Jan Breughel’in lalemani vakasını, lale değiştokuş eden maymunlar olarak
resmettiği ünlü tablosu.
Nisan ayıyla beraber, lalelerin zarif İstanbul kuşatması da başladı.
Uluslararası Lale Festivali, İstanbul Film Festivali
Altın Lale Ödülü ve sokaklara taşan rengarenk laleler
baharın gelişini İstanbullara hatırlatıyor. Bir yandan da, etrafımızı saran
lalenin bir meta olarak dünya tarihindeki yeri, bu kırılgan
bahçe çiçeklerinin nasıl bir arzu nesnesine dönüştüğünü bize
anlatıyor. Lalelerin doğu ve batı arasındaki maceralı tarihi, yalnız iki
coğrafya arasındaki ticari etkileşimlerin bir özeti değil, aynı zamanda serbest
piyasa ekonomisinin doğasına dair olağanüstü bir hikâye.
1633-1637 yılları arasında Hollanda’da toplu
delilik boyutlarına ulaştığı iddia edilen lale alışverişi,
günümüzde “lalemani” adıyla her tür piyasa krizini ve çöküşünü
betimlemekte kullanılıyor. 1841’de yazılmış olmasına rağmen
hâlâ basılmaya devam eden İskoç gazeteci-yazar Charles
Mackay’in Olağanüstü Popüler Yanılsamalar ve Kalabalıkların
Deliliği kitabı lalemani vakasını abartarak
popülerleştiren ilk eser.
Mackay güzel bile kokmayan bu çiçeğin böyle
toplumsal bir deliliğe nasıl alet olabildiğine hayret eder ve zenginleri bir
gecede dilenciye çeviren bu kargaşanın ancak mantıksız insan davranışı ve sürü
psikolojisiyle açıklanabileceğini düşünür. Hollanda’da da
lalemani zamanı yazarların ve çizerlerin de olaya bakışı pek
farklı değildir. Jan Breughel’in lalemani vakasını lale
değiştokuş eden maymunlar olarak resmettiği ünlü tablosu, zamane
insanının piyasa ekonomisi karşısında düştüğü hayretin belki de en güzel örneği.
Yüzyıllar sonra bile ekonomi tarihçilerinin incelemeye devam ettiği bu olayın
sebepleri ve sonuçları üstünde ortak fikir sağlanabilmiş değil. Fakat bilinen o
ki, lalemaniye dair ilk yorumlar olayı ahlaki bir mesajla aktararak, vahametin
boyutlarını efsaneleştiriyor. Ne var ki, bu ilk yorumlardan piyasa ekonomisinin
mantıksal hareketin sınırlarını aştığı ölçüde insanı korkutan yapısını anlamak
mümkün.
Lüks meta
Rivayete göre Avrupa’ya
ilk 1389 Kosova savaşında Beyazıt’ın, Topkapı Sarayı’nda benzerlerini
görebileceğimiz, kaftanı üstünde bir motif olarak ulaşan lale,
asıl 16. yüzyılda Avusturya’nın Osmanlı elçisi Augier
Ghislain de Busbecq tarafından Avrupa’ya yollanır. Lalenin İslami bir
sembolden, ölçüsüz piyasa ekonomisini temsil eden bir metaya dönüşümü de işte
böylece başlar. 18. yüzyılın sonunda, Osmanlı da dahil olmak
üzere, neredeyse tüm Avrupa ülkeleri kendi lalemani vakalarını yaşar. Önce
yalnız botanik erbaplarının ve aristokratların bahçelerini süsleyen bu çiçek,
bir süre sonra popüler bir bitkiye dönüşür. Doğudan gelen bu egzotik, gizemli
bitki şimdi doğu batı ayırt etmeden pek çok ülkenin sembolü ve festivallerin
baştacıysa, hiç kuşkusuz bunun sebebi lalenin zaman içinde lüks bir metadan
sıradan bir çiçeğe dönüşmesidir.
İşte lalenin Avrupa’ya gelişinden kısa
bir süre sonra Hollanda’da yaşanan lalemani de bu çiçeği
popülerleştirmede çok önemli bir rol oynadı. Baharda açacak çiçeğin soğanları
üstüne yapılan spekülatif fiyatlandırma ölçüyü aşarak, en sonunda anlaşmanın
taraflarını zor duruma düşürdü. Osmanlı’daki gibi devletin fiyat kontrolünden
mahrum ülkelerde kolay para kazanmak isteyenleri, birkaç sene içerisinde büyük
zarara soktu. Hem sürekli yeni lale türlerinin üretilmesi hem de üretimin
hızlanarak ilk baştaki arzı büyük ölçüde artırması, yatırımcıların piyasada
kaybetmesine yol açtı. Tam da bu yüzden lalenin bir meta olarak tarihi, aslında
olağanüstü bir delilik içermiyor. İnsan tutkusunu harekete geçiren metaların
değiştokuş değeri aslında materyal gerçekliğe demirlenmemiş bir birim olduğu
için serbest piyasa ekonomisi tamamen mantığı aşan, ölçüsüz bir sistem. İşte
zamanın düşünürlerini kızdıran da yeni gelişen bu sistemin varolan ahlaki ve
püriten anlayışla açıklanamayacak olması. Para yalnızca çalışarak kazanılmaz,
aslında güzel bile kokmayan bir bitki bir gecede toplumun tüm katmanları için
bir arzu nesnesine dönüşebilir. Laleleri bu hikâyenin günah keçisi yapmaya gerek
yok, insanları çılgınlığa sürükleyenin bir çiçek değil, onların tutkularını en
etkili ve sinsice biçimde harekete geçiren bir ekonomik sistem olduğu
aşikâr.
IRMAK ERTUNA, Binghamton Üni., Karşılaştırmalı
Edebiyat
|