Boya sanayimiz kesintisiz bir başarı öyküsüne yaslanmaz;
iniş ve çıkışları keskindir.
Siyasi ya da ekonomik gerekçelerle sıkıntılar yaşayan bir dönemin ünlü boya
sanayicilerinden Çavuşoğlu’nun ÇBS’sini
hatırlayan kaç kişi kalmıştır?
DYO’nun sahibi Yaşar Grubu’nun ya da
Polisan’ı üreten Bitlis Holding’in Özal ve
Demirel arasında süren “merkez sağda liderlik yarışından” etkilenmediğini
söylemek mümkün mü?
Marshall Boya ve Vernik Sanayi Yönetim Kurulu Başkan Vekili Ömer
İsmet Uzunyol’a, boya sanayiinin petrole bağımlı olmasını da
hatırlatarak, “Boya sanayicileri neden markalarını gelecek nesillere geçirmekte
çok da başarılı olamadılar?” sorusunu yöneltiyorum.
Bu sorunun arka planında, 1954 yılında üç ortakla Türk şirketi olarak kurulan
Marshall’ın, 1998 yılında Hollanda merkezli küresel boya devi Akzo
Nobel’e satılması gerçeği yatıyordu.
88 yaşındaki Uzunyol, yılların deneyimiyle şu tespiti yapıyor: “İyi
yönetilmediler!”
İsmet Bey’in oğlu ve Marshall’ın Türkiye, Ortadoğu ve Türki cumhuriyetlerden
sorumlu Genel Müdürü Feridun Uzunyol ise “Tasarruf bilinci yok.
İşadamları kazançlarını gayrimenkule yatırılıyor, oysa kriz zamanlarında nakit
gerekli” diyor.
Ağır cezada yargılandı
“Karma ekonomi”yi içine tam sindirememiş 1950’lerin Türkiye’sinde, “milli
sanayi” fikrinin karşılık bulduğu Anadolu’ya, “Marshall” gibi
Amerikan patentli bir ismi satmak zor değil miydi?
Marshall adı 1940’ların sonlarında, ABD Dışişleri Bakanı
Marshall’ın adıyla anılan Türkiye ve 16 Avrupa ülkesini içine alan,
“Avrupa ekonomik kalkınma programı” çerçevesinde dağıtılan 12
milyar dolarlık yardım paketini çağrıştırıyordu.
İsmet Uzunyol’un yorumu ise şöyle: “Yabancı sermaye olduğumuz için çok
sıkıntı çektik, vergi zayi gerekçesiyle ağır cezada bile yargılandım.”
Uzunyol, Amerikalı ortakları Marshall Haywood’un isminden
esinlenen Marshall boya markasının el değiştirme öyküsünü şöyle anlatıyor:
“Yanık yağların, motor yağı haline dönüştürülecek boya sanayinin girdisi
olabileceği fikrini veren Bay Marshall ve Topkapı’daki araziyi veren
Yorgi Toprakçığoğlu ile şirketi kurduk. Yorgi Türkiye’den
gitmek istedi, Marshall’ı sattık. Ancak aile olarak şirkette yüzde 5 hissemiz
kaldı. Yorgi ile diğer şirketleri de paylaştık. Eminiş Ambalaj
bizde, Safran Boya da Yorgi’de kaldı. Yorgi Safran Boya’daki
ortaklarıyla mahkemelik oldu ve Yunanistan’a yerleşti.”
Çırağan ilham verdi
Baba-oğul Uzunyolları, Osmanlı Sanat Uzmanı Serdar Gülgün’ün
Çengelköy’deki Macar Feyzullah Paşa Köşkü’nde verdiği davette, Feriye
Lokantası’nın kurucusu Vedat Başaran’ın lezzetlerini tadarken dinliyorum.
Marshall ile Gülgün yeni bir tanıtım projesine imza atmışlar: Osmanlı’nın
tatlarını renklere yansıtıyorlar. Kahve, lokum, şerbet, akide şekerinin
tonlarını inşaat boyalarına uyguluyorlar..
Nalbura gidip “Kesekâğıdı“, “Fıstık yeşili“ der gibi; “Akide şekeri“
isteyeceksiniz!...
Feridun Uzunyol, “Osmanlı’nın renkleri” fikrinin,
Çırağan Kempinksi’nin kötü yapılan dış duvar restorasyonundan doğduğunu
anlatıyor.
Açıkcası ben de 1990’lardan beri iki kere ağır restorasyon geçiren Çırağan
Kempinski Oteli’nin sanat tarihçisi danışmanlarından edindiğim bilgiye göre,
kahverengi, yeşil ve pembe renklerini kullanmayan Osmanlı’ya, Marshall
boyalarının nasıl giydirileceğini merak da ediyorum.
|