'AK Parti Dönemi Türkiye Ekonomisi' raporuna göre, 2001 yılında yaşanan ekonomik krizden sonra alınan tedbirler ve uygulanan ekonomik istikrar programları sayesinde Türkiye ekonomisi, 2002-2007 arasında yaklaşık yüzde 7 oranında büyüdü. 2008 yılında yaşanan küresel ekonomik krizden dolayı birçok gelişmiş ülkede daralma yaşanırken, Türkiye iç talep ve ihracat oranındaki artışla birlikte 2009 yılının son çeyreğinden 2012 yılı üçüncü çeyreğine kadar aralıksız büyümesini sürdürdü. Kişi başı Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) miktarı 2002 yılında 3 bin 492 dolar iken, bu miktar 2011'de 10 bin 469 dolar seviyesine çıktı. Türkiye, 2013-2015 Orta Vadeli Program'da (OVP) kişi başına düşen geliri, 2015'te 12 bin 859 dolara yükseltmeyi ve yüksek gelirli ekonomiler grubuna girmeyi hedefliyor. OECD tahminlerine göre, Türkiye 2011-2017 döneminde yıllık ortalama yüzde 6,7 büyüme oranıyla OECD ülkeleri arasında en hızlı büyüyen ülke olacak. Fiyat istikrarı Rapora göre, ''AK Parti öncesindeki hükümetler, siyasal alanda yaşanan belirsizlikler nedeniyle, uzun vadede uygulanması gereken enflasyonla mücadele programlarını uygulamada başarısız oldu''. 2001 yılı sonunda yüzde 54,4 olan enflasyon oranı, 2004 yılında tek haneye düşerek son 34 yılın rekoru sayılan yüzde 9,4'e gerilerken, 2012'de gerçekleşen yüzde 6,16 enflasyon oranı, 1968 yılından beri en düşük enflasyon oranı olarak tarihe geçti. 2002'den itibaren Merkez Bankası rezervlerinde her yıl artış meydana gelirken, 2002'de altın dahil 28 milyar dolar olan döviz rezervleri, 2012'de 122,1 milyar dolara ulaştı. Kamu maliyesinin görünümü Rapora göre, 2002-2008 yılları arasında hazırlanan ve uygulamaya konulan bütçelerin yapısı güvenilir, şeffaf ve öngörülebilir nitelikte oldu. AK Parti, bütçe politikalarının ekonomik büyümeyle uyumlu ve tasarruf önlemlerinin de yapısal reformlarla desteklendiği bir politika benimsedi. 2001 ekonomik krizinden sonra merkezi yönetim bütçesi içerisindeki faiz giderlerinin GSYH'ye oranı 2001'de yüzde 17,1 iken, 2012'de yüzde 3,5'e düştü. AB Tanımlı Genel Yönetim Borç Stoku'nun GSYH'ye oranı 2002 yılında yüzde 74 olarak gerçekleşirken, bu oran 2011 yılında yüzde 39,2'ye düştü.
2002-2012 yılları arasında 3 genel seçim, 2 yerel seçim ve 2 referandum gerçekleşmesine rağmen popülist politikaların uygulanmadığı belirtilen raporda, bunun sayesinde 2002 yılından itibaren sürdürülen mali disiplin ve yapısal reformlar geleceğe yönelik beklentilerin olumlu bir görünüm kazanmasını sağladığı ifade edildi. Sosyal Devlet Rapora göre, Türkiye'de ödeme gücünden yoksun kişilerin sağlık hizmetleri karşılanıyor, muhtaç durumda olan çocuk, öğrenci, yaşlı ve engellilere yönelik ayni ve nakdi yardımlar yapılıyor. 2002 yılında 1 milyar 376 milyon lira olan sosyal harcamaların miktarı, 2011'de 18 milyar 216 milyon liraya yükselirken, Sosyal Güvenlik Reformu kapsamında ''Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu'' uygulanmaya kondu. Ayrıca, AK Parti, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın kurulması, sosyal yardım ve hizmetlere ne kadar önem verdiğini de gösterirken, ilköğretim ve ortaöğretim öğrencilerine de ders kitapları ücretsiz olarak verilmeye başlandı. Uluslararası kuruluşlar ile ilişkiler Rapora göre, Türkiye Uluslararası Para Fonu'ndan (IMF) yıllarca kaynak kullanan bir ülke iken, artık kaynak aktaran ve dünyayı krizden koruyacak bir ülke konumuna geldi. Türkiye, 2012'de IMF'ye uluslararası rezervler arasında sayılmak kaydıyla 5 milyar dolar katkıda bulunmayı taahhüt etti. Türkiye'nin uluslararası kredi notunun yükselmesi ile beraber, Yeni Teşvik Sistemi, Mütekabiliyet Yasası ve Kentsel Dönüşüm, başta Körfez sermayesi olmak üzere ülkeye yabancı sermaye akışını çekmeye başladı. Türkiye yaptığı yardımlar ile ülkelerin kapasitelerinin geliştirilmesine de katkı sağladı. Öte yandan, hükümetin Orta Doğu ve Afrika'ya yönelik açılımları, bu ülkelerle olan ticari ilişkilerinin gelişmesini de etkiledi. 2023 Hedefleri ve gelecek beklentileri Rapora göre, Türkiye'nin 2023 yılında dünyanın ilk 10 ekonomisi içerisinde yer alması için ekonomik büyümenin sürekli ve istikrarlı hale gelmesi gerekiyor. Cari açığın azaltılması ve kontrol altında tutulması için, iktisadi hedeflerle uyumlu enerji politikalarının uygulanması, bu bağlamda Türkiye'de enerjiye olan bağımlılığın azaltılması için başlatılan çalışmaların da hızlandırılması gerekiyor. Türkiye'de hiç üretilmeyen malların üretilmesinin yeni teşvik sisteminin temel odak noktalarından birisi olması, Ar-Ge'ye aktarılan kaynağın arttırılması gerekirken, Ar-Ge sayesinde ihracata eklenecek yüksek katma değerli üretim, uzun dönemde hedeflenen büyüme oranlarına ulaşılmasını daha kolay sağlayacak.
Rapora göre, ayrıca kentsel dönüşüm projesi ile hem şehirleşme hem de ekonominin ivme kazanmasına önemli katkılar sağlayacak ve bu proje ülkeye sermaye girişini hızlandırarak, ekonomik büyümeyi daha da artıracak.
|