George Bernard Shaw, Oscar Wilde, Sigmund Freud, Muhsin Ertuğrul, Sabahattin
Eyüboğlu, Abidin Dino... Kuşkusuz, başkaları da var, ama bunlar ilk akla
gelenler.
Freud'un 'Düşlerin Yorumu', ya da Bernard Shaw'un 'Androkles ve Aslan' adlı
oyunu, Şakir Eczacıbaşı'nı mesela antibiyotiklerin kimyasal
yapısından çok daha fazla ilgilendirmiştir.
Şakir Bey, Londra'da eczacılık okumuştur, ama kimyacılardan çok, sanatçılara
yakın durmuştur hep. Bir Sabahattin Eyüboğlu ya da bir Abidin Dino'yla birlikte
sinemadan ya da şiirden konuşmanın, bir Ara Güler'le fotoğraf üzerine
söyleşmenin ya da Melih Cevdet Anday'la bir içki sofrasında bulunmanın Şakir
Eczacıbaşı'nı, Eczacıbaşı Holding'in Yönetim Kurulu toplantılarından çok daha
fazla etkilediğine kalıbımı basarım. Ağabeyi Dr. Nejat F.Eczacıbaşı'nın
ölümünden sonra, kısa bir süre Holding yönetiminin başına geçmek durumunda
kaldıysa da, kısa bir süre sonra, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı Yönetim Kurulu
başkanlığını üstlenmiş ve sanıyorum, rahat bir nefes almıştır...
Eczacıbaşı Holding'in yönetim kurulunda bulunmaktan ne kadar hoşlanmadıysa,
İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nın yönetim kurulu başkanlığından da o kadar haz
duyar Şakir Bey. Yaklaşık on yıl süreyle Vakfın Yönetim ve İcra Kurulu üyeliğini
yaptığım için iyi biliyorum: Yönetim Kurulu toplantılarında, Vakfın özel
sorunları kadar (kronik bir finans sorunu vardır Vakfın!), Türkiye'nin genel
kültür sorunları üzerinde de görüş ve düşüncelerini en ince ayrıntılarına kadar
ve uzun uzun anlatmaktan haz duyar. Vakfın siyasal iktidarlarla da sorunları
olmuştur ve bunların başında, Maslak'ta, maalesef yarım kalan Kültür Merkezi
inşaatı gelmektedir. Şakir Bey'in, bu projenin gerçekleşememesinden büyük bir
hayal kırıklığına uğradığının yakın tanığıyım. Robert Kolej'den ve Londra'daki
öğrencilik yıllarından beri tanıdığı 'sanatsever ve şair' Bülent Ecevit'in
Başbakanlığı döneminde (o sırada İsmail Cem de Dışişleri Bakanı ve Şakir Bey'in
önayak olmasıyla kurulan 'Kültür Girişimi'nin de üyesidir), İstanbul Kültür ve
Sanat Vakfı'na, özellikle de Maslak Kültür Merkezi'ne ilgi gösterilmemesi, Şakir
Eczacıbaşı'nı derinden üzmüş olmalıdır..
Şakir Bey'in sanatla olan ilgisinin Robert Kolej'de başladığı, sanırım
söylenebilir: Robert Kolej'de öğrenciler sanatsal etkinlikler konusunda
özendirilir;- ama ilgi, daha çok, tiyatro üzerinde yoğunlaşır. Robert Kolej
çıkışlı ünlü tiyatrocularımızın sayısı bir hayli fazladır: Nüvit Özüdoğru, Tunç
Yalman, Haldun Dormen, Engin Cezzar, Cevat Çapan, Genco Erkal, Ülkü Tamer, Zeki
Alasya... Şakir Eczacıbaşı'nın da tiyatroyla ilişkisi olmuştur elbet. Yaşamının
kolej sonrası yıllarında tiyatroyla ilgisini sürdürmüş, Muhsin Ertuğrul'un en
yakın dostlarından biri olmuştur. Şakir Bey'in ilk eşi de bir tiyatro
sanatçısıdır: Nur Sabuncu! Nur Sabuncu, 1950'li yıllarda, belleğim beni
yanıltmıyorsa, 'Küçük Sahne'de Muhsin Ertuğrul'un yönettiği 'Hamlet'te, Hamlet
rolünü oynamış, Türk tiyatro tarihine 'ilk Kadın Hamlet' olarak geçmiştir.
Şakir Bey'i yine 1950'li yıllarda 'Vatan' gazetesinin Sanat ve Edebiyat
Sayfası'nı yönetirken görüyoruz. Eczacıbaşı'nın yayımladığı 'Tıpta Yenilikler'
Dergisi'ni de! Dergi her ne kadar hekimlikle ilgiliymiş gibi görünüyor idiyse
de, ağırlıklı olarak bir sanat ve kültür dergisidir. Yazarları arasında Oktay
Akbal, Behçet Necatigil gibi, o yılların ünlü edebiyatçıları bulunmaktadır.
Necatigil, 'Şair Doktorlar' başlığı altında bir dizi hazırlamaktadır 'Tıpta
Yenilikler' için...
Şakir Eczacıbaşı, bir sofra ve sohbet adamıdır. 1980'li yıllarda, başta
rahmetli karikatürist Ferruh Doğan, Şakir Bey, Metin Deniz, Hıfzı Topuz, Özer
Esen ve Ziya Şav'ın bulunduğu bir grup, her hafta, farklı bir lokantada
buluşurlardı. Bir keresinde Arnavutköy sırtlarındaki 'Papazın Bahçesi'ndeki
buluşmaya, ben de 'konuk' olarak davet edilmiştim. Dikkatimi çeken şey, Şakir
Bey'in, vahim bir sigara içicisi olduğuydu;- birini söndürmeden ötekini
yakıyordu...
Bundan dokuz yıl önce Şakir Bey, ağır bir kalp krizi geçirdi ve sigarayı
bırakmak zorunda kaldı. İftiharla söylüyorum ki, Şakir Bey sigarayı, benim
yöntemimle bırakmıştır! Bu yöntem, sigarayı, yakmadan ama sigara içmenin bütün
ritüellerini yerine getirip içiyormuş gibi yaparak bırakmaya dayanmaktadır.
Şakir Bey bu yöntemi uyguladı ve başarılı oldu. İkinci eşi Sebla Hanım'dan
ayrıldıktan sonra aldığı kiloları da vermeye başladı.
İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı Yönetim Kurulu, deyiş yerindeyse, bir 'Kurucu
Meclis' gibidir. İşadamları, bürokratlar, entelektüeller, sanatçılar... Asım
Kocabıyık da oradadır, Gencay Gürün de, Geyvan Macmillen de! Ama Vakfın mali
sorunları, son dönemlerde Yönetim Kurulu'na bankacılık ve sanayi kesiminden
önemli adların, holding yöneticilerinin alınmasına neden oldu. Bu durum,
sorunların aşılmasına olanak tanıdı mı, bilemiyorum. Ama şunu biliyorum: Batılı
ülkelerde, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı gibi kurumlar, genellikle sponsorluk
katkılarıyla ayakta durur. Bizde ise, henüz bu aşamaya gelinmedi:-burjuvamız
henüz bu sorunun bilincinde değil!
Şakir Bey'in sanatsal anlamda asıl uğraşı, fotoğraf'tır.-elbette (Shaw'dan ve
Wilde'dan) çeviriler dışında! 1960'lardan başlayarak yurt içinde ve dışında
sergiler açtı; belgesel filmler çekti.
Ve Şakir Eczacıbaşı öldü;- İKSV'nin yeni mekânı Haliç'e bakan Deniz Palas'a
gidemeden ve özlemle beklediği Başkanlık odasındaki koltuğuna oturamadan...
* Bu yazı, bundan 6 yıl önce, sevgili Şakir ağabey'in 75. yaşdönümü
dolayısıyla yazıldı. Onun ölümü dolayısıyla, küçük değişikliklerle yeniden
yayımlayarak, aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyorum.
|