Haftalardır “iyileşme”sini beklediğimiz Şakir Eczacıbaşı’nı
yitirdiğimizi duyduğumda, TV’deki konuşmacı “Balyoz planı”ndan
söz ediyordu... O anda vaktiyle Emre Kongar’ın da katıldığı
“Kültür Girişimi” toplantılarımızı anımsadım; sonra 14 yıl
öncesini… Pamukkale’deki “ilk balyoz” törenimizi...
Yeni Koruma Planı, travertenleri çiğneyen turistik tesislerin
“kaldırılma”sını öngörüyordu. Planın uygulanması için 96’da düzenlediğimiz
etkinlikte, antik kentteki “tatil bungalovları”na ilk balyozu Prof. Dr.
Emre Kongar indirmişti. “Kültür Bakanlığı Müsteşarı” olarak “turizmin,
tarihi ve doğayı işgali”ne son veriyordu... Peşinden Prof. Metin
Sözen, Prof. Fahri Işık ve bizlerle birlikte dönemin
Denizli Belediye Başkanı Ali Marım da balyoza sarılmış,
yıkımlara “belediye tesisleri”nden başlanmasının nedenini şöyle vurgulamıştı;
“Yerel yönetim olarak kültürel mirasa saygılı turizmin de önderi olmalıyız.
Umarız, valiliğe ait özel idare motelleri de bir an önce yıkılır”…
Ne var ki “Özel İdare Turistik Tesisleri”nin kaldırılması 10 yıldan fazla
sürdü. UNESCO’nun “Dünya Mirası” listesindeki “Beyaz Cennet”in kararmasını
önlemek için “tek seçenek” haline gelen “balyoz operasyonu”na Kongar dışında
hiçbir devlet yetkilisi katılmamıştı...
‘Kültür Girşimi’nden...
Yıllar sonra aynı konu Şakir Eczacıbaşı’nın
önderliğindeki “Kültür Girişimi” çalışmalarımızda da gündeme
geldi. Hükümet “kültür ve turizm” bakanlıklarını
birleştiriyordu. “Louvre Apartmanı”ndaki toplantımızda bunun “kültür aleyhine”
olacağı konuşulurken, Kongar Pamukkale’yi kurtaran “balyoz”u anımsatmıştı.
Şakir Bey’in hepimiz adına kamuoyuna açıkladığı 1 Nisan
2003 tarihli “bildirge”yi, aziz hatırası olarak aktarıyorum:
“Kültür ve Turizmi birleştirmek, ülkemiz ve ulusumuz için giderilmesi
olanaksız sakıncalar taşımaktadır. Devleti küçültmeye ya da bakanlıkları
azaltmaya ‘kültür’den başlamak yanlıştır. Kültür, bir ulusun, bir devletin, bir
ülkenin en temel var olma güvencesidir. Atatürk’ün, ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin
temeli kültürdür’ vurgulamasının tarihsel ve evrensel değeri giderek önem
kazanmaktadır.
Dünyada, kültürle ilgili kamusal yükümlülükleri turizme bağlayan bir başka
devlet bulmak zordur. Uygarlıkların beşiği Anadolu’da bunun akla gelmesi bile
olumsuzluktur. Kültür ve turizmi birbirine bağlı gören anlayışın temelinde,
kültürü kendi halkı ve ulusu için değil, sadece turistler için bir gösteri
kaynağı görebilen düşünce yatmaktadır.
Bu karar, Türkiye’nin kimlik, varlık ve yaşam değerlerini hiçe saymak;
Anadolu’nun sahibi olma bilincini terk etmek; dünya ve Avrupa ile bütünleşmede
kişiliksiz bir konuma doğru sürüklenmenin önünü açmak; ülke ve ulus değerlerini
talana teslim etmek ve bizi ‘biz’ yapan değerlerimiz için kamusal sorumlulukları
etkisiz kılmak demektir.”
‘Büyük ödül...’
Hükümetin hâlâ “aldırmadı”ğı bu uyarının altında, Şakir Bey gibi “24 Ocak”ta
(2007) yitirdiğimiz İsmail Cem’in, 2008’in yine ocak ayında aramızdan ayrılan
Prof. Ufuk Esin’in ve Kültür Girişimi’nin diğer üyeleri Bozkurt Güvenç, İoanna
Kuçuradi, Talat Halman, Hüsrev Hatemi, Doğan Hızlan, Ekmeleddin İhsanoğlu,
Çiğdem Kağıtçıbaşı, Emre Kongar, Metin Sözen, Hıfzı Topuz, Tahsin Yücel ve
bendenizin de imzalarımız var...
Yaşamını Cumhuriyetin çağdaş sanat ve kültür yürüyüşüne adayan Şakir
Eczacıbaşı için ölümünden birkaç gün önce “İstanbul’a armağanı Deniz Palas”ını
yazarken değindiğim önerimi bir kez daha Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul
Günay’ın dikkatine sunuyorum: “2010 Devlet Kültür ve Sanat Büyük Ödülü Şakir
Eczacıbaşı’na verilmelidir”… (21 Ocak 2010-Cumhuriyet)
Işıklar içinde yatsın..
|