Santral İstanbul’da bugün sona erecek “Sürdürülebilir Enerji Haftası” 2005’ten beri Avrupa çapında eşzamanlı yapılan bir organizasyon. Ancak bu sene Japonya’da yaşanan nükleer felaket ve ardından hükümetin nükleer santral yapımında ısrarcı olması organizasyonun önemini bir kat daha arttırdı. Evet nükleer enerjiye karşıyız ama elimizde başka alternatifler var mı? Organizasyona katılan nadir şirketlerden Laterna Alternatif Enerji Kaynakları’nın yöneticisi Semih Gürses 16 yıldır alternatif enerji sektöründe çalışıyor. Cumhuriyet Dergi'de yer alan habere göre, tüm sahil şeridinde rüzgâr ölçümü yapacak kadar işinin uzmanı ve Türkiye’deki alternatif enerji kaynaklarından da bir o kadar umutlu. Ancak bir şartla. Devlet yatırımcılara uygun imkânları sağlarsa.
- Türkiye’de özellikle rüzgâr enerjisiyle ilgili çok büyük bir potansiyel olduğu hep söylenir. Peki bunu ne kadar hayata geçirebiliyoruz?
- Rüzgâr enerjisi, enerji santralı şeklinde yaparsanız 6 yılda harcadığınız parayı geri döndürebileceğiniz bir yatırım. Ancak Türkiye’deki en büyük sorun buna uygun yerlerin sit alanı ya da turistik araziler olması. Ayrıca trafo merkezlerinin bunu karşılayabilecek kapasitede olması lazım. Rüzgâr enerjisinin bir sürekliliği yok. Doğalgaz santralı ya da nükleer enerji gibi değil. Ne zaman rüzgâr eserse o zaman harekete geçiyor. Eğer siz potansiyelin ne zaman geleceğini bilemiyorsanız rüzgâr enerji santralı trafoya anlık olarak yüksek enerji basabilir. Bunu önlemek için mevcut gücün yüzde onuna izin veriliyor. Bu en büyük engellerden biri. Yapılan yerlerde yüzde 45 normlarında çalışıyor santrallar ki bu dünya normlarında iyi bir şey. Bir de az enerjiye ihtiyacınız varsa güneş enerjisi biçilmiş kaftan. Ufak güçlere ihtiyaç varsa kablo çekmeden bir şeyler yapabiliyorsunuz. Ancak güneş enerjisiyle santral yapmak da mümkün. Türkiye bu konuda şanslı. Güneşlenme süremiz çok fazla ama güneş panellerinde fiyatlar henüz santral yapacak seviyeye gelmedi. Teknoloji ilerliyor ama şu anda paneller aldığı güneş ışığının yüzde 19’unu enerjiye çevirebiliyor. Bunun yaygın olduğu Almanya, Japonya gibi ülkelerde devlet desteği çok fazla. Bizde de Tarım Bakanlığı iki dönem güneş enerjisiyle sulama yapan çiftçilere teşvik imkânları yarattı. Ancak hem alınan malzemeyi hem de üretilen enerjiyi geri almak gibi konularda daha çok şeyler yapılmalı.
- Burada bir bilinç eksikliği mi söz konusu?
- Yok değil. Sanki “bizim bütçemiz bunu kaldırmayacak” ya da “altyapımız müsait değil” gibi kaygıları var. Nükleer enerjiden daha çabuk sonuç alındığı bir gerçek. Bu hükümet de ne pahasına olursa olsun hızlı sonuçlara ulaşmak istiyor. Nükleer enerjinin iyi örnekleri de var, kötü örnekleri de. Japonya’da ileri teknoloji olmasına karşın yaşanan sorunları görüyorsunuz. Biz de deprem kuşağında bir ülkeyiz. Başımıza bir felaket gelebilir. Bir de su potansiyelimiz de çok fazla ama barajlar tam kapasiteyle çalışmıyor. Doğalgazla ilgili ciddi sözleşmeler yapılmış. Oradaki enerjiyi kullanmasanız da parasını ödüyorsunuz. Dolayısıyla mevcut enerjiyi kullanmak çok daha akıl kârı geliyor. Ancak elimizdeki güneş, rüzgâr gibi enerji kaynaklarını geliştirerek nükleer enerjiyi en azından 5-10 yıl daha erteleyebiliriz. - Türkiye’deki alternatif enerji kullanımı şu anda ne boyutta?
- Şimdiye kadar hep bireysel kullanımlar oldu. İnsanların elektriği yoksa ve mevcut şebeke bir kilometreden fazla uzaksa bunu kullanmak daha ekonomik oluyor. Çiftçiler, yazlıkçılar ve tekne sahipleri çoğunlukla faydalanıyor. Son yıllarda da üniversiteler öğrencileri bilinçlendirmek adına projeler yapıyor.
- Son yıllarda önde gelen şirketlerin de ilgisi var.
- Evet sosyal sorumluluk kapsamında yeşil enerji kullanan uluslararası firmalar için numune boyutunda sistemler yapıldı. Gayet de güzel işliyor. Ancak bunlar biraz da göstermelik. Bir Almanya ya da İspanya’daki gibi sektörün patlaması için devletin gerçekten destek vermesi lazım. Ürettiğiniz enerjinin fazlasını devlete satacaksınız. Ancak bunun şimdi olduğu gibi yarı fiyatına değil de en azından satılan fiyattan geri alınması lazım. Hatta Almanya’da devlet 50 Eurocent’ten geri alıyor enerjiyi, 10 Eurocent’ten satıyor. Türkiye’de de 10 Eurocent’ten satılıyor ama 5 Eurocent’ten geri almaya çalışıyorlar. Biraz daha mantıklı bir düzen kurulursa insanlar buraya yönelebilir.
- Peki talep ne boyutta?
- Talep var. Çocukluğundan beri kitaplarda alternatif enerjiyi gören kalburüstü tabakadan insanlar bir şeyler yapmak istiyor. Enerji santrallarını gören Çeşme ve Çanakkale’deki vatandaş da “bizim de rüzgârımız var, niye yararlanmayalım” diye soruyor.
- Türkiye’deki alternatif enerji potansiyeli tam kapasiteyle çalışsa yıllık enerji giderinin ne kadarını karşılayacak düzeyde?
- Herhalde yüzde 10’lara çıkarız. Bundan üç sene önce rüzgâr enerjisi kullanmak isteyenlere bir lisans başvurusu açıldı. Türkiye’nin kurulu enerji kapasitesinin bir buçuk misli kadar lisans başvurusu oldu. Yarısı bile gerçekçi olsa bir potansiyeli gösterir. Türkiye’nin 100 değişik noktasında rüzgâr ölçümü yaptık. Görünen o ki potansiyel var, yatırımcı da var ama projeler çakışıyor ya da altyapı yetersizliğinden devlet izin veremiyor.
Sibel Çetingöz*: Şirketler tanıtıma önem vermiyor
- Etkinlikten bahseder misiniz?
- Avrupa Birliği Sürdürülebilir Enerji Haftası 2005’ten beri yapılıyor. Bütün katılımcı ülkeler ortak bir logo altında birleşiyor. Halkın bilinçlendirilmesi üzerine kurguladığımız bir organizasyon. Şu anda Avrupa’da 49 ülkede eşzamanlı 510’un üzerinde etkinlik yapılıyor.
- Bu yılın bir özelliği de Japonya’daki nükleer felaketin üstüne denk gelmesi...
- Japonya’daki depremi tabii ki öngörmemiştik. Ancak şu anda gündem enerji ve organizasyon da bu açıdan kıymetli. Enerji kaynakları sokaktaki insanın günlük hayatında konuştuğu bir konu değil ama aslında sabah kalktığımızdan itibaren hayatımızın içinde yer alıyor. Giderek de önemi artıyor. Avrupa’daki birtakım ülkeler enerji ihtiyaçlarının büyük kısmını alternatif yollardan sağlıyorlar.
- Organizasyonda hangi enerji kaynaklarına ağırlık verdiniz?
- Her tür enerji kaynağı var. Güneş panellerinden nasıl elektrik elde edildiği ya da güneş panellerinin bir arabayı nasıl çalıştırdığı görülüyor. Eko karavanın içinde hidrojen yakıt pilleri var. Bir alternatif enerji kaynakları oyunumuz var. Bütün kaynakların isimlerini geçirerek aşinalık kazandırıyoruz. İnsanların dikkatini çekmeye ve diğer enerji kaynaklarının varlığından haberdar etmek istiyoruz. Çünkü önceden yaptığımız çalışmalarda gördüğümüz alternatif enerji kaynakları hakkında çocukların pek bilgisi yok. Ne kadar petrol ve kömür rezervi kaldığı bilinmiyor. Oysa yeni enerji kaynaklarıyla tükenen kaynaklar arasında bir denge yok. Bu konularda bilgi sağlama rolünü üstlendik.
- Enerji şirketlerinin ilgisi nasıl?
- Hemen bütün enerji şirketleriyle organizasyona katılmaları konusunda iletişime geçtik. Fakat şu söz konusu. Bu şirketlerin çoğu kendi rollerini üretimle sınırlamışlar. Eğitim ayağını alanlarının dışında görüyorlar. Aslında sokaktaki insan bir şekilde motive olmalı ki alternatif enerjiyi talep etsin.
* Eğitim Birimi Koordinatörü
|