stanbul'da kamu mülkü arazilerinin satışının İstanbulluya faturası ne olacak? Bugünlerde bu soruya cevap vermek için alim olmaya gerek yok, kente biraz dikkatli bakmak yeterli. İstanbul'da topyekûn bir satış faaliyeti yürüyor ve kent içindeki kamu mülkiyetine konu olan araziler tek tek elden çıkarılırken kamu eliyle İstanbul'da suç işleniyor. Her gün yapılan imar yolsuzluklarından, ayrıcalıklı imar haklarından, kente karşı işlenen suçlardan ve İstanbulluya rağmen yapılan projelerden bahsediyoruz. Peki bu kentte yapılan itirazlara ve karşı çıkışlara rağmen satışlarda neler oluyor?
Anlamak için çok bilinen iki olayı aktaralım; biri satışını canlı yayın aracılığı ile televizyonlardan izlediğimiz Zincirlikuyu'daki Karayolları 17. Bölge Müdürlüğü'nün arazisi, diğeri ise İETT Garajı olarak bildiğimiz, şimdilerde ise Dubai Kulelerinin yapılacağı alan. İkisi de bu kentte, bugünlerde neler olduğuna ilişkin güzel örnekler ve ikisi de bu kentte işlenen kent suçları arasında emsal olacak nitelikteler.
Zincirlikuyu'daki Karayolları 17. Bölge Müdürlüğü'nün arazisinin hikâyesi eskilere dayanıyor. 2002 yılında satışa çıkan 96.500 metrekarelik arazinin satışı, satış kararını dava eden Yapı-Yol Sen'in Danıştay'ta aldığı karar nedeniyle iptal edildi. İptal kararı sonrası, Merkezi Hükümet, bu kez de 2004 yılında 5018 Sayılı Kanunla Karayollarının mülkiyetinde bulunan tüm taşınmazları Hazine'ye devretti ve Resmi Gazete'de yer alan bir ilanla atıl durumda bulunduğu iddia edilen araziyi tekrar satışa çıkarttı. İmar durumu belli olmayan arazi, yatırımcılar için risk teşkil ettiğinden o sıralar bir alıcı bulamadı ve satılamadı. Sonrasında ise 2006 yılı başında Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca yapılan imar planı ile arazi üzerinde fonksiyon değişikliği yapılarak arazi, Turizm/Kongre Merkezi-Kültürel Tesis Alanı ilan edildi ve satışı yeniden gündeme geldi.
Hülle yoluyla devir
Yapılan plan sonrasında Bakanlar Kurulu'nun Resmi Gazete'de yayımlanan kararı ile satışa çıkan arazi, yeni yapılaşma hakkı ile ihale edilirken, ihale gerçekleştirilmesine üç gün kala durduruldu. Tabii ki iptal gerekçesi bu arazinin satışının yanlışlığı tarzında bir gerekçe değildi. Arazi Hazine mülkü olduğundan satış, İstanbul Defterdarlığı tarafından yapılmalıydı ve kapalı zarf usulü ihale yapan İstanbul Defterdarlığı'nın yapacağı ihalede fiyat, istenilen rekabetçi ortam oluşmayacağından dolayı yeteri kadar yükselmeyecekti. Eğer bu ihale Özelleştirme İdaresi tarafından yapılabilirse kapalı zarf usulü alınan teklifler üzerinden açık artırmaya gidilebilecek ve fiyat yükselecekti. Hikâye yeni bir seyir kazanırken, arazinin özelleştirme kapsamına alınması ile ihale yapma hakkı Defterdarlık'tan alınarak Özelleştirme İdaresi'ne verildi.
Bununla da yetinilmedi ve Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nın yaptığı plan ile istenen yapılaşma hakları elde edilemediğinden, arazinin Özelleştirme İdaresince yeni bir planı daha yapıldı. Satış öncesi müşteri istekleri toplanırken arazide konut yapma hakkı verilmediği şeklindeki uyarılar üzerine, konut yapılmasına imkan tanıyan yeni bir plan daha ortaya çıktı. Tüm bu süreç sonunda da, 2004 yılında satılmaya çalışılan, müşteri bulamayan arazi, 800 milyon dolara alıcı buldu. Fakat her ne olduysa arazi, Hazine mülkiyetinde olduğundan ve Özelleştirme İdaresi'nce satılamayacağı anlaşıldığından, satışından bir hafta önce usulsüz bir şekilde hülle yoluyla Özelleştirme İdaresi'ne bağlı TEKEL'e devredildi. Bu yolla, daha sonra satışın iptali istemiyle açılacak davaların önü kesilmeye çalışıldı.
"Bu kadar dolambaçlı bir satış hikâyesine sahip olan arazinin Özelleştirme İdaresi'ne devri ile birlikte ortaya çıkan ve herkesin dudağını uçuklatan bu fiyata nasıl ulaşıldı", sorusunun cevabını kimse vermedi. Boğaziçi Kanunu'na ve Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'na aykırı şekilde onaylanan bir planın ürünü olan, arazinin ayrıcalıklı imar hakkı nedeniyle ulaştığı değer alkışlanırken, arazinin bu değere nasıl ulaştığı ve yapılacak olan yapının Boğaziçi siluetinde yaratacağı etki hiç konuşulmadı.
Arazi farklı, senaryo aynı
İETT'nin Levent'te bulunan arazisinde ise, olay daha farklı bir hal alsa da senaryo pek değişmedi. Arazi iki yıl önce İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Dubaili Sama Grubu arasında; Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dubai Şeyhi El Maktum'un katıldığı bir törende imzalanan protokol ile Sama Grubu'na devredildi. Fakat bu devir ile birlikte İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin yaklaşık 100 milyon dolar gelir elde edeceği beklenirken, arazinin devrini öngören protokol kamuoyundan aldığı tepkiler nedeniyle iptal edildi. Arazi iki yıl sonra, bu kez yapılan ihale ile gündeme geldi. Belediye bu ihale sonucu yine aynı gruba araziyi 705 milyon dolara satarken, bir önceki devirden elde edeceği kazancın yaklaşık yedi katını aldı.
Bu sırada arazinin devir protokolünün iptali sonrası, arazi için yeni bir imar planı yapan İstanbul Büyükşehir Belediyesi kendisine verilen imar planı onama hakkı ile yapılaşma hakkını neredeyse sınırsızlaştırdığı arazisini, bölgede metrekaresi 6,800 dolar olan rayiç bedelinin yaklaşık 3 katına 18,300 dolara sattı.
Arazinin satışı sırasında, imar planına ilişkin hiçbir pürüz olmadığı belirtilirken daha önce TMMOB ye bağlı İnşaat Mühendisleri Odası, Şehir Plancıları Odası ve Mimarlar Odası tarafından açılan davalar unutulmuştu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Kadir Topbaş, meslek odalarının dava ettiği bu ihaleyi çok başarılı bir satış olarak savunuyordu. Fakat bu kentin Belediye Başkanı, bu alanda yapılacak olan yapının kentte yaratacağı sorunları hiç gündeme getirmedi.
Kamu elindeki tek arazi
İstanbul Büyükşehir Belediyesi, böylesi uygulamalara bu kente ve kentliye karşı sorumlulukları gereği karşı olması gerekirken, yaptığı plan ile zemin altında sınırsız bir yapılaşma hakkı verirken zemin üstünde de 300 metre yüksekliğe ulaşacak bir yapıya izin verdi. Bu süreçte de inşa edilecek olan yapının bölgenin altyapısına getireceği yük hiç gündeme getirilmedi. Ayrıca planda bahsedilen yapılaşma hakkı ile inşa edilecek olan yapının İstanbul'un siluetini olumsuz şekilde etkileyeceği ve konum açısından da İstanbul'un önemli bölgelerinden birinde bulunan arazinin konumunun yanında, bölgede kamu elinde bulunan tek arazi olduğu da hiç konuşulmadı.
Bu dolambaçlı iki satış ile birlikte İstanbul altyapı sorunları nedeniyle artık içinden çıkılmaz bir hal alan Büyükdere Caddesi üzerinde iki yeni kuleye daha sahip olacak. Kuleler içinden çıkılmaz olan trafiği daha da zorlarken, diğer alt yapı hizmetlerinde de büyük sıkıntılar yaşanacak. Bölgede kuleler nedeniyle halihazırda yaşanan su, kanalizasyon ve elektrik sıkıntısı daha da artacak ve kaçınılmaz olarak yeni altyapı yatırımlarını gündeme getirecek. Sonuç, oluşan altyapı ihtiyacının maliyetinin faturasını yine kamu ödeyecek. Zincirlikuyu'daki Karayolları 17. Bölge Müdürlüğü ve İETT Garajı arazilerinin satışı ile elde edilen gelir, bölgenin altyapı iyileştirme faaliyetlerine harcanırken fatura yine vatandaşa çıkacak.
Ne denir. İstanbul kamu elindeki iki değerli arazisini elden çıkarttı, hepimize hayırlı olsun.
Tayfun KAHRAMAN / TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Sekreteri
|