Ne ilginç ki bir taraftan köy alanları içindeki derme çatma konutları depreme
dayanıklı binalar haline getirmeye çalışıyoruz. Diğer taraftan da bunu kendi
başına yapmaya çalışanları cezalandırıyoruz. Hani bir laf vardır,
"deprem öldürmez, bina öldürür"... Elazığ depremi sonrası bu lafı sıkça duyar
olduk. Neden? Depremde, kırsal alanda, kerpiçten yapılan 2 bine yakın bina hasar
gördü de ondan.
Deprem bölgesine giden uzmanlara göreyse, hasar gören bu konutlar, kerpiç
bile değil. Hemen hemen hepsi kerpiç denilemeyecek yapı malzemesi kullanılarak
yapılmış. Kısacası, depremde zarar görmemesi sürpriz olacak konutlar.
Farkında mısınız bilmiyorum ama özellikle Elazığ depreminden sonra konut
stokumuzun kalitesizliği tartışılmaya başlandı. Oysa yıllardır, uzmanlar her
platformda yapıların depreme dayanıksız olduğunu, kimilerinin yıkılıp yeniden
inşa edilmesi, kimilerinin ise depreme dayanıklı hale getirilmesi gerektiğini
söyleyip duruyorlar. Ama kamu yönetimi bugüne kadar hiç umursamadı. Ta ki Elazığ
depreminde ölümler olup da ölümlerin de tamamen binalardan kaynaklandığı
görülünce, artık konuşulup tartışılmaya başlandı.
Pazartesi günü Hürriyet gazetesindeki yazımda yine Elazığ depremini konu
aldım. Bölgedeki konutların kerpiç ve tezekten yapıldığına değinerek, bu
konutların sigortalanmasının mümkün olmadığına dikkat çektim.
Bu yazım üzerine okuyuculardan birçok e-posta aldım. Ancak içlerinden bir
tanesi vardı ki, gerçekten ilginç. Prof. Dr. Y. Okyay Alpaut'un
gönderdiği bir e-posta. Özetleyerek sizlerle paylaşıyorum. Paylaşıyorum ki
deprem ve konut konusunda bu ülkede ne trajikomik olaylar yaşanıyor
görün. Bir Okuyucunun Başından Geçenler
Okyay Alpaut, köy alanındaki evini depreme dayanıklı hale getirmek için
yaşadıklarını anlatıyor. Mektubuna, "Kötü inşaat, kerpiç ya da taş fark
etmiyor... Depremde kolaylıkla yıkılıyor" diyerek başlamış anlatmaya
Alpaut ve şunlara değinmiş: "Benim de emeklilikten sonra mesken olarak kullanmak
için ihya etmeye çalıştığım bir köylü evim var. 1995 yılında emekli olunca yedi
yıl gibi uzun uğraşlardan sonra nihayet, 2002 yılında 70 yıldır mevcut olan
tapulu, yasal, koruma altında bulunmayan evimle ilgili olarak tamir, tadilat ve
çatı arası kat ilavesi için ruhsat aldım. Tüm projeler Mimarlar Odası, yapı
denetim şirketi ve belediyenin onayından geçti. İnşaatın yapımını, ruhsatta
ismen belirtilmiş yetkili müteahhitlik şirketine, denetimini de yine ruhsatta
ismen belirtilmiş yetkili yapı denetim şirketine devrettim.
İnşaat başlandığında teknik nedenlerle yalnız binanın duvar yapısında bir
değişiklik getiren, diğer hiçbir hususu değiştirmeyen cüzi tadilatın gerektiği
öngörüldü. Tadilatın başlıca nedeni, üzerine çatı arası kat çıkılacak duvarların
tamamen çürümüş olması. Duvarların büyük bir çoğunluğu, kaya üzerine oturan
parselden çıkarılan ham ocak taşlarından oluşmakta idi. Ancak, harç olarak killi
topraktan yapılmış 'çamur harç' kullanılmış. Zaman içinde
özelliğini yitirmesinden dolayı da evimin duvarları taş yığın haline gelmiş.
Sen misin Depreme Dayanıklı Ev Yapan
Duvarlar, taşların dağılmasını önleyen dış yüzeydeki çimento takviyeli kireç,
sıva sayesinde ayakta kalabilmiş. Herhalde bir zelzele olduğunda başımıza
yıkılacakmış. Yapı denetim şirketi bu durumda, duvarların yenilenmesi
gerektiğini ortaya koydu. Bu amaçla bir mimari tadilat projesi hazırlatıldı ve
yapı denetim onayı alındı. Proje deprem yönetmeliğinin öngördüğü şekilde yapıldı
ve yine yönetmeliğin öngördüğü ‘deprem tuğlası' olarak adlandırılan tuğlalar
kullanıldı.
Mimari tadilat projesi; yapı denetim şirketinin onayı sonrası, Koruma
Kurulu'nun önlemesi sonucunda, belediyece işleme konulmadı. Bu tuğlaların dolgu
tuğlası olarak ve betonarme inşaata aitmiş gibi gösterilmesi sonucu
Koruma(ma) Kurulu, mevcut ev üzerinde icra edilen inşaatı
bahane ederek, kanunsuz yıkım kararı verdi. Ardından da kanunsuz suç duyurusunda
bulundu.
Altı yıl süren dava sonucunda Yargıtay yolu kapalı olmak üzere 'tek
sanık, tek yanık' olarak ve kanunsuz olarak ‘izinsiz
inşaat' suçundan para ve hapis cezasına çarptırıldım. Evimin üzerinde
inşaat yapıldı bahanesi ile yıkılması sonucu da 70 yıldır tapuda 'avlulu
kagir hane' niteliğinde görünen gayrimenkulüm düz arsa niteliğine
çevrilmiş olacak.
Uzun lafın kısası, köylü evimi sağlam hale, deprem yönetmeliğine uygun hale
getirmeye çalışırken hem malımdan hem de huzurlu emeklilik yaşamımdan oldum.
Çevrede yükselen apartman inşaatlar ise cabası. Herhalde inşaatım yeterince
büyük olmadığı için ibreti âlem için bu hale
düşürüldüm." Kırsal Alana Apartman Olur mu
Okuyucumdan gelen e-postayı özetleyerek sizinle paylaştım. İlginç değil mi?
Bir taraftan köy alanları içindeki derme çatma yapıların artık ortadan
kaldırılması ve depreme dayanıklı binalar haline getirilmesini söylüyoruz. Diğer
taraftan da bunu yapmaya çalışanları engelliyoruz.
Dikkatimi çeken bir nokta daha var. Elazığ depremi sonrası Başbakan Erdoğan,
TOKİ'ye deprem bölgesinde konut yapımı için talimat verdi ve çalışmalar da
başladı. Şimdi oralara depreme dayanıklı apartmanlar yapılacak. Kimse şunu
sormuyor... Buralar kırsal alan. Kırsal alanın kendine ait özellikleri var. Bu
alan üzerine, şehirlerdeki gibi koca koca binalar dikmek doğru mu?
|