Lütfen Tarayıcı Sürümünüzü Yükseltiniz.
BÖLÜM SPONSORU

"İstanbul’da Duyarlı Konut Yenileme Yok"

Cibic Workshop Kurucu Direktörü Aldo Cibic ile tasarım ve konut üzerine konuştuk. Daha akıllıca konut yapmanın önemine dikkat çeken Cibic, “İstanbul’da karşılaştığımız bir başka konu da duyarlı yenilemelerin olmayışı" diyor.

yapi.com.tr
"İstanbul’da Duyarlı Konut Yenileme Yok"

2010 Venedik Bienali için hazırladığınız “Mut­luluğu Yeniden Düşünmek” (Rethinking Happi­ness) (1) projesi için yazdığınız bir manifestoyu özetleyerek söyleşiye başlamak istiyorum. Ma­nifestonun özünü; “…tek bir disiplinin sahiple­nerek çözüm üretmesi yerine çok disiplinli bir yaklaşımla ve birlikte çalışarak sorunlara çözüm üretilmesi, soruna alışıldık yanıtlar verilme­si yerine sorunların kökenine inip araştırarak, araştırmayla elde edilen verileri yorumlayarak yeni bakışlarla çözüm üretilmesi, kuralların boğucu ve engel oldukları durumda bile onların karşısına yaratıcı çözümlerle çıkılması…” olarak yorumlayabilir miyiz?

Evet, doğru; özellikle son madde kurumlar ya da karar mercileri engel haline dönüştüklerinde ge­çerli.

Bu konu sizin “Cultivating Culture” araştırma­nıza ve bunun ilerisinde “Cultivating a House” projesinin öyküsüne bağlanıyor biraz da… Cul­tivating Culture araştırmanızda tarımın ekolojik ayak izi ile ilgili saptamalarınız var. Günümüzün konut sorunlarıyla ilişkili yaklaşımlarınızın ya da düşüncelerinizin izleri de bu çalışmada var. Bu projeleri biraz açar mısınız?

Aslında hepsinin başlangıcı bir çiftçinin kırsal alanda, çiftliğinde bir konuta gereksinim duyma­sıydı. Bir villa için bir peyzaj oluşturmak değildi amaç… Çiftçinin isteği netti, bir ziraiköy yapmayı amaçlıyordu. Ancak bu tasarım süreci çiftçinin tek başına yapabileceği bir şey değildi. Gereksi­nim duyduğu kişi, mimardı elbette. Mimar olarak zirai bir köy için tarımcılığın, ziraatin bütün sü­reçlerini öğrenip anlamak gerekiyordu. Bu çiftçiyi dinlemek, neye ihtiyacı olduğunu, nasıl yaşadığı­nı öğrenmek gerekiyordu. İki disiplin arasındaki kutuplaşma çok uzak ya da farklı olduğunda iş ilginçleşiyor çünkü değiş tokuş çoğalıyor, o ne­denle tasarım sürecinde çok disiplinle çalışmak önemli. Böylece farklı konularda daha geniş kap­samlı bilgi sahibi olmak ve üretmek olanaklı. Araş­tırma yaparken konu farklı alanlara derinleşebilir, sosyolojik, politik, teknik olarak işlerin nasıl yü­rüdüğü vb. Çünkü biçimsel olarak nasıl bir şey ürettiğinizin önemi yok; kutu, küre ya da silindir bir şey yapabilirsiniz… Barok ya da modern tarz­da da olabilir. Ancak biçimi doğuran şey içeriktir ve asıl kriz de buradan çıkıyor. İçinde geçen sü­reçleri bilmezseniz, işlevini doğru okuyup kurgu­lamazsanız, o yerin hassasiyetlerini (genius loci) doğru anlayamazsanız, bütün bunları bir araya getirmezseniz çözüm üretemezsiniz. Bu araştır­ma, bunun üzerine kuruluydu… Ekolojik ayak izi düşük, verimli bir ziraiköy’de yaşamı kurgulama­ya yönelikti. Öte yandan kenevirden konut yapımı İtalya’nın yapı geçmişinde yer alıyor. Bu konuya odaklanarak bu projede yapılacak yapıları kene­virden üretme konusunda çalışmalarımızı derin­leştirdik. Kırsal alanda yerel malzeme kullanımı projenin içeriğine de uygundu. Sonrasında bu ko­nutun kenevirden yapımını “Cultivating a House” ile ayrıntılandırdık ve Milano Expo’da sunduk. Bu tür süreçlerde ilginç sorular ortaya çıkıyor… Örneğin; bu tür tarım alanına yakın banliyöler­de yaşam nasıldır, insanlar ne yapar? Kısacası bir insan topluluğunu oluşturan şeylerin kimyası nedir? Çünkü planlama bu toplulukları oluştura­bilmek için çok iyi bir araç. Örneğin Türkiye’de TOKİ’nin yaptığı işlerin topluluk oluşturmadıkla­rını düşünüyorum. TOKİ bir insan topluluğunun nasıl yaratıldığının imgesini temsil etmiyor. Ben, bir gecekondu yerleşmesinde, TOKİ’nin ürettiği yerleşimlerden daha fazla yaşamsal veri görü­yorum, yaşamın kendisini görüyorum, insan et­kileşimi görüyorum. Elbette yoğunluk meselesini konuşmalıyız ama farklı yönlerden yaklaşarak… Monopoli blokları dikerek, insanları bu bloklara tıkarak, yoğunluk sorunu çözülmüyor… Yalnız­ca rakamsal ve biçimsel bir sorun değil yaşam alanı oluşturmak, nasıl şartların oluşturulduğu önemli… Yapıları da birer kütle olarak görmemeli. Soruna katı çözümlerle yaklaşmak değil sorunla ilgili bütün sosyal, kültürel, davranışsal, yaşamsal vb. bilgileri, verileri iyice sindirip insan ilişkilerini, etkileşimlerini içeren çözümler üretilmeli…

Ekonomi yapı sektörüne endeksli, çok bina ya­pıldıkça, binalar yükseldikçe ekonomi çarkları da dönüyor. Yalnızca Türkiye için değil gelişmek­te olan ve ekonomisini buna dayandıran ülkeler için geçerli sanırım. Ama bu süratli ve yoğun yapılaşma içinde insanı kaybediyoruz oysa onun yaşamını kuran mekânlar yaratılması gerekiyor bu süreçte.

İstanbul’da sevdiğim şey 5-7 kat arası değişen apartmanlarla örülü yerleşimler… Burada geliri düşük, çalışan bir orta kesim var. Kimsenin buna bir yön vermediğini görüyorum. Bir yerleşimde belli hizmetler yer almalıdır; çocuk bahçesi, ban­ka, kütüphane, park, cafe, kuru temizleme… Bütün bunlar önemli. Örneğin, Levent çarşı ya gitmeyi seviyorum çünkü hem her türlü ihtiyaçlarımı kar­şılayabiliyorum, hem yürümekten keyif alıyorum hem de ölçeği olağanüstü biçimde bize, insana uygun… İnsanların etkileşimini artıracak türden konfigürasyonlar yaratmak zor değil aslında, bi­raz daha fazla çaba gerektiriyor… Ve bunu aklını­za koymanızı. Eğer aklınızı bu yola koymazsanız yapacak bir şey elbette olmaz… Kurumlar, kural koyucular, tasarımcılar, plancılar kafalarını bu işe vermezse elbette daha iyi çözümler de üretile­mez. Bu yalnızca burası için geçerli değil, İtalya’da da durum böyle. Milano’da bir yerleşimi “star” mi­marlara verdiler ama durum berbat… Hiçbiri ora­da kimin yaşadığına, nasıl yaşadığına bakmadan proje üretmiş. Üst düzeyde karar vericilerin biraz vizyoner olması gerekli. İMP’ye ne oldu? Ben de çok gelip gittim zamanında, görüş bildirdim, gör­düğüm sorunlarla ilgili… Geçenlerde Londra’da bir tasarım kurumu ile görüştüm. “Design for London” adlı kurum bakanlık altında yer alıyor. Bakanlık ve yatırımcı arasında bir yerde kurum­laşmış bir yapıda duruyor. Yatırımcıyı “nasıl yapı­yor, kamuya yararlı mı” diye denetliyor. Kimsenin konut yapımını durduralım dediği yok ama şu önemli, daha akıllıca yapmayı seçebiliriz. İstanbul’da karşılaştığımız bir başka konu da du­yarlı yenilemelerin olmayışı… Mevcut yapı içinde atıllaşan ya da sorunlu olan binalar akıllıca yeni­lenerek işletilebilir, mekânın havası ya da değerli olan atmosferini yitirmeyecek biçimde yenilene­rek kullanıma sokulabilir. Ama onun yerine tü­müyle yıkılıp bambaşka yapılar yapılıyor.

Çözüm üretirken endüstriyle birlikte tasarım­cının ortak çalışmasının da bu sürece olumlu katkısı olacağı görüşündeyim. Üretilen çözüm­ler yenilikçi, kamu yararı gözeten ve bütçe bakı­mından da uygun olursa …

Evet, yatırımcı için de kullanılabilir olur…

Sizin Equilibrium firması ile kenevirden ürettiği­niz konut “Cultivating a House” buna bir örnek olabilir mi?

Olabilir. Kenevirden ürettiğimiz bu konut modül­leri hem “konut üretimi” ile ilgili, hem de kene­vir İtalya’daki kültür ve gelenekle de ilgili. İtalya yakın zamana dek dünyadaki en kaliteli kenevirin üretildiği ülke idi hem de en fazla üretimi yapan ikinci ülke idi. Kenevirin saplarından konstrüksi­yon oluyor, liflerinden ilaç ve farklı yağlar çıkarı­lıyor… Malzeme olarak depreme dayanıklı. Hem sağlıklı; nefes alıyor hem de esnek... Milano fua­rında yaptığımız örnek konutu depremin olduğu Modena şehrinde yeniden kurup inşa ettik dep­remzede bir aileye… Ayrıca kenevirden yenileme projelerinde çok farklı yararlanma olanağı var. Örneğin sıva yapımında kullanıldığında çok iyi çö­zümler ortaya koyuyor. Bir de çok hızlı geri dö­nüşüme giriyor. Venedik’te bir okul projemiz var. Onu da kenevirden yaptık. 10.100 hektar kenevir ektik okul için. Ana karkas ahşaptandı ancak ka­lan bütün malzeme kenevirdendi. Elbette bu İstanbul’daki bir bina için bir çözüm olamaz. Ancak tarım alanına yakın yerleşimler için bir çözüm olabilir, yerel bir kökü de var İtalya için... İstanbul’da konut ve başka sorunlar içinse İstanbul’dan türeyecek bir çözüm bulunur, bunun için biraz araştırmak ve düşünmek gerekli. Bu konuştuklarımızı özetlersek temelde dert edindiğimiz konular şöyle: “Banliyölerde yaşamı daha iyi hale getirmek, ko­şulları iyileştirmek için neler yapmalıyız?” soru­sunu yanıtlamalıyız. Çünkü bir yeri yapıp sonra insanların yaşamlarının iyi olmasını bekleyemez­siniz. Önce insanın nasıl yaşadığını anlamalı ve onun yaşayacağı ortamı buna uygun yapmalısınız. Bunu dikkate almayan bir yapılaşma içinde yaşam barındırmaz. Şehir ve banliyö etkileşimi nasıl kur­gulanır? Tarım+konut ya da tarım+konut+turizm gibi karma projeler bu konuyu çalışmak için ilginç alanlar yaratıyor. Bazı kültürel alışkanların de­vamlılığı gibi tarımsal bir geçmişimiz, kökümüz var. İtalya’da da, Türkiye’de de böyle. Buna geri dönmemizde bir yanlışlık görmüyorum ben. El­bette bu tek başına bir çözüm değil, tekrar altını çiziyorum ama uygun olduğu konsept içinde iyi bir çözüm olabilir. Bunu göz ardı etmemek gerek. Gelecekle ilişki kurmada yeni bir yol olabilir. Ge­lecek daha zor olacak çünkü kaynaklarımız daha az olacak. Kıtlık, susuzluk ve kirlilik gibi sorunlar­la boğuşuyor olacağız. Dünyanın pek çok yerin­de, özellikle nüfusun kalabalıklaştığı yerlerde bu sorunlarla daha fazla yüzleşiyor olacağız. Bunun çözümünde bir yanda durumu ortaya net bir şe­kilde koyması gereken kurumların, yayınların, dergilerin olması gerekir. Öte yanda da bu ortaya konanları ekonomik, sürdürülebilir, sağlıklı çö­zümlere dönüştürecek ilgi çekici kılacak çözüm­lere ihtiyaç var.

Peki mimarlara ne görev düşüyor, onlar bi­raz daha araştırmacı, çözümlerinde ezber bo­zan olması gerekmez mi? Siz, örneğin “kültür tarımı”nda yaptığınız araştırmaya dayanarak kenevirden kırsal konut üretimine yoğunlaşabi­liyorsunuz.

Evet ama burada mimarlardan önce devlet oto­ritelerine görev düşüyor, onların vizyoner olması gerekiyor, çünkü onların vizyonu kırsal alandaki kişiyi tarımla ilişkili kılacak politikalar saptıyabili­yor ya da tarımı öldürüp şehirde yaşamaya mah­kum edip etmemeyi belirliyor. Burada mimara söz düşmüyor, mimar bu gerçekleştikten sonraki sah­nede beliriyor. Buna karar verecek bir kurumun, onun bir vizyonunun, bu vizyonu gerçekleştirmek için stratejisinin ve stratejinin uygulanabilmesi için programının olması gerekir. Bir şehrin mas­terplanı olması gerekir, o şehrin vizyonunun nasıl gerçekleşeceğini anahatlarıyla bizlere o anlatır. O nedenle mimardan önce bu planların yapılmasın­da hattâ çoğunlukla şehir plancılarına düşüyor ya da onlara bile hiç düşemeyebiliyor plan olmayın­ca… Plancıların karar verici kurumların yakınında olmaları gerekir. Örneğin plan ticari birimleri içe­rip de konutu o bölgeye sokmazsa durum sosyal paylaşımı dışlar. Yalnızca ticari bölge olur, sosyal ve kültürel etkileşim olamaz. Bu türden oluşum­lar için vizyon gerekli, öngörü gerekli. Öte yandan size de yüzde 100 katılıyorum, mimarlar olarak mutlaka alanda çalışmak, orayı anlamak ve tanı­mak gerekli doğru proje üretebilmek için. Kamusal alanın üzerinde çalışılması gerekli; ka­musal boyut atlanıyor. Örneğin Zaha Hadid’in Kartal projesi… O projelerin orada yaşayanlarla ilişkisi ne? Ama benzer şey Milano’da da tekrarla­nıyor. Ünlü mimarlara projeler yaptırdılar ama sa­tamıyorlar… Perde takamadığınız pencereler var, duvarlar akışkan biçimde döndüğü için mobilyala­rı dayayacak yer yok, her şey heykelsi, orada ya­şayacak adamlarla konutlar uyumsuz… Ama bu başka bir mesele. Eğer hem para harcayıp hem de verim alamıyorsam bu aptallıktır. Eğer piyasa satışın olmadığını söylüyorsa yanlış giden bir şey var demektir. Demek ki süper imza, yıldız imza yetmiyor sorunu çözmek için…

(1) http://www.rethinkinghappiness.info/manifesto/

http://www.yapi.com.tr/haberler/istanbulda-duyarli-konut-yenileme-yok_114115.html

Read Comment Section
İlk Yorumu Siz Yapın
Gönder

Yorumum onaylandığında e-posta ile bildir.

E-posta adresimle bültenlere abone olmak istiyorum

Haber gönderin Hemen haber gönderin

Sosyal Medyada Yapi.com.tr:

Abone Ol Yapı sektöründeki tüm gelişmelerden en önce siz haberdar olmak isterseniz e-bültenimize abone olun.
Bülten arşivine erişmek için tıklayın

REKLAM VERİN

Ajanda
TAMAMI » Bugünkü Etkinlikler BUGÜN:
Herhangi bir etkinlik mevcut değil!