Vefa Group markalarından galvanizli hafif çelik yapı sistemleri üreticisi Steelife'nin Çekmeköy’de inşaa edilecek 'eko-site'sinin prototipi niteliğindeki projede, enerji verimlilik hesapları İTÜ Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zerrin Yılmaz tarafından yapıldı. Proje koordinatörlüğünü de İTÜ Mimarlık Fakültesi ve Technobee Academy Öğretim Üyesi Prof. Dr. Atilla Dikbaş’ın yürüttüğü 'Ekolojik Ev', düşük enerji ihtiyacının tamamını yenilenebilir kaynaklardan sağlayacak şekilde pasif ev kriterlerine uygun olarak tasarlandı. yapi.com.tr'nin sorularını yanıtlayan Steelife Genel Müdürü mimar Bülent Aydın, güneş enerjisinden maksimum seviyede yararlanılan ve geri dönüşümlü malzemeden üretilen Ekolojik Ev'in kendileri için bir laboratuar işlevi gördüğünü söylüyor.
Sizi 'ekolojik ev'e yönelten motivasyon ne oldu?
Hafif çelik yapı sistemi, zaten yapısı gereği ekolojik bir malzeme; çünkü konstrüksiyonu yüzde 100 geri dönüşümlü bir yapı. Sistemin hem yalıtım avantajlarını, hem de depreme karşı dayanımını zaten biliyorduk; ama artık yalıtım değerleri daha yüksek, daha doğru binalar yapılmalıydı. Bu, doğru bir sistem olduğu için, böyle bir konsepte yönelmeye karar verdik. Prototipi de tamamen kendi öz kaynaklarımızla oluşturduk; İTÜ’den Prof. Dr. Zerrin Yılmaz ve TECNOBEE’den Prof. Dr. Atilla Dikbaş ve bu işi İngiltere’de yapmış mimar bir arkadaşımızla birlikte bir proje haline getirdik.
Ekolojik Ev ne kadar sürede tamamlandı? 'Ekolojik' olması için neler yapıldı?
Ekolojik Ev, 45 gün gibi kısa bir sürede kuruldu ve yaklaşık bir yıl önce tamamlandı. Kullandığımız bütün argümanları burada test ettik. Projeyle, hem inşa sürecinde daha az malzeme gerektiren, hem de kendi enerjisini üreten, ürettiği enerjiyi de az tüketen bir ‘pasif ev’ oluşturmaya çalıştık. Sistem, yaz ve kış olarak ikiye ayırabileceğimiz bir kurgudan oluşuyor. Yapı, ısı pompasını, güneş enerjisini, otomatik olarak bu parametrelere göre kullanıyor. 28 termal panelle 3 bin 800 kw/saatlik bir elektrik ürettik; bunun yüzde 40’ı bizim ihtiyacımızı karşılıyordu, geri kalanını diğer birimlerimize transfer ettik. Özel bataryalarla lavobolarda yüzde 60’lık bir su tasarrufu sağladık; kullanılan suyu da dışarıdaki bin 800 litrelik haznede yağmur sularıyla birlikte depolayıp, basit bir arıtma sonrası klozetler için tekrar dolaşıma alıyoruz. Orada kullanılan suyu da biyolojik arıtma ile bahçe sulamasında değerlendiriyoruz. Yani suyu 3 kere kullanıyoruz; ki evin önemli özelliklerinden biri. Yapı kabuğu, 0,11 gibi bir yalıtım değerine sahip. Bu da Türkiye’de benzer bir referans binaya göre ısıtmada yüzde 70, soğutmada yüzde 50 gibi ciddi bir tasarruf sağlıyor. Kullanılan bazı ürünler yüzde 100 geri dönüşümlü değil; ama binanın iskeleti tamamen geri dönüştürülebilir. Yüzde 80’i geri kazanılabilen binayı söküp, başka bir yere kurma şansımız da var.
Ekolojik Ev'in Türkiye'deki 'yeşil bina' algısına nasıl bir katkı yapmasını bekliyorsunuz?
Bu konuda atılan her adımı destekliyoruz; ancak biraz ticari bir konu olmaya başladı. Bizim çıkış noktamızı ticari beklentiler oluşturmadı; böyle bir yapının, böyle bir elektrik üretiminin söz konusu olup olmayacağını, gerçekten havayla ısınıp ısınamayacağımızı gözlemlemek istedik. Bu bir yıllık süreçte de, gerçekten keyifli, konforlu, tasarruflu bir binanın yapılabileceğini gördük.
Sadece enerji üretiminin, ekolojik olmak için yeterli olduğunu söyleyebilir miyiz?
Yapılar elektrik üretiyorsa, hemen pasif ev ya da ekolojik bina olarak tanımlanıyor; oysa bu doğru değil. Yapım sisteminden kullandığınız malzemelere kadar belirleyici olan birçok konu var; ne kadar az karbon salınımına neden oluyorsanız, ne kadar az karbon salınımı yapıyorsanız, o oranda pasif bir ev kurmuş oluyorsunuz. Şu anda Türkiye’nin üretim, teknolojik altyapısı buna çok uygun değil. Bizim kullandığımız hafif çelik yapı sisteminde karbon salınımımız neredeyse sıfır; çünkü hiçbir ısıl işleme başvurmadan soğuk şekillendirme yöntemiyle yapıyoruz. En başından malzeme seçiminden başlayarak, üretimine kadar hepsinin doğru olması; kaynaklarımızın daha az tüketilerek daha çok inşa edilebilir olması önemli.
'Yeşil yapı malzemeleri' konusunda Türkiye ne durumda?
Türkiye’de ya da İstanbul’da hala bulamadığınız birçok ürün var. Onları getirirken zaten bir karbon salınımına neden oluyorsunuz.
Ekolojik Ev projesi nasıl bir maliyet getiriyor?
Hafif çelik yapı sistemlerinin betonarme sistemlerle maliyeti hemen hemen aynı. Yüzde 3 – 5 arası bir ilave bedel getirir. Ekolojik yapı sisteminin buna getirdiği ek maliyet ise yüzde 15 – 20 civarında. Bu da kendini 5 – 7 arasında kendini amorti ediyor.
Projenin bir sonraki ayağı ne olacak?
İstanbul Çekmeköy'de, 10 villadan oluşan bir ‘Eko Site’ planlıyoruz. Ruhsatla ilgili çalışmaları tamamladık; yıl içinde temel atmayı hedefliyoruz. Bizim bir yıldır yaşadığımız bu konforu, 10 ailenin de yaşayacağı bir proje olacak. Hedefimiz, ekolojik evdeki fonksiyonları oraya da taşıyarak, kendi elektriğini üreten, doğalgaza ihtiyaç duymadan ısıtma ve soğutmayı sağlayan bir yapı topluluğu elde etmek.
Afet Yasasıyla birlikte start verilen kentsel dönüşüm projeleri, çevre dostu yapılaşma için bir fırsat mı?
Bizce hafif çelik yapı sistemi, çok hızlı inşa edilebilen bir sistem olduğu için kentsel dönüşümde bir olmazsa olmaz. Mimarlık Fakültesi’nde bize, insan ölçeğinde, gökyüzünü görebileceğiniz yapılar olarak özetleyebileceğimiz ‘altın oran’ı öğretmişlerdi; ne yazık ki ülkemizde ve özellikle İstanbul’da altın oran kaybedilmiş durumda. Biz Steelife olarak yaşamın ne kadar toprağa yakın olursa, o kadar huzurlu olacağını düşünüyoruz. Elbette yüksek binalar, gökdelenler olmalı; ama sürekli de bunlara odaklanılmamalı. Hafif çelik yapı sistemi, hızlı ve medeni, altın oranı koruyacak biçimde kentsel dönüşüm sağlayacağı için bence çok önemli. Ayrıca ekolojik, iyi yalıtımlı binalar da yapılabileceği için, çok doğru bir yapı sistemi. 2000 yılında gerçekleştirilen Yapı Fuarı Turkeybuild İstanbul’da ilk binayı kurduğumuzda “bunlar nedir?” diyen insanlar vardı; ama bugüne kadar aklınıza gelebilecek her türde yapı inşa ettik. Bu bir aşamadır, bundan sonra daha hızlı yol alınacaktır.
|