Peyzaj Mimarları Odası: Tarihimizi unutmadık
/P> Anayasa referandumuna tarihsel belleklerimiz yanıt verecektir dedik. Peki, nedir belleklerimizde tekrar canlandırmamız gereken tarihsel süreç; Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye‘de, keskin, sınırları belli bir sınıf ayırımının olmadığı birçokça insan tarafından öne sürülmüştür. 1930‘lu yıllarda bu kanı adeta resmi görüş haline gelmiş, Cumhuriyet Halk Fırkasının "Sınıfsız, imtiyazsız bir kitleyiz" sloganı beyinlere işlenmişti. Bu durumun nisbi gerçekliği de vardı. Ancak sermaye hareketleri ve kapitülasyonların ayrıcalığından semirilen gruplar ile birlikte Anadolu‘da büyük toprak sahiplerinin ellerinde tutukları sermaye birikiminin baskısını ilk kez İzmir Kongresinde, devletçilik-halkçılık şiarı ile çıkan Cumhuriyetin aydınlık yüzünün şemsiyesi altında sermaye hareketleri yerleşmeye başlar. İkinci Dünya Savaşında, Başbakan olan Şükrü Saraçoğlu‘nun yürürlüğe koyduğu,
serbestiyi temel alan ekonomik kararlar, önemli boyutta bir savaş
zenginleri grubunu ortaya çıkarır ve 1945 yılına gelindiğinde sermaye sahipleri
ile toprak zenginleri ilk sınıfsal çıkışlarını yaparlar. Sonraki yıllarda yapılan Beş yıllık Kalkınma Planları bir yerde kamu sektörünü düzenleyip, geliştirirken, diğer yandan özel ve yabancı sermayeye çeşitli teşvikleri gündeme getirir. Grev ve Toplu Sözleşme yasası ile sendikalar güçlenir, grevler bir toplumsal direniş görünümü kazanmaya başlar ve işçi sınıfı mücadelesini adım adım yükseltir. Ve artık toplumsal farkındalığını artmış olması, hak ve özgürlüklerin, insanca yaşamın taleplerinin artıyor olması liberal ekonominin tahammül sınırlarının zorlandığı anlardır ve...1970‘li yıllarda sermayenin kar amaçlı hırsı karşısında yükselen bir değer olan emekçi halkın gücü daha bir belirgin hale gelince sermayedarlar kılıçları çekerler. Dönemin hükümeti, Metal Eşya Sanayicileri Sendikası (MESS) aracılığı ile
kendi saldırı planlarını yaşama geçirirler. MESS ve o‘nun başındaki Turgut Özal,
dış sermayenin de desteğini alarak acımasız bir sınıf savaşını başlatır. Toplumsal alanda provakatif olaylar devam emin iktidarları sermaye odakları
ile bütünleşerek ülke ekonomisi çeşitli krizlere düşürüldü. Özel kesim üretimini
kıstı, ithalat yapılamadı mal kıtlıkları yayıldıkça yayıldı. Nihayet Tahtakale
döviz karaborsasına dayanan yapay bir kambiyo merkezi yaratılarak devlet kendi
para politikasını bile uygulayamaz hale getirildi. Çökertilen ekonominin
sonuçları gibi gösterilen kıyım, emekçiye karşı acımasızca yürütüldü.
Ardından 24 Ocak‘ı, 12 Eylül darbesi izledi. 24 Ocak kararları ve onu izleyen
12 Eylül 1980 tarihleri ülke ekonomisinin yeni liberal öğreti doğrultusunda
yeniden yapılanma sürecinin başlangıç noktalarıdır. Türkiye‘nin küreselleşmiş
kapitalizmle eklenmesinin ilk adımıdır
|