strong>İzmir’de "1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planları kapsamında gelişen bir süreç mevcut” dediniz. İzmir’in Nazım İmar Planları bakımından durumu nedir?
İzmir’in tarihi boyunca 1/5000 ölçekli imar planı olmamış. Bazı bölgeler için 1/5000 ölçekli planlar hazırlanmış ama kentin büyük bir kısmı için bu planlar üretilmemiş. İzmir, hep 1/1000 ölçekli planlarla gelişmiş.
Evrensel planlama ilkelerinde esas olan; planların kademeli birlikteliğidir. Buna göre üst ölçek plandan başlayan sistem uygulama ölçeğine kadar iner. Bu planların elbette üst ölçek - alt ölçek geçişleri vardır. Ancak İzmir’de hep uygulama planları olmuş dolayısıyla kente bir bütün olarak hiçbir zaman bakılmamış. 1973 senesinde 1/25000 ölçekli planları hazırlanmış ama onlar da onaylı planlar değil. İzmir’in planlama tarihinde bizim geleneksel planlama sistemimizin son derece dışında bir yapılaşma söz konusu olmuş. Uygulama imar planları üzerinden bir kent şekilleniyorsa bu durum; kentin parsel parsel büyüyeceğine işaret eder. Her parsel kendi içinde büyüyecektir ve bunun sonucunda bir yapı ile onun yanındaki yapı arasındaki ilişki kurulamaz, büyük ölçekli yollar ana yollar, büyük kamusal alanlar kurgulanamaz.
İzmir’de bugün hala büyük ölçekli kamusal alanlar varsa, 30’lu yıllardan, eski planlarından gelen kararlarla var. 1/1000 ölçekli planlarla bunları elde edebilmeniz mümkün değil.
Karşıyaka merkez bölgesinin 1/5000 ölçekli Nazım İmar planı ilk defa geçen yıl askıya çıktı. Beni en fazla şaşırtan noktalardan bir tanesiydi bu. Kent, nasıl o ara ölçeği kaçırır? Çünkü soyut plan kararı ile somut uygulama arasındaki iletişimi sağlayan plan 1/5000 ölçekli nazım imar planıdır. Bu çalışma, yargı kararı sayesinde yapıldı. Bunun kentin yapılaşmasına getirdiği hasarı belirli kesimler okuyordur. Yargı kararının böyle bir faydası olduğunu hatırlatmak gerekir. Çünkü kent, yanlış bir sistemle yapılaşıyordu. Bu uyarıları biz meslek odası olarak defalarca yaptık ama bilimin uyarıları yerine yargının kesin kararı etkili oldu. Dolayısıyla doğru bir planlama süreci aşaması şimdi İzmir’de başlamış oldu diyebiliriz. Bu usul açısından önemli olan kısmı.
Bir diğer boyutu, çok daha kritik, bu dönemin boyutu: sanki İzmir’i İzmir Büyükşehir Belediyesi planlıyormuş gibi bir algı var. Aslında İzmir’i pek çok farklı kurum kafasına göre planlıyordu. Türkiye’de plan yapma yetkisine sahip olan 20 tane kurum, 60 tane yasa var.
Bu süreci üç ay öncesine dönerek anlatacağım; öncelikle Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Turizm Merkezlerinde, Kültür ve Turizm Koruma Gelişim Bölgelerinde plan yapma yetkisi bulunuyor. Dolayısıyla İzmir’in içinde bulunan Turizm Merkezi Alanları birer adadır ve yerel yönetimin söz konusu alanlarda planlama yetkisi yoktur. Örneğin İnciraltı böyle bir alan. Özelleşme İdaresi Başkanlığı, özelleştirmeye konu olan bütün alanlarda plan yapma yetkisine sahip; TOKİ, her türlü yetkiye sahip; Özel Çevre Koruma Kurumu, Özel Çevre Alanlarında yetkiye sahip; Bayındırlık Bakanlığı, eskiden beri gelen dönem dönem doğru da kullanılmış olan resen plan yapma yetkisine sahip. Çok farklı kurumların plan yapma yetkisi bulunuyor, İzmir’de de böyle yamalarımız mevcut. Bunlar kentin bütüncül Nazım Planının hazırlanması bağlamında çok büyük engeller.
İzmir Büyükşehir Belediyesi, merkezi otoritenin yapmış olduğu plan kararını beğenmeyebilir, itiraz edebilir, dava açabilir. Örneğin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Bayraklı’da gözetleme istasyonu kurma projesi bulunuyor. Bu kararı doğrudan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı onaylayıp, Nazım Plana işletebiliyor. Bizim de Oda olarak itirazım var, Bayraklı Belediyesi’nin de itirazları var. Bu yetkiye sahip olmak hukuken kanunun tanımladığı bir durumdur ama bunun planlama süreçleri ve yerel yönetim açısından meşruiyeti çok ciddi anlamda sorgulanmalı. Doğal sit alanında, kentin en hakim noktalarından birinde, Koruma Amaçlı İmar Planı bulunan bir alanda, Ağaçlandırma Projesine konu olan bir alanda bu kararın onaylanıp hemen yürürlüğe girmesi ciddi bir sorun. Merkezi yönetimin bu yetkiye sahip olması, o yetkiyi istediği gibi kullanma hakkını ona vermemeli. Kanunen elbette böyle bir yetkisi var ancak bu tip kararların yerel ile de görüşülmesi, tartışılması gerekir.
|