'Kentsel Dönüşüm İmar Rantı...
İstiklal Caddesi Tarihine...
Çingenelerin Son Dansı: Sulukule
Beyoğlu Koruma Amaçlı İmar...
Taksim'de Tiyatroya Yer Yok!
“Rant için Soylulaştırma Operasyonları...
Beyoğlu'nda Neler Oluyor?
Korhan Gümüş: Özgürlükçü Kamu Modeline İhtiyaç Var
Kent ve kentsel dönüşüm üzerine çokça kafa yoran, konu kent ve kentsel dönüşüm olduğunda sıkça görüşlerine başvurulan Mimar-Kent Aktivisti Korhan Gümüş’ten biz de görüş aldık.
Halkın ne istediği sorulmuyor. Bu da önemli bir sorun, değil mi? Sadece inşaatı yapmakla olmuyor. İnşaatı yaparsınız ancak kullanamazsınız. Önce program geliştirilmeli. Bunu yapmadığımızdan dolayı tüm bu kültür vadisi, geriye kalan enkaz, sadece özel sektöre devredildi. En son stadyum yıkıldı ve tamamen piyasa mantığı ile dönüşüyor. Böyle bir şey olamaz. Burası bir kamu mekânı. Beyoğlu’nda bulunan özel şirkete ait bir binanın otel olmasını anlayabiliyorum. Zaten onlar piyasa aktörü. Fakat kamuya ne oluyor? O da piyasa mantığı ile değişiyor. Nefes alacak hiçbir yer kalmıyor. Örneğin; Roma Bahçesi, Beyoğlu’ndaki tek yeşil alan. Buraya dört kez inşaat yapmaya çalıştılar. Burasının korunması lazım. Herkes ilk önce oraya inşaat yapmaya çalışıyor. Buna üniversite de dahil. Her yer inşaat olursa herkes kazanacak değil; herkes kaybeder. Örneğin; arkeolojik kalıntının olduğu bir yerde -Satyros Manastırı’nın olduğu yerde- Alessandra Ricci ile bir arkeolojik alan çalışması yaptık. O sayede oradaki insanlar daha yaşanabilir bir çevre olabileceğini fark ettiler ve inşaat yapılmasını engellediler. İki-üç sene süren bu çalışmada gönüllü insanlar çalıştı. Eskiden Sema Behice Hoca oraya Bizans Sarayı derdi. Sonra kazılarda anlaşıldı ki burada aslında bir manastır var. En büyük arkeolojik kazılardan bir tanesidir. Bir hocanın kafasına takması ile başlayan, tamamen gönüllü insanların yürüttüğü bu çalışmada; imam, muhtar da dahil halk ile ilişki kurma fırsatımız oldu. Orada inşaat yapılması isteniyordu; İş Bankası iki parseli satmıştı ve Belediye imara açmıştı. İnsanlar bunu engellediler. O iki parsel İş Bankası tarafından projeye bağışlandı ve orada küçük bir müze açıldı. Kullanım ilişkileri çıkmaya başladı. Gördük ki oradaki halk aslında inşaat yapılmasını istemiyor. Cihangir’deki insanlar da Roma Bahçesi’ne inşaat yapılmasını istemiyor. Evet, Taksim Meydanı dev bir gri kütleye dönüştü. Kimse tam olarak ne olacağını bilmiyor. Proje yapılırken ne olacağı bilinmez mi? Proje denen şey önceden tespit etme faaliyetidir. Proje uygulama aşamasında yapılmaz. Buna kentin rekreasyon alanı diye bakmak gerekir. Emek Sineması’na kadar gelmek lazım. Nasıl yönetilecek ve nasıl destek alınılabilir konusuna bakılması lazım. Belediyenin böyle bir ufkunun olması lazım. Ufuk olmadığı için sadece ihale gözüyle bakılıyor. Ulaşım projesi diye o tüneli yaptılar. O tünelin faydası yok zararı var. Bu kadar zorluk para harcamadan da yapılabilirdi. Sadece inip çıkıyorsunuz tünelle. İnsanları zorluyorsunuz. Bu traji komik bir olaydır. Buna mizah yoluyla cevap verebilirim. Çünkü belediye de bilmiyor ne yapılacağını. Sorunu kendisi yarattı. Beton olarak kalsa belki daha iyi olur. Müdahale ettikçe daha da kötü olacak. Onun üzerine bu sefer lale desenleri falsan koymaya çalışıyorlar. Belediyenin web sitesinde gördüm. Onlar daha da komik. Hiç olmazsa beton olarak kalırsa insanlar der ki; belediye bir aptallık yapmıştı onun enkazı bu. Üzerine süslemeler yapıp halka beğendirmeye çalışacaklar. O projeyi yapan mimar ben kazandım diyor; şunu sormamız lazım: Nasıl kazandı? Alternatifleri nelerdi? Projenin mimarı Sabah Gazetesi’nde demeç verdi. İhaleyle üç yerden teklif getir, sana verelim gibi bir şey bu. Kazandığı doğru olsun; peki kazanamayan fikirler nelerdi? Ulaşım projesi yapan insanlar bizi şiddetle susturmaya çalıştılar. Tartışalım diyoruz; siz ne anlarsınız kavşak çözümünden, bu teknik bir iştir diye cevap veriyorlar. Tanrı gibi bize yukardan buyuruyorlar. Kent merkezinde başka çözüm bulunabilir. New York’ta artık tünel yapılmıyor. Daha konforlu yaya yolları açılıyor. Başka alternatifler var. Trafik kısıtlanabilir, otopark alanları değişebilir, metro çıkışının yeri değiştirilebilir. Bu şapşallık ve aptallıkla akıl yoluyla mücadele etmek neredeyse imkânsız. Taksim’deki ulaşım projesini yapan mimar ve mühendislerin fikirlerini değerli buluyorum ama alternatifini de merak ediyorum. Niye kendi fikirlerini şiddetle bize empoze ediyorlar? Fikirler değerlidir; ancak o diyor ki iktidar gücünü arkama aldım ve ben bunu zorla da olsa yaparım. Burada etik bir sorun var. Hortum Süleyman da eşcinselleri Beyoğlu’ndan uzaklaştırmak için insanlara işkence yaparak bir düzenleme yapmaya çalışmıştı. Bu model devam ediyor. Taksim projesi onun tarafından yapılmıştır. Bu yeniliği getiren Hortum Süleyman’dır. Fener-Balat’ta neler oluyor? Avrupa Komisyonu ile yapılan Fener-Balat Projesi, pilot uygulama olarak bir fırsat olabilirdi. Bu pilot uygulamanın deneyim yaratma imkânı vardı. O projede de gördüğümüz gibi kentsel karmaşık bütünü sadece restorasyon problematiğine indirgeyemeyiz. Avrupa Komisyonu’nun Habitat’taki o sivil toplum dinanizmini görerek geliştirdiği projenin içinde; sosyal merkez, kadın-çocuk çalışmaları, esnafla ilgili çalışmalar vardı. Projenin üretimine katılım vardı, sadece müteahhide terk edilmiş değildi. Bugünkü projelerde Tarlabaşı’nda da olduğu gibi doğrudan doğruya müteahhide terk edilmişlik var. Şu an burada ne olup bittiğini kimse bilmiyor. İstanbul’a örnek teşkil edecek uygulamalardır bunlar. Önce Avrupa Komisyonu ile birlikte yürütülen, ardından UNESCO projesine varan. O da STK’ların sayesinde oldu. Gönüllü olarak yıllarca uğraştılar, Habitat’ı kurtardılar. Bileşmiş Milletler ve Avrupa Komisyonu bunun somutlaşmasını istedi. Ama onun üzerine sünger çektik ve ne olduğunu kimse bilmedi. Mahkemeyi kaybettiklerini duyduk. O projede hatanın nerede olduğu tartışılmalıydı. Kamuoyunda bunu izleyip anlatan kimse yok. Fatih Belediyesi, bu projeyle birlikte adım atabilmek için hemen aynı şirkete Tarlabaşı projesini de verdi. Bu projedeki mimarlara küçük esnafın ne olacağını soruyorum; kendilerini ilgilendirmediğini söylüyorlar. Proje açık uçlu bir süreçtir. Projeyi müteahhitle yapıyorum demek bir suçtur. Müteahhit anlamaz ki. Kamusal konular siyasi olaylardır. Küçük üretim mi dönüşecek, kadınlara yönelik program mı olacak, istihdam dışı kalmış grup için eğitim programımı olacak; bunu müteahhide nasıl bırakırsınız? Bu projenin hep sonuçları üzerinden konuşuyoruz. Böyle konuşulmaz. Esas konuşulması gereken eylemsel olarak kamu ne yapıyor? Nasıl bu projeyi geliştirmesi gerekir? Meslek kuruluşlarının bunu konuşması gerekir. Burada bir eksiklik var, üniversitelerin bunu tartışması lazım. Mimarlık bürolarından bekleyemeyiz bunu. Onlar piyasa kuruluşlarıdır. Kamu işlevini yerine getirecek bağımsız kurumların, STK’ların tartışmaya ihtiyacı var. Galiba bundan sonra böyle olacak. Gezi olaylarından sonra örgütlenme hissediyorum. Biz hep kentsel dönüşüme mekânsal dönüşüm olarak baktık. Şimdi sosyal bir mesele olduğu ortaya çıktı. Siyasi bir kıpırdanma da görüyorum, çünkü konuya ilgi göstermeye başladı siyasetçiler. Muhalefetin de oluşacağını düşünüyorum. Ayrıca kamusalın üzerine düşünmemiz gerekiyor. Bu işin çözümü var; bunu göstermenin zamanı geldi. |