br />
Senin Allah’ın farklı
SVP yüzde 26’lık oy oranıyla ülkenin en büyük partisi olmasına karşın,
oylarının iki katından fazla İsviçreliyi yasağa ikna edebildi. Genel olarak
yabancılara (ve İslama hatta Yahudiliğe) karşı duruşuyla bilinen bu parti, bu
kez dini motifleri kullandı. Yasak önerisini sunan komitenin temsilcisi
Christian Waber şöyle diyordu: “İsviçre Hıristiyan bir ülkedir. On Emir’in ilki,
benim dışımda başka Tanrın olmayacaktır. Ve bizim aynı Tanrı değildir. Minarede
bir müezzin olacaktır ve tek Tanrı olarak övecektir” (NZZ, 13 Kasım 2009).
Avrupa’da uzunca süredir İslam, sadece bir din olarak değil, aynı zamanda
siyasal bir ideoloji olarak algılanıyor. Oylama öncesi bu algıya yaslanıldı ve
yoğun bir şekilde maniple edildi. Uzun süredir işlenen korkular tetiklendi.
Önlem alınmazsa İsviçreli kadınların başlarını kapatmak zorunda kalacağı bile
söylendi. Minarenin siyasal bir sembol olduğu iddia edildi. Sonuçta 11 Eylül
sonrası yaratılan anti-İslam iklimi, Avrupa kıtasında hukuksal düzlemde ilk kez
böyle bir karşılık buldu.
İsviçre çok eski gelenekleri, sağlıklı işleyen kurumları, yurttaşlık hakları
ve benzeri özellikleriyle gerçekten demokratik bir hukuk devleti. Belki de
Avrupa’nın demokratik duyarlılığı en gelişmiş ülkesi. Ancak bu demokrasi esas
olarak İsviçreliler için geçerli. Yabancılar söz konusu olduğunda aynı
duyarlılıklar pek gösterilmiyor. Nüfusunun yüzde 22’si yabancı olmasına rağmen
hâlâ düzgün bir yabancılar politikası oluşturulmadı. Max Frisch’in ilk göçmenler
için söylediği “biz işgücü çağırmıştık ama insanlar geldi” eşiği sanki bir türlü
aşılamadı. Zira son yıllarda yabancılara karşı kullanılan dil, hukuku zorlayan
uygulamalar, özellikle Müslüman yabancıların istenmediği duygusunu
güçlendiriyordu. Bu nedenle insan hakları kurumlarından sürekli eleştiri
geliyor.
Biraz da özeleştiri
İsviçre’de yaşayan 400 bin Müslümanın entegre olduğu ve uyum içinde yaşadığı
söyleniyor. Acaba öyle mi? Çocuklarını okulda yüzme derslerine göndermeyen,
namus cinayetlerini buralarda da devam ettiren, zorla evlilik yoluyla
yakınlarını yanlarına getiren, sosyal sistemi suistimal edenler de yabancılar.
Hele bazı suçlarda (tecavüz gibi) yabancılar, İsviçrelilerin açık ara
önlerindeler. Bazen “peygamber sabrı” ile yabancıların sorunlarını çözümü için
uğraşanlar ise İsviçreliler. Tüm bunların ve benzeri faktörlerin toplamından
oluşan bir anlam ifade ediyordu bu halkoylaması. Referandum sonucuna herkes çok
şaşırdığını söyledi. Oysa “içerden” bakınca şaşıracak bir şey yoktu. Biriken ve
tetiklenen bu korkularla, minare metaforu üzerinden Müslüman yabancılara mesaj
verilmek istendi. Verildi de.
İsviçrelilerin Alpler’in tepesinden aşağıya yuvarladıkları bu kartopu, akil
insanlarca bir yerde durdurulur mu ya da bir çığ halini alıp (yabancıların)
temel haklarını ezip geçmeye devam mı eder, bunu göreceğiz. Ama kesin olan bir
şey var ki, minare yasağının kaldırılması için yabancıları uzun bir yargı süreci
bekliyor. İsviçrelileri de...
|