük problem var. Bizde üniversite mezunu olmak çok önemli, ama Almanya’da öyle değil.
Ya diğer başlıklar?
Daha fazla girişimciye ihtiyacımız olduğu düşüncesine katılmıyorum; bizim, nitelikli girişimci oluşturmamız gerekiyor. Yani entelektüel sermayenin oluşması gerekiyor. Türkiye artık o aşamaya geldi ve bu aşamayı geçmek için daha nitelikli girişimcilere ihtiyacımız var. Makine sektörüne bakıyorsunuz; AB’nin tamamında toplam 25 bin makine ve yan sanayicisi var, Türkiye’de ise 20 bin. Küçük küçük, çok sayıda merdiven altı üretim söz konusu. Bunların ar-ge yapması, profesyonel çalışması, dokümantasyon geliştirmesi, yeni ürünlere gitmesi mümkün değil. Bu, Türkiye’nin menfaatine bir durum değil. Devletin de teşvik mekanizmalarında kaliteli, verimli olanı, katma değer üreteni destekleyerek, bunu özendirici bir mekanizmayı kurması gerek.
|