ondurmam Gaymak' filmini büyük olasılıkla izlemişsinizdir. Ben de bu güzel "Ege geyiğini" özel bir gösterimde izleme fırsatı buldum. Film, küresel dondurma tekellerine karşı ayakta kalmaya çalışan yerel bir dondurmacının yaşadığı süreci keyifli bir olay örgüsü içinde bize taşıyor. Külahlı dondurma yerel üretimin, çubuklu dondurma ise küresel tekellerin sembolü. Çubuklu dondurma bizim külahlı dondurmanın yanı başında yerini edinmiş.
Rekabet şartları külahlı dondurmayı zorladıkça zorluyor. Bizim dondurmacı pazarını kaybetmemek için yerel televizyona reklam veriyor, motoru ile seyyar satış yapıyor. Ancak küresel rekabete yerel çözümlerle cevap vermenin zorlukları ortada. Sonuçta çubuklu dondurmayı kasabaya getiren, bizim dondurmacının komşu esnafı bakkal. Satış yaptığı motoru ile dondurmaları çalınan yerel kahramanımız ilk önce tepkisini, komşu esnafına yöneltiyor. Sonra ise söz konusu tekellerin bayilerini tek tek hedef haline getiriyor. Başka kim çalabilir ki dondurmayı.
Oysa külahlı dondurmaya el koyan, motoru çalan, çocuk çetesi. Çocukların amacı ise çok basit dondurmayı yemek. Çocuklar farkında olmadan temel bir çelişkiyi açığa çıkarıyorlar. Küresel ile yerel arasında çatışmanın dinamikleri gözlerimizin önüne seriliyor. (Bu konuda yerel ancak biraz aykırı bir tipleme ile karşımıza çıkan ÖDP'li bir solcunun katkılarını unutmamak gerek.)
Yerel-küresel çatışması
Bunun kent gündemi ile bağı ne diye sorarsanız, 2006 yılında kent gündemini belirleyen en temel unsurlardan birini küresel kent kavramı çerçevesinde biçimlenen rant arayışları oluşturuyor. Yerel ile küreselin çatışması kent mekânında izini iki temel alan üzerinden bırakıyor. Bunlardan birincisi kentsel dönüşüm projeleri ile yerinden yurdundan edilmek istenenler ile küresel ortaklıklı gayrimenkul sektörünün aktörleri arasındaki çatışma. Diğeri ise yüksek değere sahip kamu arazilerini ele geçirmek isteyen aktörler (ki bunlar da gayrimenkul sektörünün mensupları) ile buna karşı direnen kamusal aktörler. İstanbul hiç şüphe yok ki bu çatışmanın en yoğun olarak yaşandığı yerlerden biri. Tabi bu çatışmanın arasında tek derdi dondurma yemek olan yerel unsurlar da var.
Dubai Kuleleri, Sevda Tepesi'nin imara açılması, Galataport, Acarkent, Haydarpaşa vb. 2006 yılında sıkça gündemimize taşınan konular oldu. 2007 yılında da kent mekanındaki bu rant arayışları bizi oldukça meşgul edecek. Sonuçta mekan üzerindeki hakimiyet biçimlerinin günümüzde servetin dağılımına giderek artan bir biçimde etki ettiğini biliyoruz.
Bay sermaye ve bayan toprak
Yazımızın kurgusunu oluşturan sihirli kavramlardan biri rant. Rant en basit anlamıyla toprağın getirişi olarak sunulan bir kavram. Zaten sihiri de buradan geliyor. Karl Marx, "Toprak, ister tarım, binalar ya da demiryolları, ister bambaşka bir üretim amacı için kullanılmış olsun, toprak tekeli, toprak sahibine, artı-değerin bir bölümüne rant adı altında sahip çıkabilme olanağını verir" diyerek, rantın toprağın getirişi olarak sunulmasının, serma-ye-kâr, sermaye-faiz, emek-ücretler gibi kav-ramsallaştırmalarda olduğu gibi, kapitalist üretim tarzının tam bir gizem haline getirilmesine, toplumsal ilişkilerin şeylere çevrilmesine, maddi üretim ilişkilerinin, bunların tarihsel ve toplumsal belirlenişleriyle doğrudan birleştirilmesine olanak sağladığına dikkat çekiyor: "Şimdi burası, Bay Sermaye ile Bayan Toprağın kol kola girip, hem toplumsal kişiler ve hem de sırf bir şeyler olarak gulyabani gezintisine çıktıkları, büyülü, çarpıtılmış ve te-petaklak edilmiş bir âlem oluyor."
Günümüz kenti gerçekten de Bay Sermaye ile Bayan Toprağın toplumsal kişilikler olarak gezdiği büyülü bir dünya. Ve bu büyülü dünyanın gizlediği zeminde emeğin açık sömürüsü var.
Sonuçta emeğin yarattığı toplumsal servet, rant ismiyle bir bakıyorsunuz, Boğazda yükselen kaçak villalara, bir bakıyorsunuz orman arazisinde lüks konutlara, bir bakıyorsunuz leventte gökdelenlere dönüşüyor. İşin tuhafı bu serveti yaratanlar, kentsel dönüşüm adıyla evinden barkından da olma tehdidi altında.
Yeni bir yıla girerken geride bırakılan yılın bilançosunu çıkarmak adettendir. Kent gündemi açısından 2006 yılından bize geriye kalan nedir diye sorduğumuzda, en coşkulu sesi herhalde 'Rantım gaymak' diyenler verecektir.
Herkese emeğine sahip çıktığı sağlık dolu yıllar dilerim...
|